Cumhuriyet İlahiyat Dergisi (Dec 2020)

Özgürlük ve Sorumluluğun Sınırları Açısından Kelâm’da Tevlîd Nazariyesi

  • Mücteba Altındas

DOI
https://doi.org/10.18505/cuid.686675
Journal volume & issue
Vol. 24, no. 3
pp. 1113 – 1134

Abstract

Read online

İnsan hürriyeti sorunu Kelâmcılar tarafından insan fiilleri bağlamında ele alınmış, irade ve diğer unsurlarla ilişkisi açısından tartışılmıştır. Bu bağlamda insanın kendi fiilinde irade ve kudret sahibi olup olmadığı, irade ve kudretin sınırları, insanın fiildeki rolü ve sorumlulukları farklı tartışmalara neden olmuştur. Mu‘tezile tarafından ileri sürülen tevlîd teorisi, insanın fiillerdeki özgürlüğünün kapsamı ve sınırlarının belirlenmesi açısından oldukça önemlidir. Mu’tezile kelamcılarının tevlîd teorisini savunmaları iki önemli nedene dayanmaktadır. Birincisi insanın kendi dışında meydana getirdiği fiillerin mahiyeti ve sınırlarını ortaya koymak, diğeri ise ahlaki sorumluluk açısından insanın bu tür fiillerle olan ilişkisini açıklamaktır. Zira her iki konu da Mutezile’nin adalet ilkesi açısından oldukça önemlidir. Tevhid ve adalet açısından insanın fiilleri ile olan sebep-sonuç ilişkisini aklî ve ahlakî zemine oturtma çabası teorinin ortaya çıkış nedenidir. Bu açıdan insan fiili ve tabiat arasında nedensellik ilişkisi kurmayı sağlayan bu teorinin amacı, fâil ve fiili arasındaki özgürlük ve sorumluluğu temellendirme gayesine yöneliktir. Bu çalışmada öncelikle tevlîd kavramının tanımı ve anlam alanı ortaya konularak dolaylı fiillerin fâili hakkındaki tartışmalar ele alınmış, daha sonra ise Ehl-i sünnetin tevlîd konusuna getirdiği eleştiriler üzerinde durulmuştur. Konu, kelâmî tartışma geleneğinin ağırlıklı kısmını oluşturan Mu‘tezile ve Ehl-i sünnet arasındaki fikir mücadelesi bağlamında ana hatlarıyla ele alınmıştır. Bu açıdan çalışmanın ana gayesi, özgürlük ve ahlâkî sorumluluğun bir gereği olarak dolaylı fiillerin insana aidiyet sınırlarının nasıl çizildiği ve anlaşıldığının ortaya konulmasıdır. Konu hakkında tek tip bir düşünceye sahip olmamakla birlikte tevlîd nazariyesinde yarı-determinizmi kabul eden Mu‘tezile kelâmcıları, cisimlerdeki tabiatların varlığını kabul etmişler, sebebi fiilin bir vesilesi olarak görenler ise bunu kabul etmemişlerdir. Fiillerdeki arazların sürekliliğini kabul ederek iradi fiiller ile tabii fiilleri birbirine bağlamışlar, doğrudan fiillerin insan iradesi ile diğerinin ise zorunluluk ilkesine göre gerçekleştiğini kabul etmişlerdir. Mu‘tezile’ye göre sebepler sadece bir vasıtadır. Onun için vasıta sonucu ortaya çıkan fiil, vasıtanın olmayıp sonuca ulaşmak için bu vasıtayı kullanan fâilin fiilidir. Bu nedenle insan mütevellid fiillerin de fâili olup iradeli olarak ortaya çıkan her türlü fiilinden ve sonuçlarından sorumludur. Ehl-i sünnet insanın fiilini ve bunun tüm sonuçlarını doğrudan Allah'ın kudretine bağlarken Mu‘tezile bu fiilleri Allah'ın insanda yaratmış olduğu ve fiillerin kaynağı olan insanın kudretine dayandırmıştır. Mu‘tezile’nin aksine Ehl-i sünnet, arazların sürekli olmayacağı fikrini kabul ederek sürekli bir araz olmayan kudretin ikinci bir fiil için devam etmesini mümkün görmemiştir. Bu açıdan Ehl-i sünnet’e göre fiillerin oluşumundaki sebep olan fâil ile ondan meydana gelen sonuç arasında zorunlu bir ilişki yoktur. Sebep-sonuç arasındaki ilişkiyi zorunlu kılacağı için arazın arazı doğurması anlamına gelen tevlîd fikrini kabul etmemişlerdir. Çünkü Mu‘tezile'nin insan fiillerinde tevlîd ismini verdiği bu ilişki, insanın sebebe yönelişinin hemen arkasından Allah'ın işleyiş kanunlarını (âdet) yaratmasından ibarettir. Bu nedenle Ehl-i sünnet düşünürleri tevlîdi, cansız bir varlığa fiil atfetmek anlamına geleceği ve âlemin işleyişinde sebep-sonuç arasında zorunlu bir ilişkiyi gerektireceği için reddetmişlerdir. Kişi sebebe başvurunca sonuç kendi fiiliyle meydana gelmese de yapana nisbet edildiği için fiilinden sorumludur. Mâtürîdîler tevlîd sonucu ortaya çıkan fiilleri insanın eseri olarak görmemişler, ancak ortaya çıkan eserin sebebi olması nedeniyle insanı sorumlu tutarak bir denge kurmaya çalışmışlardır. Eş‘arîler ise yaratılmış irade ve kudretin fiilin ortaya çıkmasında sadece bir mahal olduğunu düşünerek sebeplere gerçek anlamda tesir gücü vermekten uzak durmuşlardır. İnsanın fiili üzerinde iradesini o fiile yöneltmek dışında bir etkisi yoktur ve kişiyi sorumlu kılacak olan davranışı da bu iradeye dayanmaktadır.

Keywords