Cumhuriyet İlahiyat Dergisi (Jun 2019)

17. ve 20. Yüzyıllar Arasında Arşiv Belgelerine Yansıyan Antalya Medreseleri

  • Gülşen İstek

DOI
https://doi.org/10.18505/cuid.520904
Journal volume & issue
Vol. 23, no. 1
pp. 103 – 125

Abstract

Read online

Tarihi ve doğal güzellikleriyle günümüzün cazibe kenti olan Antalya, milattan önceki dönemlerde de "cennet gibi bir belde" şeklinde tasvir edilmiştir. XIII. yüzyıla kadar çeşitli medeniyetlere ve devletlere ev sahipliği yapan bu şehir, Selçuklu Devleti'nin bölgeyi tam olarak ele geçirmesinden sonra önemli bir liman kenti haline dönüşmüştür. Selçuklular, hüküm sürdükleri bölgelerde uyguladıkları medeniyet tasavvurunu ve şehirleşme politikasını Antalya'da da uygulamıştır. Bu dönemde yapılan camiler, medreseler, mektepler, hanlar, hamamlar, kervansaraylar, imarethaneler ve su sarnıçları şehrin dokusunu değiştirmiş ve imarını hızlandırmıştır. Osmanlılar döneminde de söz konusu sosyal müesseselerin bazıları varlığını devam ettirirken bazıları da faaliyetlerine son vermek zorunda kalmış, ancak bu dönemde de yeni sosyal müesseselerin yapılmasıyla şehirleşme kaldığı yerden devam etmiştir. Genellikle cami yanlarına veya bitişiğine yapılan medreseler, bir toplumun gelişmesinde ve kültürel yapısında önemli etkenlerden biri olmuştur. Antalya'daki medreseler de şehrin eğitim sistemini ayakta tutan kurumlar olmasına rağmen, söz konusu medreseler üzerine yapılan çalışmalar genellikle mimari alanda olmuş ve sadece üç-dört medrese üzerinde ayrıntıya gidilmiştir. Bu nedenle hazırlanan bu çalışmada 17. ve 20. yüzyıllar arasında arşiv belgelerine yansıyan Antalya medreselerinin (Antalya, Korkuteli ve Elmalı) işleyiş yapıları, yaşadıkları sorunlar ve medreseler üzerinde nüfuzu olan kimseler veya da kurumlar ortaya konulmaya çalışılacak ve böylelikle Antalya medreseleri hakkında daha fazla bilgi sahibi olunabilecektir. Özet: Sultan I. Alâeddin Keykubat (1219-1236) döneminde tam anlamıyla Selçuklu hâkimiyetine giren Antalya şehri, Sultan’ın ismine ithafen “Alâiyye” olarak adlandırılmış ve bu tarihten sonra da Selçuklu Devletinin önemli bir liman kenti haline gelmiştir. Selçuklu Devleti’nin yıkılması ve Beylikler döneminin başlaması sürecinde şehir, Hamid-Oğullarının bir kolu olan Teke-Oğullarına geçmiş ve 1390 yılında Yıldırım Bayezid’in Teke-Oğulları ile mücadelesi neticesinde Osmanlı hâkimiyetine girmiştir.Antalya şehri hem Selçuklular hem de Osmanlı Devleti döneminde örgün eğitim kurumlarından biri olan medreselere ev sahipliği yapmıştır. Cami bitişiğine ya da müstakil bir alanda yaptırılan medreseler, bazen devlet yöneticileri ya da devlet adamları bazen de hanedan mensupları veya maddi durumu yerinde olan vatandaşlar tarafından yaptırılmıştır. Antalya’da tek katlı medreseler bina edildiği gibi çift katlı medreseler de inşa edilmiştir.Başbakanlık Osmanlı Arşivi, meşhur seyyahlar İbn Bibi ve Evliya Çelebi’nin seyahatnameleri