Sosyal Ekonomik Araştırmalar Dergisi (Jun 2012)

SURİYE SORUNU: ‘BAŞARISIZ VEYA ÇÖKEN DEVLET’ MODELİ TÜRKİYE İÇİN SURİYE POLİTİKASINDA ULUSLARARASI KAMUOYUNU HAREKETE GEÇİRMENİN BİR ARACI OLABİLİR Mİ?

  • Gülise GÖKÇE,
  • Orhan GÖKÇE

Journal volume & issue
Vol. 12, no. 23
pp. 179 – 200

Abstract

Read online

Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki otoriter rejimlere karşı başlayan halk ayaklanmaları, ilk hızında olmasa da devam etmektedir. Bahreyn’de ve Yemen’de olaylar ara sıra alevlense de, olaylar büyük ölçüde şiddetini kaybetmiş, buna paralel olarak yaşamda kısmen normalleşmiştir. Buna karşılık Suriye’de halk ayaklanması tüm hızıyla devam etmekte, ölen, evini yurdunu ve ülkesini terk eden sivillerin sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Suriye’de Esad rejimi son bir yılda 10.000’nin üzerinde kendi vatandaşını katletmiş, 200.000’nin üzerinde vatandaşını da zorunlu göçe zorlamıştır. Yalnızca Türkiye’ye sığınanların sayısının resmi kaynaklara göre 25.000’nin üzerinde olduğu belirtilmektedir. Türk hükümetinin, Suriye konusunda uluslararası kamuoyunu ve aktörlerini harekete geçirme girişiminin, bugüne kadar istenilen sonucu verdiği de pek söylenemez. Yine de Birlemiş Milletler tarafından özel bir temsilci atanması ve ateşkes antlaşmasının sağlanması da küçümsenemeyecek bir başarıdır. Türkiye’nin girişimleri sonucunda Birleşmiş Milletler tarafından atanan özel temsilci aracılığıyla, gerekleri tam olarak yerine getirilmeyen bir ateşkes antlaşması imzalanmıştır. Daha sonra bu antlaşmaya uyulup uyulmadığını izlemek için de önce toplamda 250 kişi olarak öngörülen, sonra 300 kişiye çıkarılan ancak şu anda bu öngörülen heyetten yalnızca 40 kişiden oluşan bir gözlemci heyeti gönderilmiştir. Gözlemci heyetinin, Şam yönetiminin ateşkes koşullarına riayet etmediğini, kendi halkına karşı aşırı şiddet kullanmaya devam ettiğini belirtmesine rağmen, uluslararası güçlerin “bekle-gör” politikasını izlemeye devam etmeleri ve ortaya koydukları tepkilerinin klişe sözlerin ötesine geçmemesi, Türk hükümetinin sabrının taşmasına ve Suriye karşıtı söylemlerini daha da sertleştirmesine yol açmıştır. Bu kapsamda Suriye’ye karşı olası bir operasyon da bahis konusu olmaya başlamıştır. Türk hükümetinin, Beşşar Esad karşıtı söylemlerinin dozunu giderek arttırması ve olası bir askeri müdahaleden söz etmesi, hem ülke dışı hem de ülke içi kamuoyunda endişe ve eleştiriye yol açmıştır. Hükümetin tutumuna ilişkin tepkileri genelde iki ana grupta özetlemek mümkündür. Kimilerine göre, Türk hükümeti, Soğuk Savaş sonrası ABD tarafından dünya hakimiyet politikası çerçevesinde planlanan ve yürürlüğe konan, Kuzey Afrika’yı, Ortadoğu’yu, Kafkasya ve Orta Asya’yı içine alan, bu bölgedeki rejimlerin kontrol edilebilir ve küresel sisteme eklemlenebilir duruma getirmeyi hedefleyen Büyük ya da Genişletilmiş Ortadoğu Projesi (BOB ya da GOB) kapsamında bir araç işlevi görmekte, tamamen Amerika Birleşik Devletlerinin güdümünde hareket etmektedir. Dolayısıyla da ABD, nasıl geçmişte Saddam’ı Kuveyt’e girmeye teşvik etmiş ve cesaretlendirmiş ise, bugün de Suriye meselesine Türkiye’ye havale etmiştir ve Türkiye’yi kendi amaçları doğrultusunda Suriye’ye askeri bir operasyon için teşvik etmektedir. Kimilerine göre ise de, mimarlığını Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun yaptığı “komşularla sıfır sorun” politikası üzerine inşa edilmiş Türk Dış Politikası iflas etmiş, bunun doğal bir sonucu olarak da “Türkiye, politikasızlık ve vizyonsuzluk içinde esen rüzgara göre yön değiştiren, güvenilmez ve tehlikeli bir ülke haline gelmiştir”. Hal böyle olunca Türk hükümeti, dış politikadaki başarısızlığını, fiyaskosunu da kamufle etmek için, savaş kışkırtıcılığı yapmakta, meydan okuyucu-cezalandırıcı bir tavır takınmaktadır. Türk hükümetinin bu tavrı, uluslararası camiada kaygı uyandırmakta, adeta herkes ile sorunlu bir ülke konumuna sokmakta ve Türkiye’yi yalnızlığa itmektedir. Ayrıca da böyle bir ortamda Türk hükümetinin, Suriye’ye yönelik olarak “olası bir operasyon için NATO’yu devreye sokma yönünde” çaba sarf edeceğini de beyan etmesi, Türkiye’yi komşularının ve dostlarının gözünde küçük düşürmekte, elini zayıflatmakta ve hükümetin inandırıcılığını tümüyle yitirmesine neden olmaktadır. Türk hükümetinin Suriye karşıtı konumunun gerekçeleri ne kadar doğruysa, aynı şekilde hükümetin bu tavrına yönelik dile getirilen endişe ve eleştirilerin de doğruluk payı olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Bu nedenle Türk hükümeti, Suriye konusunda sonuca ulaşmak istiyorsa, yeni bir politika ve strateji düşünmek ve geliştirmek zorundadır. Böyle bir politika ve stratejinin temel boyutlarının neler olabileceği sorusu, işte bu çalışmanın ama amacını oluşturmaktadır. Çalışma, öncelikle Türkiye’nin Suriye karşıtı politikasının gerekçelerini farklı bir bağlama oturtup oturamayacağını tartışmaktadır. Bu açıdan da çalışmamızda öncelikle “başarısız veya çöken devlet” modeli üzerinde durulmakta ve bu modelin çok uluslu bir insani müdahale için alt yapı oluşturup oluşturmaya uygun olup olmadığı sorusuna yanıt aranmaktadır. Bu bağlamda özellikle ve öncelikle “başarısız veya çöken devlet” modelinin, hem uluslararası sistem, hem de bölge ve komşuları açısından taşıdığı olası riskler ve tehditler tartışmaya açılmaya çalışılmaktadır.

Keywords