Cumhuriyet İlahiyat Dergisi (Dec 2017)
Hicrî İlk Beş Asırda Hanefî Fıkıh Usûlünde Muârız Haber Nazariyesi
Abstract
Öz: Fıkıh mezhepleri haberler arasında çelişkilerin giderilmesinde farklı metotlar uygulamışlardır. Esasında bu yöntem farklılığı da doğrudan bir meselede farklı görüş beyan etmeyi, yani, fıkhî ihtilafı da beraberinde getirmiştir. Dolayısıyla bir ekol, muârız haberlerin değerlendirilmesinde izlediği yöntemle ilgili yaptığı izahlarla, ulaştığı fıkhî hükümde muârız haberlerden hangisini delil olarak kullandığını ve bu haberle ihticâc gerekçesini, konuyla ilgili diğer haber veya haberleri nasıl yorumladığını veya bunlarla amel etmeme sebebini kendi usûl sistematiği çerçevesinde ortaya koymayı hedefler. Bu makale, Hanefîlerin haber teorisinin önemli bir parçası olan muârız haberler konusunda geliştirdikleri teoriyi İsa b. Ebân, Kerhî, Cessâs, Debûsî, Pezdevî ve Serahsî’yi esas alarak kronolojik olarak ortaya koymayı hedeflemektedir. Ayrıca İsa b. Ebân tarafından ilk olarak ortaya koyulan teoriye, mezkûr âlimlerin bulundukları eleştiri ve katkılar tespit edilmiş, bir nazariyenin gelişim serüveni ortaya konulmaya çalışılmıştır. Sonraki dönem araştırmalarda sık sık tekrar edilen Hanefîlerin haberler arasındaki tearuzu gidermede ilk olarak neshe gittikleri söylemi, yukarıdaki âlimlerin bakış açıları çerçevesinde sorgulanmıştır. Özet: Haber teorisinin bir parçası olarak geliştirilen muarız haberler nazariyesi mezheplerin sünnete yaklaşımını ortaya koymada önemli bir yere sahiptir. Zira ekollerin haberler arasındaki çelişkiyi gidermek amacıyla takip ettikleri sistem âlimlerin içtihadını önemli derecede etkilemektedir. Günümüzde yapılan bazı araştırmalarda haberler arasındaki teâruzu gidermeye yönelik Hanefîler tarafından geliştirilen sistem; nesih, tercih, cem‘ ve tesâkut; nesih, cem‘, takrîru’l-usûl olmak üzere iki farklı şekilde takdim edilmektedir. İki çözüm yolu hiyerarşisinin ortak noktası neshin ilk sırada yer almasıdır. Bu araştırmada bu bilgilerin doğruluğunu da test etmek amacıyla hicrî ilk beş asırda Hanefî usulcülerin haberler arasındaki çelişkiyi gidermede izledikleri yöntem incelenmiştir. Bu teorinin hicrî beş asırdaki gelişimi incelenirken İsa b. Ebân (ö. 221/836), Kerhî (ö. 340/952), Cessâs (ö. 370/981), Debûsî (ö. 430/1039), Pezdevî (ö. 482/1089) ve Serahsî’nin (ö. 483/1090 [?]) görüşleri esas alınmıştır. Bir teorinin tesis ve ikmâlinin bir süreci gerektireceği tartışılmaz bir gerçektir. Bu bağlamda Hanefî haber/sünnet teorisi içerisinde mütalaa edilmesi gereken çelişkili haberlere dair nazariyatın ne zaman ve hangi ilkeler üzerine tesis edilmeye başlandığı, gelişim sürecinde kimin hangi gerekçelerle ve nasıl katkılarda bulunduğu, sonraki dönem Hanefiler arasında farklı yorumlara sevk eden çözüm yolu hiyerarşisinin erken dönemde nasıl tesis edildiği araştırılmıştır. Bu teori uzun bir süreçte farklı bakış açılarıyla konulan ilkelerle zenginleştirilmiş, yeni kavramlar ve sistematik anlatımlarla daha anlaşılır hale getirilmiştir. Hanefî fıkıh usulü âlimleri bu teorinin ilkeler açısından zenginleştirilmesinde, mezhep imamlarına ait fıkhî içtihatlardan yararlanmışlardır. Bu durum ise söz konusu nazariyatın, mezhep imamlarının muârız haberler karşısında nasıl bir metot