ULUM (Aug 2019)

Bir Hıristiyan Mistik Olarak Hildegard ve Hıristiyan Düşüncesindeki Yeri (Doktora Tezi)

  • Halil Temi̇ztürk

Journal volume & issue
Vol. 2, no. 1
pp. 181 – 186

Abstract

Read online

Mistisizm, vizyon, feminizm, müzik, bitkisel ilaç… Bingenli Hildegard (1098-1179)günümüzde bu kavramlarla tanınmaktadır. Zira kendisi; Tanrı, insan ve âlem gibi konuları ele aldığı eserleri yanında müzik, botanik, anatomi gibi farklı disiplinlere ait düşünceleriyle de günümüze kadar etki etmiştir. Bu çalışmada Hıristiyan mistisizm tarihinin önemli bir halkasını teşkil eden Hildegard’ın hayatı ve Hristiyan mistisizmine etkisi ele alınmaktadır. Ülkemizde Hıristiyan mistisizmi ile ilgili çalışmalar oldukça kısıtlıdır. Dolayısıyla bu çalışmanın söz konusu alana katkı sağlaması ve Hıristiyan mistisizmi hakkında çalışmalar yapan araştırmacılara kaynaklık sağlaması amaçlanmaktadır.Tezimiz üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm mistisizm kavramı ve Hristiyan mistisizmine giriş sayılabilir. Bu bölümde Hıristiyan mistisizminin temel dinamikleri tartışılmıştır. Hıristiyanlık Pavlus ile beraber Yahudiliğin şeriata vurgu yapan yapısından sıyırılarak mistik bir dönüşüm geçirmiştir. Bu mistik oluşum özellikle 2. yüzyıldan itibaren azizlik ve şehitlik gibi unsurlarla artmaya başlamıştır. Daha sonraki dönemde çöl münzeviliği ve manastır hayatı ile Hıristiyanlık daha da ruhani bir yapı kazanmıştır. Ayrıca ilk kısımda Hıristiyan mistisizminin Yahudi mistisizmi ile Grek geleneği ve Sır dinlerindeki mistik yapılardan etkilendiği vurgulanmıştır. Dolayısıyla Hıristiyan mistisizminin Pavlus ve Yeni Ahit metinleri gibi iç dinamikler ile yukarıda sayılan dış dinamiklerden etkilendiğini düşünmekteyiz. Bu bölümün sonunda ise Hıristiyan mistiklerin İsa’dan bahsederken mistik bir ifade olan aşk kelimesini tercih ettikleri, tefekküre önem verdikleri ve sakramentler gibi ritüelleri mistik bir şekilde ele aldıkları; dolayısıyla kurumsal Hıristiyanlıktan bir ölçüde farklılaştığı vurgulanmıştır.İkinci bölümde Bingenli Hildegard’ın hayatı, düşüncelerine tesir etmiş olan dönemin sosyo-kültürel arka planı ve Kilise kurumu ile mistisizm arasındaki ilişki ortaya konulmaya çalışılmıştır. Her ne kadar erken dönemde Hıristiyanlık mistisizme yakın dursa da, Hıristiyan mistisizminin Orta Çağ’dan itibaren olgunlaşmaya başladığını söyleyebiliriz. Bingenli Hildegard, Hıristiyan mistisizminin olgunlaşmaya başladığı bu dönemde dikkat çekici bir mistiktir. O, hayatının çoğunu manastırlarda geçirmiş olsa da manastır sınırlarında kalmış bir mistik değildir. Papa’dan İmparator’a kadar birçok önemli insanla yakın ilişkiler kurmuş, ve gördüğü vizyonların da etkisiyle çevresindeki insanlar tarafından bir danışman veya gelecekten haber veren bir kâhin olarak kabul görmüştür. Bunun yanı sıra halka ve rahiplere vaaz vermek için farklı şehirleri dolaşmış, bu vaazlarda hem rahipler zümresini bazı hususlarda eleştirmiş hem de heretik akımlara karşı insanları