Journal of Balkan Studies (Jan 2021)

Tasavvufun Bir Din Bilimi Haline Gelmesi: Ümmi Geleneğin Dönüşme Süreci ve Nesnel Bilim Alanının Genişlemesi

DOI
https://doi.org/10.51331/A001

Abstract

Read online

Tasavvuf üzerindeki akademik araştırmalar son dönemlerde ciddi bir ivme kazanmış olsa bile, bu çalışmalar henüz tasavvuf hakkındaki belirsizliği gidebilecek niteliğe ermemiştir. Bunun birincil nedeni elimizde iki kaynaktan beslenen birbiriyle her zaman uyuşmayan tasavvuf telakkisinin bulunmasıdır: Birincisi Cüneyd-i Bağdâdî sonrasında gelişen Sünni tasavvuf eserlerinin temsil ettiği anlayıştır. Bu anlayışa göre tasavvuf zâhidliğin eleştirel evresinin ardından bir din bilimi haline gelerek yöntemi, konusu ve meseleleri belirgin bir ahlak ilmi olmuştur. İkinci telakki ise Müslümanların toplumsal hayatında ortaya çıkan tarikatlarda temsilen karizmatik önderler ekseninde teşekkül eden tasavvuftur. Bu meyanda kitâbî tasavvufun bile karşısında yabancı ve “nâdân” kaldığı düzeyde bir tasavvuf anlayışı, tarikatlar üzerinden İslam toplumunun farklı bölgelerinde yaşamaktadır. Bu tasavvufun kendine mahsus sorunları, kendine özgü özellikleri bulunsa bile, tasavvuf hakkında nesnel ve güvenilir yol, kitâbî tasavvuf araştırmalarında bulunabilir. Bu eserlerde tasavvuf din bilimi haline gelme sürecinde tahlil edilirken tasavvufun ortaya çıkışının ve öteki dinî tavır ve disiplinlerden ayrışmasının hakiki gerekçelerini de ortaya koyar. Tasavvufu öteki tavırlardan ayrıştıran en temel nitelik, savunduğu güçlü ve etkin Tanrı telakkisidir. Din bilimlerinin gelişmesiyle birlikte Müslüman cemaat Tanrı’nın kendisi yerine dikkatlerini şeriata ve dinî yasalara vermiş, Tanrı ile konuşmayı ya da O’na kavuşmayı öte dünyaya ertelemişti. Tasavvuf denilen şey, haddizatında Tanrı hakkındaki bu erteleyici tavra dönük tepkide kendini göstermiştir. Bu tepkinin kendini gösterdiği ilk ciddi ayrışma olan şeriat-hakikat ayrışması, ahirette buluşacağımız Tanrı ile ilişkiyi dünyaya taşımaktan ibarettir. Tanrı hakkında bu tavır, nübüvvet ve insan telakkisini de temelden değiştirmiştir. Peygamber’in sünnetinden daha çok şahsiyetine dikkat vermek, tasavvufun velayet görüşüyle irtibatlı bir konudur. Böylece üç temel kavram olmak üzere Allah, peygamberin hakikati –gerçi bu tabir yedinci asra aittir- ve insanın velayeti tasavvufun kurucu kavramları haline gelmiştir. Makale tasavvufun bu gelişim seyri hakkında bir değerlendirmeyi içerir ve günümüzde tasavvuf üzerindeki her araştırmada bu kavram üçlüsünün dikkate alınmasını önerir.

Keywords