Cumhuriyet İlahiyat Dergisi (Jun 2019)

Emevîlerde Haccâc b. Yûsuf Döneminden İtibaren Mevâlîden Cizye Alınması ve Arka Planı

  • Yunus Akyürek

DOI
https://doi.org/10.18505/cuid.543075
Journal volume & issue
Vol. 23, no. 1
pp. 331 – 351

Abstract

Read online

Emevî Devleti kendi medeniyet havzasında ve Batı’da farklı boyutlarıyla çokça eleştirilmiştir. Aslında bu normal bir durumdur. Çünkü devlet tecrübesi olmayan Hicaz Arapları kısa sürede çok uluslu ve kültürlü bir devlete sahip olmuş, bu da önemli sorunları beraberinde getirmiştir. Eleştirilerin vergi boyutunda Ḫorasân ve Mâverâünnehir’de meskûn mevâliden alınan cizye birinci sırada yer alır. Ancak bu hususta yapılan çoğu araştırmada mevâliden alınan cizyenin, müşterek cizye ve farklı bir vergi çeşidi olan ḫarâc ile karıştırıldığı anlaşılmaktadır. Mevâlînin, kritik dönemlerde bazı dinî kriterleri taşıyıp taşımadığı sınanmışsa da bu durum bütün Emevî tarihi boyunca sürmemiş, en fazla on beş ila yirmi yıl arasında çeşitli aralıklarla devam etmiştir. Bu dönemde mevâliden alınan cizye vergisinin, çoğu gayrimüslim yerel vergi memurları ile bütün gayesi müşterek cizye miktarını toplamak olan bazı bölge valilerinin hukuksuz uygulamalarından kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Emevî halifelerinin mevâlî kesiminden kavramsal anlamda cizye alınmasını yazılı talimatla istedikleri ise söylenemez. Fakat vergilerin azaldığını tespit eden bazı Ḫorasân valileri, mevâlîden cizye alınmasına göz yummuşlardır.Özet: Bir devletin vergi politikaları o devletin siyasi, sosyal ve ekonomik istikrarı açısından büyük önem arz eder. Sağlıklı bir vergi sistemi, devlet mekanizmasının kendi bünyesinde karşılaşabileceği problemleri en aza indirir. Adil ve insaflı bir vergi düzeni kurabilmek ise kuşkusuz köklü bir devlet tecrübesi ile mümkündür. Araştırmaya konu olan Emevi devletinin bahsedilen anlamda bir devlet tecrübesine sahip olmadığı bilinmektedir. Üstelik doğuda Kaşgar’dan batıda Güney Fransa’ya uzanan on üç milyon kilometre karenin üzerindeki bir coğrafyaya hükmetmesi ve bu geniş topraklarda yaşayan çok uluslu yapıyı idare etmek durumunda kalması Emevi idaresini bir hayli zor durumda bırakmıştır. Doğal sınırlara ulaşılması ve fetihlerin durması ile yaşanan siyasi, sosyal ve ekonomik problemler devleti derinden sarsmış, Şiî ve Hariciler ile çeşitli sebeplerle muhalefet eden grupların çıkardıkları bitmez tükenmez iç isyanlar ise devleti yıkma noktasına getirmiştir. Yine bilhassa Şâm bölgesinde yaşanan çok sayıdaki veba salgınının toplumu olumsuz manada etkilediği, başkentin değiştirilmesine ve Doğu Roma imparatorluğu lehine bazı sınır şehirlerinin el değiştirmesine yol açtığı da bilinmektedir.Bütün bu olumsuzluklar kuşkusuz Emevi devletini ekonomik açıdan sarsmıştır. Ülkedeki istikrarsızlık ve siyasi belirsizliklerin vergi oranlarının düşmesine yol açtığı eldeki verilerden anlaşılmaktadır. Örneğin Emevi halifesi Abdülmelik b. Mervân döneminde, Hz. Ömer zamanında toplanan verginin ancak yarısı toplanabiliyordu. Devletin genel politikalarından rahatsızlık duyan halkın vergi vermekten kaçındığı, diğer bir ifade ile vergi kaçırdığı söylenebilir. Yine köyden kente göçün artış göstermesi ve buna bağlı olarak ḫarâc vergisi tahsil edilen toprakların boş kalması, verimli topraklar üzerindeki rant kavgası sebebiyle buralardan beklenilen vergi oranının yakalanamaması ve gayri müslim kesimde görülen ihtida hareketleri vergilerin düşmesinin diğer sebepleri arasında yer alır.Araştırmanın konusu olan Emevîler döneminde mevâlî kesiminden cizye alınması hususu bu bağlamda ele alınabilir. Elimizde bu uygulamanın ne zaman başlatıldığını, mevâlîden nasıl ve ne şekilde cizye alındığını, bunun bir devlet politikası olup olmadığını ve ne kadar sürdürüldüğünü