uyarmıştır. Hildegard, manastırda farklı kurallar uygulamış ve bazı konularda kilise yetkililerini eleştirmiş olsa da ortodoksi sınırlarında kalmaya özen göstermiş ve Katolik inancını önemsediğini sık sık dile getirmiştir. Onun diğer bir dikkat çeken yönü ise erkek ve kadının asli günah noktasında eşit derecede sorumlu olduğudur. Âdem’in yasak meyveyi yemesinin Havva’ya olan aşkından kaynaklandığını, kadınların Tanrısal bilgiye daha yakın olduklarını ve kendisinin de erkeklerin sorumluluğunu yerine getiremediğinden dolayı Tanrı tarafından görevlendirildiğini söylemesi dikkat çekmektedir. Ancak bu düşüncelerini vizyonlarla desteklemesi ve kendisini koruyan aristokratik yakınları nedeniyle bir heretik gibi kabul görmemiştir.Hildegard’ın yaşadığı dönemde Hristiyanlar, Kilise tarafından heretik olarak kabul edilen gruplara karşı mücadeleye girişmiştir. Ayrıca bu dönemde Haçlı Seferleri de başlamıştır. Diğer bir ifadeyle bu dönem Katharlar, Yahudiler ve Müslümanların heretik ve kâfirler olarak tanımlandığı bir zaman dilimidir. Bu kabul dönemin diğer mistiklerini de etkilemiştir. Örneğin Clairvauxlu Bernard (ö. 1153) bir mistik olmasına rağmen Haçlı Seferlerini organize etmiş ve bunu destekleyecek vaazlar vermiştir. Hildegard da bu gelişmelere kayıtsız kalmamış ve “öteki” denilen inanç mensuplarına karşı oldukça sert bir bakış açısı geliştirmiştir. Çalışmamızın bir amacı da Orta Çağlı bir mistiğin böyle bir dinî ve sosyolojik ortamda Kiliseden farklı bir politika izlemediğini ortaya koymaktır.Yine bu bölümde Orta Çağ’da Kilise’nin mistiklerle kimi zaman karşı karşıya gelse de genelde onları desteklediğini vurgulanmıştır. Çünkü mistiklerin ve manastırların misyonerlik yaparak ve heretiklerle mücadele ederek Kiliseyi güçlendirdikleri bilinmektedir. Fakat Kilise ile mistikler arasında zaman zaman egemenlik mücadelesi olduğunu ve Kilise’nin bazı mistikleri heretiklerden kabul ettiğini de hatırlanmalıdır. Bu açıdan Hildegard’ın söz konusu tehlikeyi fark ettiğini ve düşüncelerini Kilise’nin çizdiği sınırlarda tutmaya gayret ettiğini ifade etmeliyiz. Bu bölümün sonunda ise Hildegard’ın Hıristiyan düşüncesine yaptığı katkılar ele alınmıştır. Kendisi; Tanrı, insan ve âlem gibi farklı konulara değindiği eserleri yanında müzik, botanik, anatomi gibi farklı disiplinlere ait düşünceleri ile günümüze kadar etki etmiştir. Temelde insan, İsa ve Tanrı arasındaki ilişki üzerinde durmuş ayrıca âlem, ruh, şeytan ve dünyanın kurtuluşu hakkında düşünceler üretmiştir. Tanrı’nın bilgelik ve merhamet gibi bazı sıfatlarını anneliğe benzeyen feminen bir doğa ile ele alması diğer yandan doğayı, Tanrı’nın sıfatlarını ve erdemleri birbirleriyle bağlantılı açıklaması Hildegard’ı farklı kılmaktadır. Vizyonlarını resimlerle destekleyen Hildegard, Hıristiyan illüstrasyon sanatının gelişmesine etki etmiştir. Ayrıca yaptığı senfonilerin Kilise müziklerine etki ettiğini, bitkisel ilaç tedavisi konusundaki kürlerinin günümüzde de takip edildiğini söyleyebiliriz. Bunların