Cumhuriyet İlahiyat Dergisi (Jun 2018)
Tanrı’nın İlmi: Gazzâlî ve İbn Meymûn’un (Maimonides) Görüşleri Üzerine Bir İnceleme
Abstract
Gerek felsefede gerekse teolojide Tanrı’nın ilim sahibi bir varlık olup olmadığı tartışma konusu olmuştur. Eğer Tanrı ilim sahibi bir varlık ise, bu durumda O’nun tikelleri bilmesi mümkün müdür? Tanrı’nın tikellerini bildiğini iddia etiğimizde bu durum O’nun zatında bir değişimi gerektirir mi? Tesitik düşüncede Tanrı kâmil bir varlıktır ve O, mutlak manada âlimdir, kâdirdir ve iyilik sahibidir. Dolayısıyla O’nun zatına bir değişim söz konusu olamaz. Tanrı’nın ilmi konusunda tartışılan mesellerden birisi de bu ilmin tikelleri kapsayıp kapsamadığıdır. Pek çok teist düşünür Tanrı’nın mutlak manada kâmil olduğunu iddia etmekte ve bu kemali temele alarak O’nun kemal niteliklere sahip olması gerektiğini belirtmektedir. Bilmek ve iyilik gibi nitelikler kemal niteliklerdir. Cehalet ve kötülük ise nakıs hallerdir. Şayet Tanrı kâmil bir varlık ise bu tür kemal niteliklere de sahip olmalı, nakıs niteliklerden de hâli olmalıdır. Tanrı’nın ilmine dair Gazzâlî ve İbn Meymûn’un görüşleri arasında birtakım paralellikler olduğu kanaatindeyiz. Bu çalışmada, Gazzâlî ve İbn Meymûn’un konuya yaklaşımını ele aldık ve Griffel ve Stroumsa’nın iddiasını temele alarak Tanrı’nın ilmi konusunda Gazzâlî ve İbn Meymûn’un görüşleri arasında benzerlikler olduğunu göstermeye çalıştık. Özet: Gerek felsefede gerekse teolojide Tanrı’nın ilim sahibi bir varlık olup olmadığı tartışma konusu olmuştur. Eğer Tanrı ilim sahibi bir varlık ise, bu durumda O’nun tikelleri bilmesi mümkün müdür? Tanrı’nın tikellerini bildiğini iddia etiğimizde bu durum O’nun zatında bir değişimi gerektirir mi? Bu çalışmada, Gazzâlî ve İbn Meymûn’un konuya yaklaşımını ele aldık ve Griffel ve Stroumsa’nın iddiasını temele alarak Tanrı’nın ilmi konusunda Gazzâlî ve İbn Meymûn’un görüşleri arasında benzerliler olduğunu göstermeye çalıştık. Tesitik düşüncede Tanrı kâmil bir varlıktır ve O, mutlak manada âlimdir, kâdirdir ve iyilik sahibidir. Dolayısıyla O’nun zatına bir değişim söz konusu olamaz. Tanrı’nın ilmi konusunda tartışılan mesellerden birisi de bu ilmin tikelleri kapsayıp kapsamadığıdır. Pek çok teist düşünür Tanrı’nın mutlak manada kâmil olduğunu iddia etmekte ve bu kemali temele alarak O’nun kemal niteliklere sahip olması gerektiğini belirtmektedir. Bilmek ve iyilik gibi nitelikler kemal niteliklerdir. Cehalet ve kötülük ise nakıs hallerdir. Şayet Tanrı kâmil bir varlık ise bu tür kemal niteliklere de sahip olmalı, nakıs niteliklerden de hâli olmalıdır. Bazı düşünürler, Tanrı’nın değişmezliğini temele alarak Tanrı’nın tikelleri bilmesinin mümkün olmadığını ileri sürmüşlerdir. Tikel olgular madde dolayısıyla ortaya çıkmaktadır. Madde ve onun fonksiyonları ise sürekli değişmektedir. Değişen şeylere dair bilgi de Tanrı’nın zatında bir değişime neden olmakta; bu da Tanrı’nın birtakım etkilere maruz kalması anlamına gelmektedir. Dolayısıyla Tanrı’nın bu tür etkilere maruz kalması düşünülemez. Sonuç olarak Tanrı, tikelleri bilemez.İbn Sînâ gibi bazı düşünürler ise Tanrı’nın tikelleri tümel tarzda bildiğini ileri sürmüşlerdir. Buna göre Tanrı sadece insanlık tümelini bilir ve Zeyd’i tek bir şahıs olarak bilmez. İbn Sînâ’nın bu görüşünü Gazzâlî, Tehâfutu’l-felâsifeadlı eserde eleştirmekte ve Tanrı’nın kemalini temele alarak O’nun tikelleri bildiğini iddia etmektedir. Gazzâlî’ye göre Tanrı ilim sahibidir ve O, her şeyi bilir. Ayrıca O’nun ilmi bizim ilmimizden farklıdır. Nitekim Gazzâlî bu hususu el-Maksadu'l-esnâ fî şerhi esmaillahi’l-hüsnâadlı eserinde şu şekilde dile getirir; “Bu durum bir temsil ile daha iyi anlaşılabilir: Aletin bütün bu parçaları tamamlanınca silindir şeklindeki parçasının alt tarafında ölçülü bir delik açılır. Su, oradan damla damla aşağıya iner. Su tükenince, aletin [içindeki] suyun yüzeyine konulmuş içi boş kab da alçalır. Böylece bu kısma bağlı ip uzar. Kürenin bulunduğu taraf hareket