esas alınarak ve Antalya medreseleri üzerine yapılan eserler araştırılarak yapılan bu çalışma neticesinde Antalya ve Antalya’nın ilçeleri Korkuteli ve Elmalı’daki medreseler tespit edilmeye çalışılmıştır. Antalya’da Selçuklulardan kalma medreseler olan İmaret Medresesi, Atabey Armağan Medresesi ve Karatay Medresesi’nin yanı sıra Osmanlı Devleti döneminde yaptırılan medreseler de mevcuttur. Nitekim medreselerin en fazla artış yaşadığı dönem, Osmanlı devleti dönemidir. Herhangi bir sebepten ötürü arşiv belgelerine yansıyan Antalya medreseleri şunlardır: Hatip Süleyman Mahallesinde yer alan “Süleyman Medresesi”, Elmalı Mahallesindeki “Hacı Mehmed’in bina eylediği medrese”, Süleyman Mahallesinde “Hacı Abbaszâde Hacı Süleyman Medresesi”, Tahtapazarı Kızılsaray Mahallesinde “İsmail Efendi Medresesi”, Kasab Hac8ı Ahmed Medresesi, Hacı Cafer Ağa Medresesi, Murad Ağa Medresesi, Esir Hacı Ali Medresesi, Hacı Hasan Medresesi, Keçiyalar Mahallesinde “Hasan Efendi’nin bina eylediği medrese”, Gediz kasabasının Kadılar Mahallesinde “Yusuf Efendi’nin bina eylediği medrese”, Cami-i âtik Mahallesinde “Hızır Efendis’nin bina eylediği medrese”, Murad Paşa Medresesi”, sur dışında yer alan “Sefer Ağa Medresesi”, “Büyülü Minare Medresesi”, “Hacı Emin Medresesi”, “Hatuniye Medresesi” ve sur dışındaki Köseler köyünde inşa edilen “Şeyh Sinan Camii Medresesi” bulunmaktadır. Ayrıca zikredilen bu medreseler haricinde bazı çalışmalarda Antalya’da; Müsellim Medresesi, Kesik Minare Medresesi, Karakaş Medresesi, Varsaklı Mehmet Efendi Medresesi, Meydan Medresesi, Sürmeli Medresesi, Canmülk Medresesi, Ahi Kız Medresesi, Hacı Naim Efendi Medresesi, Susam Medresesi, Çömlekçi Medresesi, Değirmenönü Medresesi, Ak Mescid Medresesi, Âşık Doğan Medresesi ve Çukur Medresesi gibi medreselerin de olduğu belirtilmiştir.Antalya’nın yaylak veya yayla bölgesi olarak kullanılan İstanoz nahiyesinde ise arşiv belgelerine göre; Pınarbaşı Medresesi, Hızır Efendi Medresesi, Mustafa Efendi Medresesi, Emir Sinaneddin Medresesi, Hacı Menlü (Mevlüt) oğlu Ömer Medresesi, Ebu Bekir Ağa Medresesi, Koca Hafız Medresesi, Hacı Mollaoğlu El-Hac Ömer Medresesi, Şeyh İsmail Efendi Medresesi bulunmaktadır. Ancak Antalya üzerine çalışmalar yapan Süleyman Fikri Erten medrese sayısının 8 olduğunu ve medreselerin de Kalkanlı Hacı Ahmet Medresesi, Sultan Hatun Medresesi, Koparanzade Hacı Hüseyin Medresesi, Karabayırlı Hacı Hüseyin Medresesi, Kaşlı Ali Efendi Medresesi, İlpağı Hacı Hüseyin Medresesi, Şalaka Ahmet Medresesi, Oyunyeri Medresesi ve Kalkanlı Hacı Ahmet Medresesi, olduğunu belirtmiştir.Antalya’nın diğer bir ilçesi olan Elmalı’da ise inşa edilen medreseler şunlardır: Ketenci Ömer Paşa Medresesi, Esbak Mir-i Ahur Hacı Mehmet Bey Medresesi, Haydar Baba Medresesi, Arifî Ahmed Paşa Medresesi, Hüseyin Efendi Medresesi, Debbağ Baba Medresesi, Şeyh Ümmi Sinan Medresesi, Babazade Hacı Abdurrahman Medresesi, Hacı