Cumhuriyet İlahiyat Dergisi (Jun 2018)
Mâtürîdîlerde İmanda Açıklık
Abstract
Bu araştırma Mâtürîdîlerin iman alanındaki temel görüş ve kabullerine dayanarak, bu anlayışın imanı örtülü, kapalı bir temelde ele almaya imkân verip vermediğini tartışmaktadır. İmanı akledilebilenlerin en güzel ve değerlisi olarak gören Mâtürîdîler, Allah’a inanmayı aklî bir gereklilik kabul ederler. Onlar açısından sorumluluğun temel şartı akıldır ve imanın hakikati de ancak düşünme ve akıl yürütme yoluyla bilinebilir. Mâtürîdîlere göre iman, özü itibarıyla kalbin tasdikinden ibarettir ve öncelikli olarak o, bir kalp işidir. Bilgiye dayanması nedeniyle tasdik, önemli bir açıklık ve kesinlik unsurudur. Bununla birlikte Mâtürîdîlerin imanı kalbin tasdiki olarak tanımlamaları ve onu tek başına yeterli görmeleri, imanı bir yönüyle açık ve şeffaf hale getirse de özellikle insana bakan yönü itibarıyla kapalı bir alan kalmaktadır. Mâtürîdîler de bunun farkındadırlar, Allah’a ve ahirete bakan yönüyle tek başına kalbin tasdikini yeterli görseler de dünyaya ve insana bakan yönüyle oluşan kapalılığın üste-sinden gelmek adına, dil ile ikrarın da imana eşlik etmesini gerekli görürler. Mâtürîdîlerin çoğunluğu imanın dünyaya ve insana bakan yönü itibarıyla tasdi-ki öncelerler ve ikrarı da önemserler. Onlara göre iman, dünya ve ahiret açısından, en açık tanımına da “kalp ile tasdik ve dil ile ikrar” olarak erişmiş oluyor ki, böyle bir anlayış bir kapalılık ihtiva etmez ve herhangi bir kapalılık durumunu da reddeder.Özet: Ebû Mansûr el-Mâtürîdî, Ehl-i Sünnet’in iki ana damarından birini temsil eden, Hanefî-Mâtürîdî geleneğin önemli düşünürlerinden biridir. Ebû Hanîfe’nin görüşlerini açıklama ve sistematik hale getirmesinin yanında o, hem ele aldığı konular hem de takip ettiği metodoloji açısından orijinaldir. Hanefî-Mâtürîdî geleneğin iman anlayışı, günümüz dünyasının gizli, kapalı (takiyyeci) iman anlayışlarına önemli bir cevap olma özelliği taşır. Onların iman davranış ilişkisi konusundaki söylemleri de günümüzün dışlayıcı iman anlayışlarına anlamlı bir cevaptır.Mâtürîdî düşüncesinde iman, Allah katından geldiği kesin olarak bilinen şeylerin anlaşılması, kabulü ve tasdik edilmesi olarak görülür. Mâtürîdîlere göre açıklık ve kesinlik, imanda önemli unsurlardır. Aynı açıklık ve kesinliğin, bireylerin iman anlayışlarına da yansıması gerekir. Bir müminin imanı, olabildiğince kesin, olabildiğince açık ve şeffaf olmalıdır. İmanı akli bir zorunluluk olarak Mâtürîdî’ye göre varlıkların güzelliğini aklî olarak bilmek mümkün olduğu gibi, benzer şekilde imanın güzelliğini de aklen bilebilmek mümkündür. Bu araştırma Mâtürîdîlerin iman alanındaki temel görüş ve kabullerine dayanarak, bu anlayışın imanı örtülü, kapalı bir temelde ele almaya imkân verip vermediğini tartışmaktadır. İmanı akledilebilenlerin en güzel ve değerlisi olarak gören Mâtürîdîler, Allah’a inanmayı aklî bir gereklilik kabul ederler. Onlar açısından sorumluluğun temel şartı akıldır ve imanın hakikati de ancak düşünme ve akıl yürütme yoluyla bilinebilir. Mâtürîdîlere göre iman, özü itibarıyla kalbin tasdikinden ibarettir ve öncelikli olarak o, bir kalp işidir. Bilgiye dayanması nedeniyle tasdik, önemli bir açıklık ve kesinlik unsurudur. Mâtürîdî’ye göre imanın kararlı ve ayrılmaz ögesi, tasdiktir. Tasdikin pek çok türü mevcuttur. Bununla birlikte Mâtürîdîlere göre imanın en kararlı ve önemli unsuru, kalbin tasdikidir. Kalbin tasdikine dayanmayan bir iman, Allah katında geçerli olmadığı gibi ahirette de kurtarıcı bir iman değildir.