yanında Hildegard hakkında bir yapılmış (Vizyon/2009) ve Aziz Rupert ile Aziz Disibod manastırları günümüzde birer hac mekânı gibi kabul görmüştür. Diğer taraftan onun kadınlar hakkındaki görüşlerinin günümüzde feministler tarafından sahiplenildiğini ve onun için “Orta Çağ’ın kadın hakları savunucu” isminin kullanıldıklarını görmekteyiz. Ancak bu adlandırma yanlıştır. Çünkü Hildegard’ın eserlerine bütüncül bir yaklaştığımızda bunu görebiliriz. Ayrıca bu düşüncenin anakronist bir yaklaşım olduğunu zira feministlerin kendilerine Orta Çağ’dan bir referans bulmaya çalıştıklarını düşünmekteyiz.Üçüncü ve son bölümde ise Hildegard’ın Hıristiyan mistisizmine ve Katolik teolojisine yapmış olduğu katkılar Tanrı, âlem, insan ve kurtuluş merkezinde incelenmeye çalışılmıştır. Onun Papa ve Bernard ile yakın temas halinde olması da onun Kilise çizgisinde bir teoloji geliştirdiği göstermektedir. Bu teolojin bir parçası da öteki algısıdır. Örneğin onun eserlerinde sık sık dile getirdiği pagan tehlikesi, bu dönemde Hıristiyanlıktan putperestliğe geri dönüşlerin etkisini azaltmaya yöneliktir. Zira bu dönemde Hıristiyanlık yaygınlık kazanmış olsa da Kilise kurumunun ve Hildegard gibi mistiklerin paganizmin yeniden canlanmasına karşı mücadele ettiklerini söylemek mümkündür. Ona göre Yahudilik ile Hıristiyanlık arasındaki farklardan birisi Yahudiliğin dünyaya dönük bir din iken Hıristiyanlığın asketizm ve manastır ile ruhaniyet kazandığıdır. Onun mektuplarında ve vizyonlarında üzerinde durduğu diğer bir grup da heretiklerdir. Hildegard isim olarak Katharlar’ı anmasa da bahsettiği özelliklerin bu heretik grubu işaret ettiği ortadadır. O, gittikçe faaliyetlerini artıran Kathar tehlikesine eserlerinde sık sık yer vermiştir. Çıktığı vaaz turlarında da rahipleri ve halkı Kathar tehlikesine karşı uyarmıştır. Ayrıca Hildegard’ın eserlerinde isim olarak anmasa da Müslümanları tanıdığını söylemek mümkündür. Zira 714 yılından itibaren Müslüman birliklerin Pireneler’i aşıp Fransa sınırlarına dayanması, Müslümanlar’ın İspanya dışında da tanınmasına zemin hazırlamıştır. Diğer taraftan onun Müslümanları Haçlı Seferleri dolayısıyla tanıdığını söyleyebiliriz. Zira Hildegard, İkinci Haçlı seferlerine teşvik etmek için vaazlar veren Clairvauxlu Bernard ile mektuplaşmış ve onu Haçlı Seferleri için tebrik etmiştir. Üstelik kendisi manastırın sınırlarında kalmış bir mistik de değildir. O, soylular, rahipler ve mistikler kadar dönemin imparatoru Friedrich ile görüşmüştür yani dış dünya ile irtibatlıdır. İmparator Friedrich de Bernard gibi Haçlı Seferlerine destek vermiş ve bu seferler sırasında ölmüştür. Bu ilişkilerinden dolayı onun Müslümanlardan tamamen habersiz olmadığını söyleyebiliriz.Çalışma, tezin bulgularını içeren “Sonuç” bölümü ile sonlanmaktadır. Ayrıca konunun daha iyi kavranması adına Hildegard’ın yaşadığı şehirler, kaldığı manastırlar ve hayatını etkileyen vizyonlar “Ekler” kısmında yer alan harita, şekil ve resimlerle zenginleştirilmiştir.

Keywords