Kader (Dec 2023)

Mu‘tezile’de Ayrıksı Düşünce: Rızka Yönelik Çabanın Haramlığı (Taḥrîmü’l-mekâsib)

  • A. İskender Sarıca

DOI
https://doi.org/10.18317/kaderdergi.1376429
Journal volume & issue
Vol. 21, no. 2
pp. 455 – 481

Abstract

Read online

İslâm kelâm telifâtında rızık meselesi başlığı altında genelde rızık verenin kim olduğu, haramın rızıktan sayılıp sayılmayacağı, Allah Teâlâ’nın haram olan rızka yönelik rızasının olup olmadığı gibi konulara odaklanılmıştır. Rızık konusuna ilişkin satır aralarında rastlanan bir konu ise, kişinin rızık elde etmek için çalışmasının haram olup olmadığı meselesidir. Esasen insanın hayatını idame ettirebilmesi adına geçim vasıtalarının peşine düşmesi, Müslüman düşünürlerin genel ve baskın kabulüne göre mübah, zorunlu durumlarda ise vaciptir. Uṣûlü’n-niḥal’de aktarılan bir kayda göre i‘tizâlî düşüncenin teşekkül döneminde Bişr b. el-Mu‘temir’in öğrencisi Ebû İmrân Mûsâ b. er-Rakkāşî, Nazzâm’ın mülhid öğrencisi Fazl el-Hadesî ve kendisi hakkında herhangi bir bilgi tespit edilemeyen Hüseyn el-Kûfî’nin de içinde bulunduğu ve geçimlerini sadaka yoluyla sağladığı anlaşılan Mu‘tezilî sûfîler (ṣûfiyyetü’l-Muʿtezile), Müslüman düşünürlerin kabulüne aykırı olarak rızka yönelik her türlü çabanın haramlığını (taḥrîmü’l-mekâsib) savunmuştur. Ancak belirtmek gerekir ki, onlar açısından rızık için bir çaba ortaya konmasındaki haramlık, rızkın tanımı olan ‘menfaatlerin tamamı’nı kapsamayıp, sadece rızkın ticaret ve ziraat gibi yollarla elde edilmesindeki çabaya yöneliktir. Aklî söylemleriyle ön plana çıkan Mu‘tezilîler arasında böyle aşırı bir eğilimin bulunması ilgi çekicidir. “Nasıl olur da bir Mu‘tezilî tahrîmü’l-mekâsibi savunur?” sorusuna cevap aranan bu tasviri çalışmada, tahrîmü’l-mekâsib düşüncesinin kendisinden evrildiğini düşündüğümüz rızka yönelik çabanın terk edilmesi (terkü’l-mekâsib) meselesine değinilmiş, sonrasında Mu‘tezilî sûfîlerin tahrîmü’l-mekâsibe ilişkin görüşleri ağırlıklı olarak Mu‘tezilî kaynaklardan hareketle temellendirilmeye çalışılmış ve onlara yönelik Mu‘tezilî müelliflerin eleştirilerine yer verilmiştir. Mu‘tezilî sûfîlerin tahrîmü’l-mekâsibi savunmadaki gerekçelerinin üç noktaya yoğunlaştığı tespit edilmiştir: (i) âdil bir imamın bulunmaması sebebiyle âdil bir düzenin olmadığı ve buna bağlı olarak zalim (yönetici)lere bilerek veya bilmeyerek destek çıkılması ihtimalinin bulunması ve bunun bir sonucu olarak onlardan bazısının İslâm diyarını dâru’l-küfr olarak nitelendirmesi, (ii) yine imamet meselesiyle ilintili olarak âdil yani hukukî/ahlâkî bir düzenin olmadığı bir ortamda helal ile haramın birbirinden ayrılamayacak kadar iç içe geçmiş olması ve kişinin kendisini haramdan koruması adına rızka konu olan şeylerin sadece sadaka yoluyla tezkiye edilerek helal hâle gelebileceği ve (iii) Allah Teâlâ’ya tevekkülün farz olması ve herhangi bir rızık peşine düşme çabasının tevekküle aykırı olması. Tahrîmü’l-mekâsibi savunanlara Mu‘tezilî müelliflerce; aklî ve ahlâkî tutum korunarak ticaret yapmanın hasen oluşu, kişinin ticaretteki kastının ve menfaatinin önemli oluşu ve tevekkülün doğru zeminde inşa edilemeyişi çerçevesinde eleştiri getirilmiştir. Sonuç itibarıyla tahrîmü’l-mekâsib savunucuları, yanlış istidlâlleri sebebiyle Mu‘tezile düşünce ikliminde yer edinemediği için inkıraza uğramıştır.

Keywords