Kader (Dec 2019)
Geleneksel İslam İnancında Mitolojik Unsurların Kritiği: Cinlerle İlgili İnanışlar Bağlamında Bir İnceleme
Abstract
“Geleneksel İslam İnancında Mitolojik Unsurların Kritiği: Cinlerle İlgili İnanışlar Bağlamında Bir İnceleme” adlı çalışmada cin inancının Sümerlerden Yahudiliğe kadar olan tarihsel gelişimi incelenmiş, akabinde Müslümanların cin inancının büyük ölçüde yarı animist/ruhçu câhiliye Araplarından tevarüs ettiği gösterilmiştir. Câhiliye Arapları varlık dünyasının dik yarısını cinlere tahsis etmişlerdir. İnandıkları mesh teorisi söz konusu bu cin ve şeytanların istedikleri surete/biçime girmesine olanak tanır. Yılan bunların başında gelir. Cân; hem yılan hem de şeytan/İblis demektir. Yılanları bu yüzden öldürmekten korkarlar. Cin ve şeytan olarak nitelemedikleri pek az varlık/hayvan vardır. Bu teori İsrailoğullarının domuz ve maymuna dönüştürülmesini de izah eder. Tabiat olaylarını cinlerle izah ederler. Kum fırtınaları cin kabilelerinin birbirleriyle savaşırken çıkardığı tozdan kaynaklanır. Aşağı yukarı tüm biyolojik ve psikolojik rahatsızlıkların etiyolojisinde mutlaka bu mitolojik varlıklar bulunur. Nazar, veba hep onların eseridir. Şairler şiirlerini, kâhinler kehanetini onlar vasıtasıyla icra eder. İslâm yeni bir ontoloji ve epistemoloji getirmediğinden, davetini muhataplarının epistemesi/mütearifesi üzerinden yaptığından; câhiliye cin inancı İslâm sonrası da büyük ölçüde devam etmiştir. Son bölümde cin ve şeytanların zikredildiği âyetler yeni bir okumaya tabi tutulmuştur. Yiyen, içen, evlenen, kabileler halinde yaşayan, şair ve kâhinlere gökten haber getiren, istedikleri anda istedikleri surete girebilen, birçok hastalıklara neden olduğuna, büyü ve kehânet sektöründe faaliyet gösterdiğine inanılan bu hibrit varlıkların mahiyeti, nesnel gerçekliği sorgulanmıştır. Söz konusu bu mitik varlıkların Kur’ân’da zikredilmesinin nedeni cinlere tapan müşriklerin sakîm inançlarını tasvir etmekten ibaret olup, bilinenin aksine cinlerin ispatı olmayıp, nefyidir. İlgili âyetler tarihsel (sebeb-i nüzul) ve metinsel (siyak ve sibak) bağlamından yararlanılarak incelendiğinde “cin” kelimesinin “melek, şeytan ve insanlar” için de kullanıldığı görülmektedir. Şeytan kelimesi de bir sıfat olması hasebiyle çoğunlukla “insan şeytanları” (Mekke şeytanları, Medineli münafıklar ve Yahudi liderler); bazen “haset, megalomani, unutma” vb. kişilik zaaflarını betimlemede; nadiren de soyut şeytan (İblis) için kullanılmıştır. Bununla birlikte Süleyman’ın cin ve şeytanlarını “yabancı işçiler ve ustalar” olarak te’vil etme imkânı bulunamamıştır. Bu konuda en makul çözümün Kur’ân’ı “edebî bir metin” olarak gören yaklaşımlarda olduğu söylenilebilir. Cin inancı, tabiat yasalarının henüz bilinmediği mitolojik bir evren tasavvurunun doğal uzantısıdır. İlk Müslümanların evren tasavvurunun da büyük ölçüde mitolojik olduğunu, bu nedenle vahyin ilk muhataplarının mütearifesini esas alarak onlarla diyalog kurduğunu söylemek mümkündür. Evren tasavvurumuzun cin inancı etrafında oluşan mitolojik unsurlardan arındırılması, değişen vesâilin (bilimsel verilerin) mesâil-i kelâm’a intibak ettirilmesi suretiyle din dilinin güncellenmesi gerektiği vurgulanmıştır.