Eskiyeni (Sep 2020)

Devletin Dinî Alanı Düzenlemesi Bağlamında Fransa ve Türkiye’de İki Kanun: 1901 Dernekler Kanunu ile 1925 Tekke, Zaviye ve Türbedarlıkların Kapatılmasına İlişkin Kanun

  • Mesut Düzce

DOI
https://doi.org/10.37697/eskiyeni.718989
Journal volume & issue
no. 42
pp. 1029 – 1050

Abstract

Read online

Yasaların önemli özelliklerinden bir tanesi, yasa koyucuya toplumsal alanı, belli ölçülerde de olsa, düzenleme olanağı sağlamasıdır. Devletin gücünü kullanan iktidar elitleri, tarih boyunca kendi tasavvurları doğrultusunda bir toplum inşa etmek için bu olanağa sıklıkla müracaat etmişlerdir. Dinin devletin kontrolü altında tutulması, başka bir ifade ile devletin dine hâkim olması gerektiği anlayışından hareketle toplumsal alanla ilgili birtakım düzenlemeler de bu anlayışın uzantısı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu tür düzenlemeleri otoriter rejimlerin olduğu hemen hemen bütün örneklerde görmek mümkündür. Toplumun yeni bir içerikle yeniden kurulması isteği, eski düzenin meşruiyet kalıplarına göre şekillenmiş kurumlarının tasfiye edilmesini gerektirmektedir. Çünkü toplum, her ne kadar eski toplum olsa ve eski meşruiyet anlayışına sahip olma-ya devam etse de iktidarın yeni sahipleri bu meşruiyet anlayışını benimsemekte pek istekli davranmamaktadır. Dolayısıyla rejimin yeni sahipleri nazarında eski düzenin kurumları yeni düzenin inşa edilmesi konusunda bir direnç noktasını teşkil etmekte olduğu için bu durum onların toplumu kendi zihniyetleri doğrultusunda şekillendirme ve yönetme imkânının önünü tıkamaktadır. Bu açıdan bakıldığında, dinî alanı düzenlemesine ilişkin devletin attığı adımları, temelde otoriter zihniyetin toplumu yeniden şekillendirme ve kendisi tarafından yönetilebilir hale getirme arayışı olarak okumak mümkün hale gelmektedir. Ancak bunun gerekçelendirilerek meşrulaştırılması ihtiyacı da ortadadır. Bu ihtiyacı karşılamak için, otoriter bir sekülerleşme programı ya da projesini uygulamak isteyen yönetici elitlerin bulunduğu ülkelerde, toplumun büyük oranda etkisinde olduğu mevcut dinî anlayış, genellikle modernite karşıtı, bu nedenle de bilim, ilerleme ve akla karşı bir olgu biçiminde tasvir edilmektedir. Bu tür durumlarda din ve onunla ilişkili yapılar, genellikle “batıl inanç”, “gericilik”, “hurafeler yığını”, “akıldışı” ve buna benzer birçok olumsuz nitelemelere maruz kalmaktadır. Dolayısıyla din, bu perspektifte, ilerlemenin ve bilimin önündeki engel, yani gerilemenin esas sorumlusu olarak tebarüz etmektedir. Bu durum, yönetici elite bu alandaki yasal düzenlemeleri “haklılaştıran” bir imkân sunmaktadır. Devleti otoriter bir zihniyetle yönetmenin tercih edilmesi, tahakkümcü bir devlet-toplum ilişkisinin yerleşmesini de beraberinde getirmektedir. Devlet lehine tek yönlü bir hiyerarşik yapının hâkim olduğu bu ilişkide devlet ve elbette onu yöneten siyasi elit, toplumun sahibi ve norm koyucusu haline gelmektedir. Bu norm toplumun niteli-ğinin nasıl ve ne olması gerektiğine ilişkin karar merciinin devlet ve onu yönetenlere ait olduğunu salık vermektedir. Başka bir ifadeyle, devlet-toplum düzenlemeleri hiyerarşik bir temelde kurgulanmış ve hiyerarşide üstünlük devlete atfedilmiştir. Bu nedenle otoriter rejimler, hâkim oldukları hemen hemen bütün yerlerde toplumsal alana ilişkin giriştikleri düzenlemeleri bu tarz bir mantığın içinden gerçekleştirmektedir. Bu çalışmada da bu tür otoriter rejimler arasında görülen Fransız Üçüncü Cumhuriyeti ile tek-parti yönetiminin iktidarda olduğu Türkiye Cumhuriyeti’nde din-toplum ilişkileri açısından, devletin din-toplum alanında düzenleyici bir işlev üstlenme girişiminin bir sonucu olarak çıkarılan iki yasaya odaklanmaktadır. Genel olarak Fransa’nın, özellikle de Üçüncü Cumhuriyet’in, kuruluş dönemi Türkiye’si için bir rol model olarak değerlendirilmesi, başka pek çok çalışmanın olduğu gibi, bu çalışmanın da ilham kaynağı olmuştur. Bu bağlamda, Fransa’da dinî derneklerin yeniden düzenlenmesine ilişkin çıkarılan 1901 Dernekler Kanunu ile Türkiye’de 1925 tarihinde Tekke, Zaviye ve Tür-belerin Kapatılmasına ilişkin kanun ele alınmaktadır. Her iki yasanın da üzerinden uzunca bir zaman geçmiş olmasına rağmen bu yasalar hâlâ siyasi çekişmelerin ve hukuksal tartışmaların odağında yer almaya devam etmektedir. Bu durumun, önemli ölçüde, bu yasaların kamu otoritesinin dinî faaliyetleri düzenleme gibi hassas bir konuyla ilişkili olmasından kaynaklandığı düşünülmektedir.

Keywords