Kader (Dec 2024)
Kādî Abdülcebbâr’da Tanrı’yı Bilmenin Mahiyeti
Abstract
Bu makalede Basra Muʿtezilesi kelâmcılarından Kādî Abdülcebbâr’ın “Tanrı’yı bilmeye götüren nazar vâciptir” önermesine ilişkin sunduğu epistemolojik çerçeve ele alınacaktır. Kādî Abdülcebbâr’ı bu sorunu tartışmaya iten şey, bir taraftan Tanrı’yı bilmenin bütün dinî hükümlerin dayanağı olması ve bu nedenle kelâmın kurucu ilkesi olması, öte yandan ashâbü’l-maʿârif olarak bilinen Câhız, Ali el-Esvârî, Sümâme b. Eşres gibi Muʿtezile kelâm geleneğine bağlı bazı düşünürlerin Tanrı’yı biliş tarzımızın zorunlu olduğunu ileri sürmeleri ve Ebü’l-Kāsım el-Belhî el-Kaʿbî’nin Tanrı’nın bu dünyada olduğu gibi ahirette de istidlâlî olarak bilineceğini iddia etmesidir. Kādî Abdülcebbâr el-Muğnî külliyatının on ikinci cildi olan en-Nazar ve’l-meʿârif’i bu soruna ayırmış, buradaki düşünceleri öğrencisi Mankdîm tarafından Talik alâ Şerhi’l-Usûli’l-hamse’nin giriş bölümünde yeniden sunulmuştur. Kādî Abdülcebbâr Allah’ın kişiye yüklediği ilk sorumluluğun O’nu bilmeye götüren akıl yürütme olduğunu yazar. Bu önerme iki hususu içermektedir: Birincisi akıl yürütmenin gerekliliği, ikincisi ise Tanrı’yı biliş tarzımızın nazarî oluşu. Kādî Abdülcebbâr ilk olarak Tanrı’yı bilmenin neden gerekli olduğunu temellendirmeye girişir ve bunun için öncelikle vâcibi tanımlar ve kısımlarını açıklar. Ona göre akıl yürütmenin gerekliliği, Tanrı’yı bilmenin akıl yürütme dışında başka bir yolu olmamasından kaynaklanmaktadır. Gerçekte kişinin bilmesi gereken ilk şey Tanrı’dır. Dolayısıyla asl olan Tanrı’yı bilmektir. Bunun nedeni Tanrı’yı bilmenin dışında kalan konuların, Tanrı’yı bilmeye dayanmasıdır. Kādî Abdülcebbâr bunu, söz ve fiil türünden bütün dinî hükümlerin (şerâiʿ), ancak Tanrı’yı bildikten sonra hasen olacağını dile getirerek izah eder. Tanrı’yı bilmek, kendisini ihlal etmenin caiz olmadığı vâciplerdendir. Çünkü Tanrı’yı bilmeyi terk etmek kötüdür. Kötü olan şeylerden sakınmanın gerekliliği aklen sabittir. O hâlde Tanrı’yı bilmeyi terk etme kötülüğünden sakınmak, Tanrı’yı bilmekle mümkün olacağı için Tanrı’yı bilmek gereklidir. Tanrı’yı bilmek akıl yürütmeyle gerçekleştiği için de akıl yürütme, Tanrı’nın bilinmesi gereken ilk şey oluşundan bir pay alarak ilk konuma yükselmektedir. Buradan çıkan ilk sonuç, kişinin mükellef olduğu ilk şeyin Tanrı’yı bilmeye götüren akıl yürütme olduğudur. Kādî Abdülcebbâr, Tanrı’ya ilişkin bilginin nazarîliğini ise Tanrı’nın ne zarurî olarak ne de müşahede ile bilinemeyeceğini göstererek temellendirmeye çalışmaktadır. Bu bağlamda o bilginin neliğini ve türlerini tartışmaya açar. Kādî Abdülcebbâr’ın farklı kelâm eserlerinde yaptığı bilgi tanımlarında ortak olan şey, bilginin “gerekçelendirilmiş doğru inanç” şeklindeki tanımıdır. Bilginin inanç türünden olduğunu düşünen Kādî Abdülcebbâr, aynı zamanda bu inancın doğru olması gerektiğini ve kişinin bu inancına yönelik nefsinin sâkin olması gerektiğini ifade eder. Ardından zorunlu bilgi ve zorunlu bilginin türlerini ele alan Kādî Abdülcebbâr, burada insanın bilme imkanlarıyla uyumlu olarak onun biliş tarzları üzerinden Tanrı’yı bilmenin neden nazarla mümkün olduğunu, bilgilerimizin bütün türlerini ya da biliş tarzlarımızın tamamını söz konusu ederek Tanrı’yı bilmenin bunlardan hangisine dâhil olacağını soruşturur. Zorunlu bilginin ardından müşahede bilgisine yer veren Kādî Abdülcebbâr’a göre Tanrı’ya ilişkin bilgi ne zorunlu bilgiler türüne ne de müşahedeye dayalı bilgiler türüne girmemektedir. Kādî Abdülcebbâr son olarak Tanrı’nın nasıl bilineceği ya da Tanrı’ya ilişkin bilginin hangi bilgi türüne dahil edileceği meselesinin kelâmcılar arasında tartışmalı bir konu olduğunu ve Tanrı’nın teklif devam ederken bu dünyada zarurî olarak bilinmeyeceğini ifade eder. Ancak bu hususta Muʿtezile içerisinden biri Câhız ve Ali el-Esvârî gibi ashâbü’l-maârifin, diğeri Ebü’l-Kāsım el-Belhî el-Kaʿbî’nin muhalefetine yer vererek her iki yaklaşımı sırasıyla hem Tanrı’ya ilişkin bilginin neden zorunlu olamayacağını hem de Tanrı’nın ahirette neden istidlâlî olarak bilinmeyeceğini göstererek yanıtlar. İşte bu makalede Kādî Abdülcebbâr’ın Tanrı’yı biliş tarzımızın epistemolojik statüsüne ilişkin söz konusu görüşlerini analiz ederek, onun Tanrı’ya ilişkin bilginin çıkarımsallığı görüşünün dayandığı epistemolojik temeli ortaya koymaya çalışacağız.
Keywords