İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi (Dec 2022)
Hanefî ve Şâfiî Usul Geleneklerinde Dilde Kıyas Problemi
Abstract
İslam hukukunda kıyas, hakkında nas bulunmayan bir olguyu aralarındaki temel mahiyet benzerliği sebebiyle naslarda hükmü bildirilen olguyla hukuken aynı kategoride kabul etme olarak ifade edilebilir. İslam hukukçularının büyük çoğunluğu kıyası meşrû bir delil olarak kabul etmektedir. Kıyas işleminin dilde uygulanması ise iki farklı kelimenin yakın anlam içermeleri sebebiyle hukuken aynı hükme tâbî olmasını ifade eder. Usulcüler genel olarak kıyasın şerʽî alanda meşrûiyetini kabul etmekte ancak dil alanında uygulanması hususunda farklı görüş benimsemektedirler. Bu noktada genel kabule göre Hanefî mezhebi dilde kıyası kabul etmemiş, yakın anlam içeren kavramların hukuken aynı hüküm altında değerlendirilmesine karşı çıkmıştır. Şâfiî usulcüleri ise dilde kıyası kabul etmişler ve yakın anlamlara sahip kavramlar hakkında aynı hükmün geçerli olduğunu kabul etmişlerdir. Bu kabulün muhtemel sebebi Şâfiî mezhebinin livâta ve zinâyı, nebiz ve şarabı hüküm açısından aynı kategoride ele alması, Hanefi mezhebinin ise bu noktada muhalif görüş benimsemesidir. Ancak detaylara inildiğinde bu yaygın kabulün tahkike muhtaç olduğu görünmektedir. Öncelikle dil kurallarından hareketle kıyas yapılıp yapılamayacağı konusunda Hanefi mezhebinin kurucu imamları arasında dahi fikir birliği söz konusu değildir. Ebû Hanife (öl. 150/767) yukarıda ifade edilen örneklerdeki suçları hukuken ayrı olarak değerlendirmiş ve aynı cezanın verilemeyeceğini ileri sürmüştür. Ancak onun öğrencileri Ebû Yûsuf (öl. 182/798) ve bu görüş ayrılığını aktaran İmam Muhammed (öl. 189/805) bu suçların aynı kategoride ele alınması gerektiğini savunmuşlardır. İmam Muhammed’in aktardığına göre Hanefi mezhebinin dayandığı bazı selef bilginleri de bu suçlara aynı cezaların verilmesi gerektiğini ileri sürmüşlerdir. Kurucu imamlara ait metinlerde bu ihtilafın sebeplerine dair yeterli bilgiye ulaşılamamıştır. Ancak sonraki dönem Hanefî usul âlimlerinin açıklamalarına baktığımızda bu ihtilafın sebepleri arasında dilde kıyas olgusunun da yer aldığı söylenebilir. Aynı şekilde İmam Şâfiî (öl. 204/820) başta olmak üzere Şâfiî usulcülerin dilde kıyası kabul ettiği delile muhtaç bir iddia olarak görünmektedir. Aksine Şâfiî usulcülerin çoğunluğu dilde kıyasın geçersiz olduğunu savunmaktadır. Bu Şâfiî usulcüleri mezhepte kabul edilen hükümlerin dilde kıyasa değil naslara dayandığını ileri sürmektedir. Dolayısıyla Şâfiî mezhebinde sonuç olarak benimsenen hüküm aynı olsa da bu hükümlerin gerekçelendirilmesi noktasında ihtilaf söz konusudur. Dilde kıyası meşrû olarak gören usulcüler genel olarak şerʽî kıyasın geçerliliği, ibret alınmasını emreden naslar, dilin kullanımının belli kurallar çerçevesinde olmasından istidlalde bulunmuşlardır. Buna karşın dilde kıyas yapılmasını reddeden usulcüler yukarıda ifade edilen istidlalleri kabul etmemekle birlikte dilin ve dildeki isimlerin anlam çerçevelerinin belirlenmesinde kıyas ve akıl yürütmenin geçersiz olduğunu, aksine dilin vazʽa dayandığını ileri sürmüşlerdir. Bu noktada isimlerin anlamlarının bilinmesi için akıl yürütmeye değil, dildeki kullanımına müracaat edilmeye ihtiyaç bulunduğunu belirtmektedirler. Dil alanında kıyas tartışmalarına literatürde ilk dönem usul eserlerinde ulaşılabilmiştir. Başka bir ifadeyle mezheplerin teşekkül ettiği dönemde tedvin edilen İslam hukuku kaynaklarında konuya ilişkin teorik bilgiler görülememiştir. Hatta sonradan fıkıh usulü eserlerinde serdedilen yukarıda ifade edilen fürû örneklerinin, fürû alanındaki ilk eserlerde ele alındığı ve hakkında hukukî tartışmaların yapıldığı bölümlerde de dilde kıyasın geçerliliği noktasında herhangi bir bilgi söz konusu değildir. Buna karşın sonraki dönem fürû ve usul kitaplarında dilde kıyas tartışmaları ilgili örnekler üzerinden devam etmiştir. Bu çalışmada dilde kıyas konusundaki genel kabulün detaylarının incelenmesi ve bu konudaki farklı görüşlerin gerekçelerinin mukayese edilmesi amaçlanmıştır. Çalışmada dilde kıyas konusunda mezheplerin genel geçer görüşlere sahip olmadıkları, aynı mezhebe mensup usulcülerin farklı görüşlere sahip olduğu tespit edilmiştir. Mezheplerin kurucu imamlarından dilde kıyas konusunda belli bir görüşün aktarılmamış olması usulcülerin muhtelif görüşlere sahip olmasında etkili olmuştur.