İmanın kalbin tasdiki olarak tanımlanması önemlidir. Mâtürîdîler açısından tasdik, bilgiye dayanır ve bu nedenle de kesinlik ve kararlılık ifade eder. Başka bir deyişle o, inanılması gereken şeylerin kesin bir bilgisi ve onayıdır. Mâtürîdîlere göre açıklık ve kesinlik iman söz konusu olduğunda hayatîdir ve bu nedenden dolayı da kalbin tasdikine güçlü vurgu yaparlar. Bu nedenle iman, en güçlü, en kesin ve açık anlamını kalbî tasdikte bulur ve öncelikli olarak bir kalp işidir. Mâtürîdî’ye göre iman bir inanç meseledir; inanç ise ancak kalp ile olur. Bu nedenle de imanı kalbin tasdiki olarak tanımlamak aklî bir gerekliliktir. İmanın kalbin tasdikine dayanması anlamında, birey ile Allah arasındaki ilişki açıktır ve kuşku barındırmaz. Mâtürîdîlere göre tek başına kalbin tasdiki yeterlidir. Kalbin tasdikine dayanan böyle bir iman, geçerli imandır ve daha çok ahiret hayatına yöneliktir. Ancak onun insana ve dünyaya bakan yönü kapalı ve belirsiz kalmaktadır. Böyle bir inancı insanların bilebilmesi mümkün değir, zira kalpteki imanın varlığı onlar açısından kapalıdır. Yalnızca kalpte olan bir imanı yalnızca Allah bilebilir. Bir mümin için kalbin tutumu tek başına yeterli ve tasdikin diğer boyutları da gerekli değilse, o zaman iman bireysel ve kişiye özgü kalmaktadır. Bunu bir çeşit kapalı (insana açık olmaya) iman türü olarak görmek mümkündür. Bu durum ise tasdikin ihtiva ettiği açıklık ve kesinlik boyutuyla çelişir.Bununla birlikte Mâtürîdîler de imanın yalnızca kalp ile tasdik ve ahirete bakan yönüyle tanımlandığında ortaya çıkan bu riskin farkındadırlar. Ancak şu acıktır ki, onlar imanın yalnızca kalbin tasdiki olarak açıklanmasını, ahirete dönük ve teknik anlamda bir doğrulama türü olarak görürler. Mâtürîdîlerin büyük çoğunluğu, imanın insana bakan yönünü de hesaba katarlar ve bu açıdan onlar, imana kalbin tasdiki kadar dilin ikrarının da eşlik etmesi gerektiğini düşünürler. Bu durumda imanın en açık ve en şeffaf anlamına, kalb ile tasdik ve dil ile ikrar olarak tanımlandığında kavuştuğunu söylemek mümkün olacaktır. Mâtürîdîlere göre iman hem ahiret hem de dünya hayatı açısından en açık ve en kesin anlamına “kalb ile tasdik ve dil ile ikrar” olarak tanımlandığında erişir. Böyle bir anlaşım bir kapalılık barındırmaz ve herhangi bir kapalılık durumunu da reddeder. Diyebiliriz ki, Mâtürîdî düşünürler, imanın dünya hayatına bakan yönünü dikkate aldıklarında, kalbin tasdikinin ötesinde, imanın diğer boyutlarını da hesaba katarlar ve iman anlayışlarını bu açıdan inşa ederler. Kalbin tasdiki, dil ve davranış vasıtasıyla nesnel alana taşınır ve gözlemlenebilir duruma gelir. Diğer taraftan Mâtürîdîler, kalp ile tasdike dayanmayan salt bir dil ile ikrarı, imanın geçersiz bir biçimi olan nifaka özdeş görürler. Böyle bir iman Allah katında da ahiret hayatı açısından da geçerli bir iman değildir.
Keywords