Hitit İlahiyat Dergisi (Jun 2024)

Fırak Literatüründen Hareketle Osmanlıda Mezhepler Tarihi Yazıcılığı: 15-16. Yüzyıllar

  • Furkan Ramazan Öğe

DOI
https://doi.org/10.14395/hid.1438069
Journal volume & issue
Vol. 23, no. 1
pp. 8 – 46

Abstract

Read online

İslâm mezhepleri tarihinin temel kaynakları makâle, fırak ve milel-nihâl türü eserlerdir. Bu metinler aracılığıyla müellifler, İslâm toplumundan neşet etmiş fırkaları ve görüşleri aktarmışlardır. Makâle türü eserler, zamansal olarak diğerlerini öncelemekle birlikte bunların çoğu bugüne ulaşmamıştır. Akabinde ortaya çıkan fırak literatürü ise mezhepler tarihinin yaygın yazım türü haline gelmiştir. İftirâk hadisinin yoğun etkisinin görüldüğü bu yazım türünde müellifler, İslâm fırkalarını hadiste geçen 73 sayısından hareketle tasnif etmişlerdir. Erken dönem fırak yazarlarının, gelecek yüzyıllarda İslâm toplumundaki ayrışma veya fırkalaşmaları hesaba katmamaları ilginç olsa da Osmanlı âlimlerinin fırka tasniflerini herhangi bir değişime gitmeksizin aynıyla devam ettirmeleri daha ilginçtir. Zira aradan geçen yüzyıllar içerisinde yeni fırkalar veya görüşler ortaya çıksa da bunlar fırka tasniflerine girmemiş; fakat tek bir kişiye nispet edilen veya varlığından bile emin olunmayan fırkalar tasniflerde kalmaya devam etmiştir. Hatta bazı müellifler kendi dönemlerindeki gruplara ilişkin reddiye yazmalarına rağmen onları fırka tasniflerine dâhil etmemişlerdir. Söz konusu durum sorgulamaya değer bir mesele olup eldeki makale bu sorgulama neticesinde ortaya çıkmış ve buradan hareketle Osmanlıdaki mezhepler tarihi yazıcılığı incelenmiştir. Fırak literatürü üzerinden Osmanlıdaki mezhepler tarihi yazıcılığını ele alan makalenin amacı; 15 ve 16. yüzyıllarda Osmanlı müellifleri tarafından telif edilmiş fırka tasniflerini tespit ederek bu dönemdeki literatürü ortaya çıkarmak, tasniflerdeki aidiyet problemini gündeme getirerek imkân ölçüsünce tercihlerde bulunmak, tasniflerin takip ettikleri fırak gelenekleriyle içerik, biçim, yöntem ve dil gibi hususlarda mukayesesini yaparak bu geleneklerle örtüştükleri ve farklılaştıkları noktaları belirlemek ve Osmanlıdaki mezhepler tarihi yazıcılığının varlığını tartışarak bu yazıcılığın keyfiyetini ortaya koymaktır. Her ne kadar İslâm mezhepleri tarihinin erken dönemine ait anlatı büyük ölçüde oluşmuş olsa da Osmanlıya gelindiğinde bu anlatı -genellikle- kesintiye uğramakta ve doğrudan mezhepler tarihinin Cumhuriyet dönemindeki durumuna geçilmektedir. Bunun başlıca nedeni mezhepler tarihinin Osmanlıdaki literatürüne dair yeterli sayıda çalışmanın olmamasıdır. Eldeki makale de alandaki bu eksikliği giderme ve mezhepler tarihinin Osmanlıdaki durumunu -en azından ilgili yüzyıllar çerçevesinde- tespit etme amacı taşımaktadır.İki başlıktan müteşekkil makalenin ilk kısmı literatür analizine ayrılmıştır. Tespit edilen on üç fırka tasnifinin incelendiği bu bölüm, Doğu Hanefî ve Eş‘arî fırak geleneği olmak üzere ikiye ayrılmış ve ilkinde sekiz, ikincisinde beş tasnif ele alınmıştır. Mezkûr iki geleneğin dışında bir tasnifin görülmediği bu dönemde, otantiklik önemli bir problemdir. Zira söz konusu on üç tasniften altısının müellifine aidiyeti şüphelidir. Şüpheli tasniflerden beşinin Doğu Hanefî gelenekte olması ise dikkat çekicidir. Bu bölümdeki kayda değer hususlardan biri Lütfi Paşa’nın fırka tasnifi yaptığı iki eserinin ortaya çıkarılmasıdır. Lütfi Paşa’ya dair yapılan çalışmalar onun Fıraḳ-ı ḍâlle’si üzerine yoğunlaşsa da onun, Ḥayât-ı Ebedî adında Türkçe, Zübdetü’l-mesâil adında Arapça kaleme aldığı iki eserinde fırka tasnifi yaptığı tespit edilmiş ve Fıraḳ-ı ḍâlle başlıklı risâlenin Ḥayât-ı Ebedî’deki birinci faslın müstakil istinsâhı olduğu belirtilmiştir. Zübdetü’l-mesâil, içeriği ve yapısıyla bu dönemdeki en özgün tasniflerden birini sunmuştur. Ayrıca -eldeki bulgulardan hareketle- Türkçe fırak ve milel-nihâl yazıcılığının bu dönemde başladığı söylenebilir. Yine ilk bölümde görülmüştür ki Osmanlıda Doğu Hanefî fırak geleneğinde en sık takip edilen isim Ebû Mutî‘, Eş‘arî fırak geleneğinde ise Âmidî olmuştur. İkinci başlıkta da fırka tasniflerinin yer aldığı telif türleri göz önüne alınarak Osmanlıdaki mezhepler tarihi yazıcılığının mevcudiyeti tartışılmıştır. Buna göre -tespit edildiği kadarıyla- 15 ve 16. yüzyıllarda Osmanlı müelliflerince müstakil bir fırak yahut milel-nihâl eseri kaleme alınmamıştır. Bununla birlikte eldeki tasnifler müelliflerin kendi dönemlerindeki gruplardan bahseden metinler de değildirler. Bu sebeple Osmanlıda mezhepler tarihi özelinde -bir tür yazıcılığın olduğu kabul edilmekle birlikte- erken dönemdekine benzer şekilde güçlü bir yazıcılıktan söz etmek şu an için zor görünmektedir.