takip ettiklerini keşfetmek amacıyla ortaya konulmuş ilmî bir çaba olduğuna delalet etmektedir. Tespit edilebildiği kadarıyla, İsa b. Ebân Hanefî fakihler arasında çelişkili haberlerle ilgili ilk detaylı metodolojik açıklamada bulunan usûl âlimidir. Bu ise muârız haberlerle ilgili teorinin, takriben hicrî üçüncü asrın başlarından itibaren vaz edildiğini göstermektedir. İsa b. Ebân öncelikle, zıt haberleri “birinin hükmüyle ilgili icmâ bulunan haberler” ve “hükümlerine dair icmâ oluşmayan haberler” şeklinde “icmâ‘” ekseninde ikiye ayırmaktadır. İlk grupta yer alan ve hükmüyle ilgili icmâ‘ bulunan haberi kabul etmekte ve diğerini, sahih ise, mensûh olarak değerlendirmektedir. İsa b. Ebân’ın ortaya koyduğu bu çözüm yolunun pratik değerinin yüksek olduğu ifade edilmelidir. Zira fıkıhta muayyen bir haber ve bu haberin içerdiği hüküm konusunda oluşan icmâ ile bu icmâya muhalif olan bir haber arasındaki çelişkiyi cem‘ metoduyla gidermenin pratik bir değeri bulunmamaktadır. Ayrıca nâsih ve mensûhun belirlenmesinde icmâya etkin bir rol verilmesi de nesh metoduna kolayca gitmeyi engellemektedir. İsa b. Ebân, “hükümlerine dair icmâ oluşmayan haberler”i de kendi aralarında tarihlerini bilenen ve bilinmeyen şeklinde ikiye ayırmakta ve her iki gruptaki haberler arasındaki zıtlıkları gidermede öncelikle cem‘ metodunu uygulamaktadır. Cem‘ metoduyla sorunun çözülmemesi durumunda tarihleri bilinen haberlerde neshe gitmektedir. Tarihleri bilinmeyenlerde ise asıllara uygun olanla amel etmeyi kabul etmekte, bunun da mümkün olmaması durumunda her iki haberlerle de amel edilmemesi gerektiğini benimsemektedir. Kerhî’nin fıkıh usulüne dair görüşlerini en çok aktaran kişiler arasında yer alan Cessâs, onun muarız haberlerle ilgili görüşlerini, İsa b. Ebân’nın teorisinin aktarımında ve yorumlanmasında gördüğümüz bütünlük içerisinde aktarmamaktadır. Cessâs, Kerhî’nin görüşlerinden, daha çok İsa b. Ebân’ın sistemini geliştirme bağlamında istifade ettiği anlaşılmaktadır. Bu durum ise Kerhî’nin İsa b. Ebân tarafından ortaya konulan tezat haberlerle ilgili sistemi temelde kabul ettiği izlenimi uyandırmaktadır. Cessâs’ın muârız haberler teorisinde üstlendiği en önemli rol İsa b. Ebân ve Kerhî tarafından konulan esasları temellendirmesidir. Kerhî sonrasında söz konusu teoriye -gerek daha sistematik hale getirmesi gerekse onun tarafından vaz edilen bazı asılları sorgulayarak efrâdını câmi ağyarını mâni hale getirmesi açısından- en fazla katkıda bulunan Debûsî olmuştur. Açıklamalarından muârazayı hakîkî ve zâhirî olmak üzere iki kısımda telakki ettiği anlaşılan Debûsî’nin bir muârazanın hakîkî olabilmesi için getirdiği şartlar, esasında tezatlığın giderilmesi noktasında uygulanan birer çözüm yolları olmaktadır. Haberlerin her birinin ayrı hükümler ve olaylarla ilgili olması, esasında muârazının giderilmeye çalışılmasıyla ilgili geliştirilen bir anlamda uzlaştırma yollarıdır. Serahsî’ye gelindiğinde muârazanın giderilmesiyle ilgili konu “delil”, “hüküm”, “hâl”, “tarih naslarda açık olan”, “tarih naslarda kapalı olan” gibi kavramlarla daha dakik bir şekilde ele alındığı müşahede edilmektedir. Serahsî’nin sisteminde ise net bir şekilde muârazanın nesih metoduyla giderilmesine en son seçenek olarak yer verilmiştir.
Keywords