Cumhuriyet İlahiyat Dergisi (Dec 2017)
İbn Tûmert’in Mezhebî Kimliği
Abstract
Öz: Mağrib, İslam düşüncesinin gelişmesine katkı sunan önemli bölgeler arasında yer almaktadır. Tarihsel süreçte pek çok mezhebe ve onların düşünce temelleri üzerine kurulan siyasi oluşumlara ev sahipliği yapan bu bölgede yetişen şahsiyetlerden birisi Muhammed b. Tûmert’tir (ö. 524/1130). İbn Tûmert, ilme meraklı bir öğrenci olarak öncelikle Mağrib ve Endülüs’te Mâlikî ve Zâhirî fıkhı okumuş; buradaki eğitiminin akabinde on yıl sürecek bir eğitim serüveni için Doğu’ya yönelmiştir. Eş‘arî ve Mu‘tezilî kelâm ekolleri ile burada tanışmıştır. İlim yolculuğu sonrasında Mağrib’e dönerek düşüncelerini her yerde halka aktarmaya çalışan İbn Tûmert, farklı ekollerin düşüncelerinden seçmeci bir yaklaşımla istifade etmiştir. Mâlikî ve Zâhirî fıkhını, Eş‘arî ve Mu‘tezilî kelâmını, Şiî imâmet anlayışını ve mehdî inancını, Hâricîliğin bazı ilkelerini yaşadığı tecrübeyle harmanlayarak kendine has mezhebî kimliğini oluşturmuştur. Onun mezhebi kimliği seçmeci bir tavrın sonucunda ortaya çıkmıştır. Oluşturmuş olduğu mezhebî kimliği ile hem aksiyoner kişiliğini hem de siyasi hedeflerini bir arada sunacağı bir zemin elde etmiştir.Özet: İslam kültür mirasının tarihsel serüveni halen engin bir merakı hak etmektedir. Bu dinin farklı coğrafyalarda inşa ettiği medeniyetlerden birisi de Mağrib bölgesinde yer alır. Mağrib’in dini tarihi ve düşünce dünyasına dair bazı araştırmalar yapılmış olsa da aydınlatılmayı bekleyen problemler de bulunmaktadır. Bu bağlamda Muvahhidler hareketinin kurucusu olan Muhammed b. Abdillah b. Tûmert el-Berberî es-Sûsî (ö. 524/1130) üzerine birbirinden farklı değerlendirmeler yapılmaktadır. Birbirinden farklı bu portrelere bakıldığında temel bir problem ortaya çıkmaktadır. İbn Tûmert kimdir ve onun düşüncesi nasıl anlaşılmalıdır? İbn Tûmert’in düşünce kodlarını ve mezhebî kimliğini doğru bir zeminde değerlendirmek için Mağrib’in sosyal, siyasal ve kültürel yapısının tarihsel sürecine ana hatları ile değinmek gerekir. Tarihin erken dönemlerinden itibaren göze çarpan bir bölge olan Kuzey Afrika büyük uygarlıklara ev sahipliği yapmıştır. Bölgenin yerli halkı olan Berberîler, kabileler halinde yaşamışlar ve kabile geleneklerini yerleşik ve göçebe yaşamda da sürdürmüşlerdir. İslam’ın ilk asrında Mağrib fethedilmeye başlanmıştır. Bununla birlikte Abbâsî iktidarının bölgede tam olarak egemenlik kuramayışı, Mağrib coğrafyasında farklı siyasi oluşumların varlığına alan açmıştır. II/VIII. yüzyıldan itibaren Mağrib’de siyasi bir güç olarak ortaya çıkan mezheplerin genel bir özelliği Şam, Irak ve Mısır coğrafyasında kendilerine yer bulamamış olmalarıdır. Bu süreçte Hariciler ve Zeydiler başta olmak üzere çeşitli mezhepler devletler kurmuştur. Mâlikîliği resmi mezhep haline getiren Murâbıtlar, etkili bir siyaset yürütmüştür. Ancak zamanla hak ve adalet ortadan kalkmış, vali ve komutanlar görevlerini ihmal etmiş, aşırı eğlence-içki ve yabancılara özenti baş göstermiştir. Gücü ele geçiren Mâlikî fakîhlerin taklitçi tavırları nedeniyle kelâm ve felsefe yasaklanmıştır. İbn Tûmert’in düşünce dünyası, hayatının ilk dönemlerinde Mağrib’de aldığı eğitim ile şekillenmiştir. Bu çerçevede Mağrib’in fıkıh geleneği önemli bir unsurdur. İbn Tûmert, ilk eğitiminden itibaren Mâlikî fıkhını okumaya başlamıştır. Bununla birlikte İbn Tûmert’in hayatında bir dönüm noktası olan ilim yolculuklarına değinmek gerekmektedir. Mağrib’den çıkıp önce Endülüs’e ardından da doğuya Mısır, Mekke ve Bağdat’a doğru uzanan bu yolculuklar İbn Tûmert’in düşüncesini şekillendirmiştir. İbn Tûmert’in Mâlikî dünya ile olan ilişkisi ve aldığı eğitime rağmen onun usul ve furûya dair görüşleri tek bir mezhebin takip edildiği izlenimi vermemektedir. İbn Tûmert’e göre şer’i deliller Kur’an, sünnet ve icmâdır. İbn Tûmert, Mâlikîlik başta olmak üzere pek çok mezhebin deliller