Şeyh Efendi Medresesi, Mustafa Efendi Medresesi, Hasan Efendi Medresesi, Salih Efendi Medresesi, Halil Efendi Medresesi, Çankırlı Medresesi, Osman Efendi Medresesi ve Örtekiz Köyü’nde “Mehmet Efendi Medresesi”. Ayrıca bu medreseler haricinde ismi verilmeyen iki medreseye de arşiv belgelerinde rastlanılmıştır.Antalya’nın her mahallesinde neredeyse bir medrese yaptırılmış ve medreseler genellikle banilerin ismiyle adlandırılmıştır. Medreselerde eğitim ve derecelendirme okutulan derslere, müderrislerin maaşlarına, medreseyi yaptıran kişinin statüsüne göre derecelenmiş ve medrese öğrencilerine de belirli oranda burs verilerek eğitimlerine devam etmeleri sağlanmıştır. Medresede görev yapan müderrisler berat-ı şerif adı verilen bir belge ile çalışmışlar ve bu belgenin kaybolması durumunda Şeyhülislamlık makamı tarafından yeni bir berat-ı şerif hazırlanmıştır. Söz konusu belge olmadan çalışan müderrislerin varlığına da rastlanılmıştır.Müderris atamalarında; vâkıf, mütevelli heyeti, müftü ve şehir naibi etkili olmuş ve ölüm, terfi ya da el çektirme gibi durumların yanı sıra müderrisin kendi rızasıyla görevi bırakması sonrasında bu atamalar gerçekleşmiştir. Atamalar hususunda Antalya’daki medreselerde de sorun yaşanmış ve bu sorunlar halledilinceye kadar medresenin bağlı bulunduğu vakıf gelirleri belirli kişilere teslim edilmiştir.Antalya’daki medreselerde ilim tahsiline oldukça önem verilmiş ve ilme mani olacak her türlü maddi husus hem müderrislere hem de öğrencilere verilen bağışlarla giderilmeye çalışılmıştır. Ancak buna rağmen medreselerin Antalya’da yaşanan bazı hadiselere karıştığı görülmektedir. Nitekim 1510-1511 yılında cereyan eden Şah Kulu İsyanı’na katılanların arasında medrese öğrencilerin de olduğu ve eğitim-öğretimin bu nedenle uzunca bir müddet aksadığı, devletin bu isyancıların ayaklanmalarını önleyebilmek için ard ardına bölgede bulunan kadılara talimat gönderdiği bilinmektedir. Ayrıca bu dönemde bazı medreseler silahlı suhtelerin ya da onların kılığına girmiş insanların faaliyet merkezi olarak kullanılmıştır. Antalya’daki medreselerde eğitim-öğretimi aksatan hususlardan biri de 1890 yılında muhacirlerin Antalya’da misafir edilmeye başlanması ve yer olmadığı için de gelenlerin genelde medreselerde misafir edilmesidir. Bu durum uzunca bir müddet devam etmiş hatta medrese öğrencilerinin kaldırımda kaldıklarına dair telgraflar gönderilmiştir. Eğitim-öğretimi aksatan diğer bir önemli husus da; salgın hastalıklardır. Özellikle çiçek hastalığından dolayı İstanoz nahiyesinde çok fazla insanın öldüğü, doktorun bulunmadığı ve bölgeye ivedi bir şekilde sağlık personelinin gitmesi gerektiği bildirilmiştir. Medreselerde yaşanan her türlü olumsuzluğa rağmen Antalya’daki medreseler faaliyetlerine devam etmiş ve vakıfların kontrolünde hayatlarını devam ettirirken 1826 yılında Evkaf Nezareti’nin kurulmasıyla peyderpey bu kuruma bağlanmıştır.

Keywords