Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi (Jun 2022)

Sünnet Olarak Nitelendirilmesi Açısından Sahâbe Ameli

  • Mesut Bayar

DOI
https://doi.org/10.35415/sirnakifd.1095001
Journal volume & issue
no. 28
pp. 201 – 224

Abstract

Read online

Dinin esaslarının bize ulaşmasında Hz. Peygamber’den (s.a.v) sonra en büyük katkı sahâbeye aittir. Hz. Peygamber’e (s.a.v) en zor zamanlarda iman etmiş ve O’nunla beraber olmuş bu güzide neslin dinî hükümlerdeki fonksiyonu tabiî olarak büyük önem teşkil etmektedir. Söz konusu merkezî konumları sayesinde sahâbe, tarihsel süreçte Müslümanlar nezdinde haklı bir saygınlık kazanmış ve İslâmî ilimlerin tamamında kendilerine özel bir değer atfedilmiştir. Fukahâ nezdinde de sahâbenin amelleri özel bir değerlendirmeye tabi tutulmuş, görüşleri sahâbî kavli adıyla hüccet olarak görülmüş ve belirli şartlarla deliller hiyerarşisinde yerini almıştır. Fıkhın ikinci kaynağı olan hadislerin nakledilmesinde sahâbe kuşağının cerh ve ta’dîl uygulanmadan rivayetlerinin kabul edilmesi onların hukukî otoriter kişiliklerine verilen değerin başka bir örneğidir. Onlara verilen değerin bir göstergesi de onların amellerinin sünnet olarak kabul edilmesi görüşünün ortaya çıkmasıdır. Bu görüşün oluşmasında Hz. Peygamber’den (s.a.v) farklı bir şey yapamayacakları ön kabulü bulunmaktadır. Sünnet kavramı tarihsel süreç içerisinde kutsal bir hüviyet kazanmış, Hz. Peygamber’den (s.a.v) sahîh bir nakille gelen her türlü söz ve davranış için kullanılmıştır. Sahâbeye verilen hukuki değerin bir sonucu olarak bazı fakihler, sahâbenin amelini de sünnetin kapsamında değerlendirmişlerdir. Tabiûn döneminden itibaren sahâbe ameli, sünnet kategorisinde değerlendirilmeye başlanmış ve bu anlayış Hanefî, Mâlikî ve Hanbelî mezheplerinin kuruluş döneminde yaygınlaşmıştır. İmam Şâfiî’nin sünnet lafzının sadece Hz. Peygamber’e (s.a.v) has kullanılması gerektiği yönündeki görüşü ile birlikte ibre de bu yönde gelişmiş, sonraki dönemlerde sahâbe amelinin sünnet çerçevesinde değerlendirilmesi unutulmaya başlanmıştır. Birkaç asır sonra ise özellikle Mâlikî usûlcüler, sünnetin iki anlamda da kullanılabileceğine dair görüş beyan etmişlerdir. Bazı hukukçular sahâbe amelinin sünnetle ilişkisine açıktan değinip konu ile ilgili görüşlerini beyan etmişlerdir. Ancak diğerlerinde açık bir görüş beyanı bulunmamaktadır. Onların görüşleri sahâbe kavli, hadislerin rivayetlerine verilen isimler ve başka meselelerde ortaya çıkmıştır. Sünnetin kapsamı ile ilgili söz konusu iki görüş sahiplerinin de kendi görüşlerini desteklemek için getirmiş oldukları bazı delilleri vardır. Bu delillerin bir kısmı makalede zikredilmiştir. Geç dönemde ise sünnet, tamamen gidilen yol anlamında kullanılmaya başlanmış ve daha geniş bir içeriğe bürünmüştür. Ancak olumlu anlamı devam etmiş olumsuz yolları ifade etmek için bidat sözcüğü kullanılmaya başlanmıştır. Sünnet gibi İslâm’ın temel kavramlarının incelenmesi önemlidir. Bu incelemelerin de önce lafız manalarından başlanması kavramın genel mahiyetini daha doğru bir şekilde açıklayacaktır. Lafız manaları konusunda görüşler ışığında lafzın manası daha iyi öğrenilecektir. Bu sebeple çalışmamızda her ne kadar lafız açıklanıyor ise de lafzın anlamına yönelik görüşler ve bu görüşlerin tarihsel süreci ön planda tutulmuştur. Konunun anlaşılabilmesi için ilk önce kavramlar açıklanmış, kavramların açıklanmasından sonra konu ile ilgili olan bazı terimler ilgileri oranında izah edilmiştir. Ardından esas konumuz olan sahâbe amelinin sünnet ile ilişkisine geçilmiştir. Ancak sünnetin dar anlamıyla çerçevesi genel olarak bilindiği için geniş anlamıyla sünnet görüşünün anlaşılması gaye edilmiştir. Bu çalışmayla çok önemli bir kavramın İslâm tarihinde önemli bir yeri olan kuşakla ilişkisinin bir nebze de olsa anlaşılacağı ümit edilmektedir.

Keywords