Cumhuriyet İlahiyat Dergisi (Jun 2018)

Teşehhüdü Mi’râcla İlişkilendiren Rivâyet Üzerine Bir Araştırma

  • Üzeyir Durmuş

DOI
https://doi.org/10.18505/cuid.411025
Journal volume & issue
Vol. 22, no. 1
pp. 377 – 394

Abstract

Read online

Teşehhüdün mi’râcda Allâh Teâlâ, Hz. Peygamber ve melekler arasında geçen bir konuşmadan teşekkül ettiğine dair bir rivâyet özellikle halk arasında oldukça yaygındır. Bu makalede ilgili rivâyetin sıhhat düzeyi ve bir bilgi değeri olup olmadığı araştırılmıştır. Bu kapsamda hadis, siyer, tefsîr ve fıkıh kaynaklarında yapılan araştırma sonucunda ilgili rivâyetin senedli veya senedsiz olarak hiçbir hadis kitabında geçmediği, senedli ilk ve tek özet versiyonunun Sa‘lebî’nin (ö. 427/1035) tefsirinde yer aldığı ve bunun da senedlerinin çok sorunlu olduğu tespit edilmiştir. Senedsiz ama metni tam olan ilk rivâyeti ise Kurtubî (ö. 671/1273) tarafından nakledilmiştir. Anlaşılan o ki, Sa‘lebî ve Kurtubî’den sonra gelen çeşitli hadis şârihleri, fakîhler, müfessirler ve tarihçiler bu rivâyeti onlardan alıp aktarmışlardır. Onların bu rivâyeti aktarırken sened zikretmemeleri ve genellikle temrîz sigaları kullanmaları ilgili rivâyetin makbûl olduğu kanaatinde olmadıklarını düşündürmektedir. Diğer yandan bu rivâyetin, teşehhüdün ortaya çıkışıyla ilgili olarak başta Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, Nesâî ve İbn Mâce gibi muhaddisler tarafından temel hadis kitaplarında defalarca tekrar edilen bazı sahîh rivâyetlerin yanında yer almaması da ayrı bir problemdir.Özet: Fıkıh literatüründe, ihtivâ ettiği kelime-i şehâdetten dolayı daha çok teşehhüd olarak adlandırılan ve halk arasında “et-tahiyyâtü” ve “tahiyyat” olarak bilinen nebevî duânın ortaya çıkışına dair bir rivâyet sürekli olarak dilden dile aktarılmaktadır. Bu rivâyete göre; Peygamber (s.a.v.), mi’râc gecesinde Allâh Teâlâ’ya mülâki olduğunda “et-tahiyyâtu lillâhi ve’s-salavâtu ve’t-tayyibât” diyerek O’na senâda bulunmuş, Rabbimiz de “es-selâmu aleyke eyyühe’n-nebiyyü ve rahmetullâhi ve berakâtuh” diyerek ona cevap vermiş, Hz. Peygamber de “es-selâmu aleynâ ve alâ ıbâdillâhi’s-sâlihîn” diyerek bu duâya ümmetini de dâhil etmiş ve bu selamlaşmaya şâhit olan Cebrâîl (ve/veya melek topluluğu) de “eşhedü en lâ ilâhe illallâh ve eşhedü enne Muhammeden abduhû ve rasûluh” demiştir.Bu makalede bahsi geçen rivâyetin sıhhat düzeyi ve bir bilgi değeri olup olmadığı araştırılmıştır. Bu kapsamda hadis, siyer, tefsîr ve fıkıh kaynaklarında yapılan araştırma sonucunda ilgili rivâyetin senedli veya senedsiz olarak hiçbir hadis kitabında geçmediği, senedli ilk ve tek ama özet versiyonunun Sa‘lebî’nin el-Keşf ve’l-beyân adlı tefsirinde yer aldığı ve bunun da senedlerinin çok sorunlu olduğu tespit edilmiştir. Sa‘lebî ilgili anlatıyı, iki ayrı rivâyetin telfîk edildiği birleştirilmiş bir metin içinde zikretmektedir. Sa‘lebî’nin birleştirdiği iki ayrı rivâyetin senedleri şöyledir:1. Sened: Zührî → İbn Selime b. Abdurrahmân → Câbir b. Abdullâh → Rasûlullâh (s.a.v.).2. Sened: Süddî → Muhammed b. es-Sâib → Bâzân → İbn Abbâs → Nebî (s.a.v.).Birinci senedde ismi geçen İbn Selime b. Abdurrahmân’ın kim olduğu ihtilaflıdır. İbn Ebî Hâtim gibi ricâl âlimleri onun yaşlılığında hafızası bozulan biri olduğunu söylemektedirler. İkinci senedde ise Süddî, Muhammed b. es-Sâib ve Bâzân adlı üç zayıf râvî bulunmaktadır. İbn Ebî Hâtim Kelbî’nin (Muhammed b. es-Sâib) Bâzân tarikiyle İbn Abbâs’tan yaptığı rivâyetlerin bir kısmının asılsız olduğunu belirtilmiştir. Üstelik bu iki senede tefsirinde yer veren Sa‘lebî, eserinde asılsız rivâyetler aktarmakta suçlanmaktadır.Tespit edebildiğimiz kadarıyla teşehhüdü mi’râcla ilişkilendiren bu rivâyet, senedsiz ve kaynaksız ama metni tam olarak ilk defa Kurtubî