konu edinen müstakil bir eser ya da araştırma yazısı mevcut değildir. Konuya temas eden eserler ise bütüncül bir yaklaşım sergilenmekten uzaktır. Hatta ana kaynaklarda bile ḫarâc ve cizye kavramlarının tam olarak anlaşılamadığı ve bu nedenle birbirinin yerine kullanıldığı görülür. Kavramların yerli yerine oturmadığı ilk dönem için belki bu durum normal kabul edilebilir. Ancak sonraki yüzyıllarda telif edilen eserler ve -çok azı hariç- günümüz araştırmaları bu karışıklığı anlama ve anlamlandırma yerine, metinlerde birbirinin yerine kullanılabilen bu iki kelimeden cizye kelimesini esas almayı tercih etmiştir. Dolayısıyla bu yaklaşım Emevi devletinin mevâlî kesiminden ıstılahî anlamda cizye aldığı yönünde yaygın bir kanaat oluşmasına neden olmuştur.Mevâlîden cizye alınması uygulamasını Ḥaccâc b. Yûsuf’un başlattığı öne sürülür. Oysa Ḥaccâc, din değiştirip müslüman olan ve büyük şehirlere göç eden Sevâd köylülerini geldikleri topraklara geri göndererek, toprağın statüsü sebebiyle öteden beri çiftçiden alınan ḫarâc vergisinin ve tarımsal üretimin devamlılığı sağlamayı amaçlamıştır.Ele geçirilen toprakların statüsü vergilendirmede belirleyici olmuştur. Buna göre fetih ve sulh toprakları birbirinden farklı vergilendirilmiş, ancak bazı durumlarda ikisinden de aynı vergi (ḫarâc) alınmıştır. Fetih topraklarında yaşayan gayri müslimlerden ise fert başına cizye talep edilmiştir. Bu kesimden tahsil edilen cizye ile ḫarâc vergisi “müşterek cizye” olarak ifade edilebilir. Kişinin müslüman olup olmamasına bakılmaksızın toprağın statüsü sebebiyle kendisinden ḫarâc talep edilmesi bazı araştırmacılar tarafından mevâlîden cizye alındığı şeklinde yorumlanmıştır.Ancak siyasi istikrarsızlık dönemlerinde, mevâlîden ḫarâc vergisine ek olarak cizye talep edildiği de bir gerçektir. Burada yanlış anlaşılan ya da yorumlanan nokta, bu uygulamanın bütün Emevi topraklarında ve Emevî tarihi boyunca sürdürülmüş olduğudur. Tetkik edildiğinde bu çarpık vergi anlayışının aslında Mâverâünnehir bölgesinde yoğunlaştığı görülür. Ülke genelinde mevâlîden cizye alınması ile ilgili bazı teşebbüsler olmuşsa da Emevî halifeleri buna izin vermemişlerdir. Mevâlîden cizye alınması uygulaması aslında Ḳuteybe b. Müslim el-Bâhilî’nin öldürülmesinin (ö. 96/715) ardından Mâverâünnehir’de yaşanan siyasi istikrarsızlıkla başlamış, ardından bazı Ḫorasân valileri tarafından devam ettirilmiştir. Bölgenin Türk valilerinin ve vergi toplamakla görevli dihḳânların kışkırtmalarına göre hareket eden bu valiler, vergilerini eksiksiz gönderebilmek adına bölgedeki mevâlînin samimi müslüman olmadıklarını ileri sürmüş ve onlardan cizye almaya devam etmişlerdir.Mevâlîden ıstılahî anlamda -gayrimüslim kesimden alınır gibi- cizye talep edilmediği söylenebilir. Çünkü kaynaklarda herhangi bir Emevi halifesinin bu hususta kaleme alınmış yazılı talimatı yoktur. Öyle ki Ömer b. Abdilazîz’in hilafetine kadar Emevi halifelerinin Mâverâünnehir bölgesindeki bu çarpık vergi politikasından haberdar bile olmadıkları anlaşılmaktadır. Bir kez daha ifade etmek gerekirse bu uygulama bazı Ḫorasân valilerinin, vergi gelirlerinin düşmesinden duydukları endişe ile başlatılmıştır. Ancak 96/715 tarihinden sonra görülen bu haksız uygulamanın sadece belli valiler ile sınırlı kaldığı unutulmamalıdır. Mesela son Ḫorasân valisi Naṣr b. Seyyâr görev süresi boyunca (120-131/738-748) mevâlîden cizye vergisini kesin olarak kaldırmıştır. Bu icraatın bölgesel olduğunu, bazı Ḫorasân valileri tarafından yapıldığını, dolayısıyla da Emevî devlet politikasını yansıtmadığını gösterir bir başka delil ise Şiîlerin, Ḫâricîlerin ve otuz iki yıl boyunca Abbasî ihtilalini yürütenlerin, mevâlîyi kışkırtarak bu yanlış uygulama üzerinden Emevî aleyhtarı bir propaganda yapmamalarıdır.

Keywords