İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi (Dec 2023)

İslâm Düşüncesine Göre Adâlet ve Adâletin Önündeki Engeller

  • Recep Özdemir

DOI
https://doi.org/10.59777/ihad.1351850
Journal volume & issue
no. 42
pp. 219 – 244

Abstract

Read online

Günümüzde sıklıkla tartışılan ve en çok ihtiyaç duyulan şeylerden biri de adâlettir. Adâletin tanımı, mahiyeti ve ölçütü, öteden beri âlimlerin, filozofların, düşünürlerin ilgi alanına girmiş, kalem ve düşünce sahibi her insan bu konuda bir şeyler yazma, söyleme gereği duymuştur. “Adâlet nedir?”, “Adâletin temel ölçütü nedir?”, “Adâletli insan kimdir?” ve “Adâleti engelleyen durumlar nelerdir?” gibi sorular ve sorunlar tarih boyunca hep insanlığın gündemini meşgul etmiştir. Kimi düşünürler, adâleti, “denge” diye kimileri, “mücâzât ve mükâfatta eşitlik”, kimileri ise “hak ve hukuk” kavramlarıyla açıklamıştır. İslâm düşüncesinde ise adâlet; “adl”, “kıst”, “ihsan”, “takvâ” gibi ahlâk ve hukuk alanını ilgilendiren kavramların ışığında, teorik bir çerçevede tartışılmıştır. Büyük oranda Kur’ân ve hadislerden hareketle şekillenen teorilere göre insanı yaratan Allah olduğu gibi adâletin mahiyetini, neliğini ve ölçütünü belirleyen de Allah’tır. Allah mutlak olarak adâletlidir. Haksızlığı ve zulmü kendisine yasaklamıştır. İnsanın adâleti ayakta tutan bir varlık olması için, fıtratını adâlet erdemiyle donatmış ve adâleti tesis eden hükümler vazetmiştir. Adâlet, batı medeniyetini temsil eden filozofların kabulünün aksine tanımlanabilen ve mümkün olan bir şeydir. Tarih boyunca düşünürler adâletle ilgili düşünceler üretmiş, teoriler geliştirmiştir. Ama bu düşünceler ve teoriler bir yönüyle hep eksik kalmıştır. Zira insan; bütün zamanları, şartları ve insanın temel ihtiyaçlarını kapsayacak, kuşatacak ne ilme ne de kudrete sahiptir. Adâlet duygusunu insanın fıtratına yerleştiren, onu insanda bir değer ve meleke olarak var eden Allah’tır. İnsan, doğuştan adâleti ihsas ettiren duygu ve düşüncelerle donanımlı olarak doğmuştur. Bunun bir sonucu olarak; hangi eğitim seviyesinde olursa olsun hangi toplumsal statüde bulunursa bulunsun her insan adâletli bir eylem ile onun zıddı olan zulmü birbirinden ayırt edebilecek bir kabiliyete sahiptir. İslâm düşünce tarihi boyunca adâlet kavramı ve onunla dolaylı olarak bağlantılı olan tikel kavramlar İslâm hukuku, tefsir ve hadis gibi ilim dallarının ilgi odağında bulunmuştur. Adâlet kavramı; ferdi adâlet, sosyal adâlet, eşitlik, denge ve takvâ gibi temel kavramlarla bağlantılı olarak ele alınmış; adâletin mahiyeti, ölçütü ve korunmasına dair müesseseler geliştirilmiş ve teoriler önerilmiştir. İslâm düşüncesinde adâletin mahiyetine dair teoriler ileri sürülmesinin yanında onun insanın fıtratında yer alan bazı duygularla bağlantısına kuvvetle işaret edilmiştir. Âyet ve hadislerde adâlet doğrudan tanımlanmamakla birlikte adâletin mahiyetine ve adâletin sağlanması ve önündeki bazı manilere göndermelerde bulunulmuştur. Âyetlerde adâlet hep, “Allah’tan gereği gibi korkmak ve Âhiret bilinci” demek olan takvâyla birlikte anılmıştır. Takvânın adâletin bir teminatı olduğu, gerçek anlamda adâletin ancak takvâlı bireylerin çabasıyla ayakta kalacağı vurgulanmıştır. Adâletle ilgili hükümler genellikle emir formunda gelmiştir. Adâletle ilgili emir sîgaları bir arada değerlendirildiğinde âdil davranmanın tıpkı namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek gibi farz olduğu gerçeği ortaya çıkmıştır. Bu çalışmada öncelikle adâletin Allah tarafından insanın fıtratında var edilmiş bir erdem olduğu, bu erdemin büyük oranda takva bilinciyle canlı tutulabileceği gerçeği üzerinde durulacaktır. İslâm düşüncesi çerçevesinde adâletin mahiyeti, gerçekleşmesi ve adâletin sağlanmasının önündeki sosyo-ekonomik statü, aile ve akrabalık bağları, acıma ya da düşmanlık duygusu, dinî aidiyet ve mali külfet gibi engeller (tutum/davranış) değerlendirilecektir. Bunun yanı sıra adâletin sadece hukuk sahasını ilgilendiren bir davranış ve tutum olmadığı; ahlâki duruş, aklıselim, dengeli davranış ve takvâ bağlamında ele alınmasının gereği vurgulanacaktır.

Keywords