tarafından nakledilmiştir. Ayrıca bu rivâyet, Süheylî ve Aliyyü’l-Ḳārî tarafından yine senedsiz ve kaynaksız olarak fakat kısmen farklı olan iki ayrı metinle de aktarılmıştır. Süheylî’nin er-Ravḍu’l-ünüf’ündeki metne göre; “‘es-selâmu aleyke eyyühe’n-nebiyyü ve rahmetullâhi ve berakâtuh” cümlesini Allâh Teâlâ değil melekler söylemiştir. Aliyyü’l-Ḳārî’nin Şerhu’ş-Şifâ’sındaki metne göre ise; Allâh Teâlâ “es-selâmu aleyke eyyühe’n-nebiyyi ve rahmetullâhi ve berakâtuh” buyurunca Hz. Peygamber “Allâhümme ente’s-selâm ve minke’s-selâm ve ileyke yerciu’s-selâm, es-selâmu aleynâ ve alâ ıbâdillâhi’s-sâlihîn.” diyerek cevap vermiştir. Görüldüğü üzere teşehhüd metnindeki bazı cümlelerin içerikleri ve kime ait oldukları konusunda ihtilaflar bulunmaktadır.Ayrıca Râzî’nin Mefâtîḥu’l-ġayb, Semerkandî’nin Baḥru’l-ʿulûm, Bursevî’nin Rûḥu’l-beyân adlı tefsirlerinde; Bâbertî’nin el-ʿİnâye, Ḥaddâd’ın el-Cevheretü’n-neyyire, Aynî’nin el-Binâye, Molla Hüsrev’in Dürerü’l-ḥükkâm, Cemel’in Fütûḥâtü’l-vehhâb ve Büceyremî’nin et-Tecrîd adlı fıkıh kitaplarında; çeşitli hadis şerhlerinde ve bazı siyer kitaplarında ilgili rivâyetin aynı veya farklı, tam veya eksik versiyonlarına rastlamak mümkündür. Bu eserleri kaleme alan âlimlerin bahsi geçen rivâyeti aktarırken sened zikretmemeleri ve genellikle temrîz sigaları kullanmaları ilgili rivâyetin makbûl olduğu kanaatinde olmadıklarını düşündürmektedir.Bu eserlerde yer alan tüm rivâyetlerin, teşehhüdün ortaya çıkışıyla ilgili olarak başta Buhârî ve Müslim olmak üzere çeşitli hadis kaynaklarında bulunan ve defalarca tekrar edilen şu sahîh hadislerle çelişmesi de ayrı bir problemdir:1. Buhârî→Müsedded→Yahyâ→A’meş→Şakîk’den rivâyet edildiğine göre Abdullâh şöyle demiştir: Bizler Peygamber (s.a.v.) ile beraber namaz kıldığımızda: “Allâh’a kullarından selâm olsun. Falân ve filâna da selam olsun.” diyorduk. Peygamber (s.a.v.) bunun üzerine şöyle buyurdu: “Allâh’a selâm olsun demeyin. Çünkü zaten Allâh es-Selâm’dır. Lâkin şöyle deyin: Dille, bedenle ve malla yapılan tüm ibadetler Allâh içindir. Sana selâm olsun ey peygamber! Allâh’ın rahmeti ve bereketleri de (üzerine olsun.) Selâm bizim ve Allâh’ın sâlih kulları üzerine de olsun. -Çünkü siz böyle söylediğinizde selamınız gökteki veya gökle yer arasındaki tüm kullara ulaşır.- Tanıklık ederim ki Allâh’tan başka ilâh yoktur ve yine tanıklık ederim ki Muhammed O’nun kulu ve elçisidir. Sonra namaz kılan kişi istediği duâlardan seçer ve duâ eder.”2. Buhârî→Ebû Nuaym→Seyf→Mücâhid isnadıyla aktarıldığına göre Ebû Maʿmer Abdullâh b. Seḫbera şöyle demiştir: İbn Mes’ûd’un şöyle dediğini işittim: Rasûlullâh (s.a.v.) bana Kur’ân’dan bir sûre öğretir gibi elimi tutarak teşehhüdü (şöylece) öğretti: “Dille, bedenle ve malla yapılan tüm ibadetler Allâh içindir. Sana selâm olsun ey peygamber! Allâh’ın rahmeti ve bereketleri de (üzerine olsun.) Selâm bizim ve Allâh’ın sâlih kulları üzerine de olsun. Tanıklık ederim ki Allâh’tan başka ilâh yoktur ve yine tanıklık ederim ki Muhammed O’nun kulu ve elçisidir.” Bu (şekilde ikinci tekil şahıs kipiyle okuma) o aramızda olduğu zamanlardaydı. (Mübârek rûhu) alındığında ise (üçüncü tekil şahıs kipiyle) “Peygambere selâm olsun” demeye başladık.Sonuç olarak, Hz. Peygamber’in teşehhüdü öğretirken mi’râc ve teşehhüd arasındaki ilişkiye temas etmemiş veya teşehhüdü rivâyet eden sahâbîlerinin böyle bir bilgiye sâhip oldukları halde bu önemli detaya değinmemiş olması akla yatkın görünmemektedir. Nitekim hadis âlimleri de teşehhüdü mi’r’âcla ilişkilendiren rivâyetlere eserlerinde hiç yer vermemekte fakat teşehhüdün ortaya çıkışıyla ilgili diğer iki rivâyeti kitaplarında defalarca aktarmaktadırlar. Bütün bunlar ilgili rivâyetlerin üzerindeki şüpheleri arttırmaktadır.

Keywords