eder. Bu sırada küre yuvarlanarak tasın içine düşer ve tınlaması duyulur. Bu tınlama her bir saat başında vuku bulur. Aletin, düzenli bir şekilde işleyebilir hale gelmesi, tam bir hesap-kitap sonucudur. Suyun damlayacağı genişlik belli bir genişliktedir. Bu, hesapla bulunur. Suyun delikten muayyen miktarda damlaması, içi boş kabın aşağıya inmesi, ipin çekilmesi ve kürenin bulunduğu kabın harekete geçmesi birer tayin ve takdir sonucunda meydana gelir. Tasın, kürenin içine düşüşü, başka bir harekete, bu da üçüncü bir harekete, … sebep olabilir. Öyle ki, bunlardan birçok acayip hareketin meydana gelmesi de mümkündür. Fakat bütün bunların ilk sebebi, belli bir miktar suyun akması ve damlamasıdır…Mekanizmanın, ipin ve kürenin hareketi bu mekanizmayı icat eden varlığın iradesinin haricinde gerçekleşen durumlar değildir. Aksine bunların hepsi, mekanizmayı yapan failin iradesiyledir. İyi olsun kötü olsun, faydalı ya da zararlı olsun alemde cereyan eden tüm hadiseler yüce Tanrı’nın iradesinin dışında gerçekleşen olaylar değildir. Aksine âlemde cereyan eden hadiselerin hepsi, yüce Tanrı’nın kastı ve tedbir ettiği nedenlere göre gerçekleşmektedir.”Gazzâlî ile benzer öncüllerden hareket eden İbn Meynûn da Tanrı’nın kâmil bir varlık olduğunu ve bundan dolayı kemal niteliklere sahip olması gerektiğini düşünmektedir. Yine İbn Meymûn Tanrı’nın ilmi ile insanın ilmi arasındaki farklılığa da dikkat çekmekte ve bu durumu Delâletu’l-hâirînadlı eserin III. Cildinin 21. faslında şöyle ifade etmektedir; “Buna şu şekilde bir örnek verilebilir: Bir kimse, bir sandık yapıyor. Bu sandığın içerisinde, suyun hareket etmesiyle hareket eden belirli bir ağırlık bulunmaktadır. Bu ağırlık, zaman olarak kaç gün ve gece geçtiğini gösteriyor. Bu sandığın içerisinden geçen su, akış konumu, suyun akış yönünün değişmesi, [alet içerisindeki] ipliğin çekilişi, bu kutunun içerisine düşen tüm küreler, hâsılı bunların hepsi, söz konusu sandığın yapıcısı tarafından bilinen ve idrak edilen şeylerdir. Sandığın yapıcısı, o anda meydana gelen hareketleri teemmül etmesi sebebiyle o hareketleri biliyor değildir. Aksine durum bunun tersidir. Şöyle ki o anda meydana gelen söz konusu hareketler, onun ilmine uygun olarak meydana gelmiştir. Ancak durum, söz konusu alet üzerinde düşünen diğer başka kişiler için böyle değildir. Aksine alet üzerinde teemmül eden diğer kişiler, her ne zaman bir hareket görürse, o kişiler için yeni bir bilgi hâsıl olur. Bu kişiler söz konusu alet hakkında teemmül etmeyi sürdürdükleri sürece, onların ilmi artar ve o şey hakkında yeni bilgiler elde etmiş olurlar. Böylece bunun sonucunda, o alet hakkında tam bir ilim elde etmiş olurlar. Eğer bu aletin hareketlerinin sonsuz olduğu kabul edilirse, bu alet üzerinde teemmül eden söz konusu kişiler, hiçbir zaman ilim olarak o aleti ihata edemez. Ayrıca teemmül eden kimselerin, meydana gelmeden önce söz konusu aletin hareketlerinden birini bilmesi mümkün değildir. Çünkü bu kişiler, ancak meydana gelmiş olan yeni şeyleri bilebilir… Bizim ilmimiz, kendileri hakkında ilim elde ettiğimiz şeylere göre çoğalmakta ve yenilenmektedir. Buna mukabil, Tanrı’nın ilmi böyle olmayıp O, şeyleri kendilerinden hareketle bilmez. Eğer böyle olsaydı, O’nun ilminde çoğalma ve yenilenme söz konusu olurdu.”Yukarıdaki alıntıda da görüldüğü üzere İbn Meymûn, Tanrı’nın ve insanın ilmi arasındaki farkı açıklamak için Gazzâlî’nin kullandığı örneğin aynısını kullanmaktadır. İbn Meymûn her ne kadar eserlerinde Gazzâlî’nin ismini zikretmese de onun düşünceleri ile Gazzâlî’nin düşünceleri arasında benzerlikler söz konusudur. Biz de bu çalışmada Griffel ve Stroumsa’nın argümanını temele alarak, Tanrı’nın ilmi konusunda Gazzâlî ve İbn Meymûn’un görüşlerinin benzer ve farklı yönlerini ortaya koymaya çalıştık. Sonuç olarak İbn Meymûn’un düşünce sisteminin oluşmasında Farâbî, İbn Sînâ ve İbn Rüşd gibi Müslüman filozofların yanı sıra Gazzâlî’nin de rolünün olduğunu söylemek mümkündür.
Keywords