arasında kabul ettiği kıyası buraya dâhil etmez. İbn Tûmert’in usule dair yaklaşımında özellikle de şer’i deliller bahsinde Zâhirî çizgiyi takip ettiğini söyleyebiliriz. İbn Tûmert’in furû meselelerinde ise Mâlikî görüşleri takip ettiğini ifade edebiliriz. İbn Tûmert, ilim yolculuğunda Mısır’dan sonra Bağdat’a gitmiştir. Bağdat’ta on yıl süre ile İbn Tûmert’in Eş‘arî ilim adamlarından ders aldığı bilinmektedir. Bu isimlerin ortak özelliği kendi mezhepleri içinde de saygın bir konuma sahip olmalarıdır. Aldığı eğitimle birlikte Eş‘arîlik, İbn Tûmert’in itikâdî görüşlerine etki etmiştir. Ancak tüm itikâdî konularda Eş‘arîliği takip etmez. Bu çerçevede İbn Tûmert’in bazı görüşlerinin Mu‘tezile ile paralel olması dikkat çekicidir. Eş‘arîler ile Mu‘tezilîler arasındaki tarihsel çekişmeyi göz önüne aldığımızda bu durum daha da ilginç bir hal almaktadır. İbn Tûmert’in Bağdat’tan Mağrib’e dönüş yolculuğu, ilk taraftarlarının da oluşmaya başladığı bir süreçtir. Berberî kabilelerin yaşadığı bölgelerde İbn Tûmert mescid inşa etmiş, halka dersler vermiş, yerli halkla bölgeye gelmiş diğer taraftarları arasında kardeşlik tesis etmiştir. Söz konusu bu faaliyetler daha sonraları bir devlet olarak karşımıza çıkacak Muvahhidler hareketinin dini-toplumsal tabanını oluşturmuştur. İbn Tûmert’in dini-politik bir lider olarak ortaya çıkışında Şiî-İmâmiyye düşüncesinden neşet etmiş imâmet, masumiyet ve mehdîlik fikirlerinin son derece önemli bir yeri vardır. İbn Tûmert’e göre ise, Şiî-İmâmiyye doktrinindeki gibi imâmet, dinin bir rüknü olup imânın şartları arasındadır. İmamlar masum olup hatadan korunmuşlardır. Bununla birlikte klasik Şiî imam silsilesini savunmaz. İmâmet düşüncesi ile son derece bağlantılı olan bir diğer konu da mehdîlik meselesidir. Mehdîlik, imâmetin pratik yansımasıdır. İbn Tûmert, kendisini mehdî olarak tanıtıp taraftarlarından biat almıştır. Bu süreçte İbn Tûmert’in Berberî kabileleri düzene sokup, kan davası gibi problemleri çözüp, eğitim başta olmak üzere pek çok sorunu ortadan kaldırması dikkate alınmalıdır. Sadece dini metinlerle mehdîlik fikri oluşturulmamış, aynı zamanda pratik uygulamalarla da bu düşünce olgunlaştırılmıştır. Dolayısıyla İbn Tûmert, karizmatik bir lider olarak mehdî unvanını kullanmaya başlamıştır. İbn Tûmert’in düşünce dünyası hem politik hedeflerin hem dini anlayışın aynı düzlemde ifade edilmesi ile çerçevelenmektedir. Murâbıtlar’a karşı yürütülen bu hareketin dini zeminini ise imân ve küfür üzerinden inşa edilen kabuller belirler. Daha açık bir ifade ile İbn Tûmert, kendileri gibi düşünmeyen, imâmetini ve mehdîliğini kabul etmeyen, tevhîdden uzaklaşmış olarak gördüğü kitleleri alenen küfürle itham etmiş ve savaşmak için bir beis görmemiştir. Bilindiği üzere kendisi gibi inanmayan veya aynı fikirleri paylaşmayan kimseleri tekfir ile suçlamak ve ardından da onlarla savaşmak fikri İslam tarihinde ilk olarak Hâricîlik’te ortaya çıkmıştır. Mağrib’den Endülüs’e, Mısır’dan Bağdat’a uzanan hayat hikâyesi gibi İbn Tûmert’in düşünce dünyası da tek yönlü perspektiflerin açıklayamayacağı bir düzlem içermektedir. İbn Tûmert, pek çok ilmi tahsil etmiş, kelâm, fıkıh ve hadis gibi çeşitli ilim dallarında eserler vermiştir. O, bu kitaplarında hem kelâmî hem de fıkhî konularda görüşlerini öne sürmüştür. Öte yandan da Muvahhidler Devleti’nin siyasi arka planını şekillendirmiştir. Bu bağlamda İbn Tûmert, hem bir politik aktör hem de dini bir figür olarak ortaya çıkmaktadır. İbn Tûmert, mezheplerin tekçi yaklaşımını bir kenara bırakıp farklı hatta zıt görüşlerden seçilen öğeleri bir araya getirerek daha kapsayıcı bir söyleme ulaşmayı hedeflemiştir. Belirli bir sistem içerisinde epistemolojik bütünlüğü kurmak istediği için farklı kaynaklardan gelen görüşleri bir bütüne büründürme çabasına girişmiştir. İşte bundan dolayı İbn Tûmert’in mezhebî kimliği seçicilik üzerine kuruludur.
Keywords