Necmettin Erbakan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi (Jun 2023)
Osmanlı Tâbiiyet Hukuku Bağlamında Gerçek Vatandaşlık Statüsünün Önemi Göç, İltica Ve Sığınma Olguları Üzerinden Tarihî Bir Değerlendirme
Abstract
18’inci yüzyıldan itibaren Osmanlı Devleti’nde zimmilerin bir kısmının önce Avrupa devletlerinin himaye ettiği beratlısı sonra da vatandaşı oldukları bilinmektedir. Devlet kendi egemenlik hakkına dayanarak kendi uyrukluğunun kazanılması veya kaybedilmesi kurallarını serbestçe belirleyebildiği gibi tebaasını kendi mahkemelerinde yargılayabilirdi. Fakat kuruluş ve yükseliş dönemlerinde İslam dininin tüm insanları koruyucu ve kucaklayıcı ılımlı ve insancıl esasları çerçevesinde, hukuk alanında, müstemen ve gayrimüslimlere eman ve ahitnamelerle sunulan haklar zamanla din/vicdan özgürlüğünün kapsamını aşmış; kapitülasyona evrilmiş ve 1800’lerden itibaren devletin egemenlik hakkı iyice sınırlanmıştır. Kapitülasyonlar, ticari anlaşmalar gibi görünmesine rağmen adli hükümler de içerdiklerinden Osmanlı tebasının ülke değiştirmeden vatandaşlık değiştirerek asli tebanın kendi ülkesinde azınlıkta kalması gibi bir sonucu olmuştur. Bu durum ticaretten tercüman ayrıcalığına; mahmîlikten zimmiliğe kadar tüm sistemi etkilemiş devletin çöküşünde etken olmuştur. Çalışmamızın konusunun, gündemimizde olan göç-göçmen, sığınma-sığınmacı ve iltica-mülteci kavramları ile de bağ kurularak açıklanmasının daha doğru olduğu düşünülmüştür. Nitekim bu kavramlar birbirine yakın anlamlı oldukları için birbiri yerine kullanılmakta vatandaşlık statüsü ile kolaylıkla ilişkilendirilebilmektedir. Göç-göçmen, iltica-mülteci, sığınma-sığınmacı, koruma-koruma altındaki yabancı gibi kavramlar vatandaşlık ve yabancılık statülerinden tamamen farklı durumlar/kavramlardır. Devletin son dönemlerinde yaşanan vatandaşlık sorunsalı vatandaşlık-yabancılık statülerinin tespiti bağlamında hukukta kavramlar, tanımlar, kurumlar ve kuralların ne denli önemli olduğunu göstermektedir. Ayrıca bu tarihî tecrübeler göçmen, mülteci, sığınmacı kavramlarının vatandaşlıkla karıştırılması, başka bir deyişle bunların sonunda mutlaka vatandaşlığa dönüşeceği gibi bir anlayışın yerleşmesinin de ne denli tehlikeli sonuçları olabileceğinin göstergesidir. Bilindiği gibi vatandaş-yabancı kavramları normal şartlar altında ve genellikle barış zamanında bir kişinin devletle arasında olan/olmayan tabiiyet rabıtasını anlatan iç hukuk kavramlarıdır. Vatandaş kimliği verilenlerin, vatandaşlığın manevi unsuruna ne kadar sahip olduğunun asla ölçülemeyeceğinin iyi değerlendirilmesi gerekmektedir. Nitekim Batılı devletlerin Osmanlı ülkesindeki bazı toplulukları himaye etmeye başladıkları sürecin sonunda devletin parçalanması kaçınılmaz olmuştur.