Marife Dini Araştırmalar Dergisi (Jun 2021)

Transhümanizm: “Allah’ın Yarattığını Değiştirme” veya İnsana Karşı Şeytan 2.0

  • İshak Doğan

DOI
https://doi.org/10.33420/marife.895568

Abstract

Read online

Transhümanizm, nanoteknoloji, sibernetik, farmakolojik ve gen terapileri dâhil ancak bunlarla sınırlı olmamak üzere biyoteknolojik müdahaleler yoluyla insan yaşamının kalitesini ve uzunluğunu iyileştirme sürecini ifade eder. Batı’da Aydınlanma döneminin ardından teknolojik ve bilimsel gelişmelerle bütün insanlığın mutluluğunun ve huzurunun gerçekleştirilebileceğine inanan modern insan, elde ettiği başarılarla kâinata hâkim olup onu boyunduruk altına alabileceği, ihtiyaçları ve arzularına göre onu şekillendirebileceğine inanmıştır. Batı’nın vahiy ve dinî otoritenin yerine bilim ve aklı ön plana koyması, rönesans, reform ve pozitivizmle yoluna devam etmesine ve bu gelişmeler de bir ideoloji ve hareket olarak birbiri ardından hümanizm, modernizm ve şimdilerde transhümanizme geçiş yapmasına neden olmuştur. Transhümanizm, bilimsel ve teknolojik gelişmelerle sürekli güncellenen ve yeryüzünde yaşanan hayattan daha idealini insanlara vaat eden, her başarıda geleneği ve dinlerin bir aldatmaca olduğunu ortaya koymaya çalışan bir hareket ya da dindir. Transhümanizm, aşkın ilahi bir varlıktan ziyade insan çabaları ile elde edilen baştan çıkarıcı ölümsüzlük veya radikal yaşam uzatma vaadi ile modern bilim ve teknolojinin gücünü ve potansiyelini özetlemektedir. Oysa insanın kendisini aşabileceğine olan inanç, teknolojinin insanı dönüştürme ve iradesini ele geçirmesine, mekanik ve ruhsuz bir insan ve teknik bir evrenin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Böylece bilimi kullanarak dünyayı daha da yaşanabilir bir hâle getirme hedefi, insanın bilimin kölesi olmasına yol açmaktadır. Transhümanizmin son yıllarda tüm dünyayı etkilemesi, özellikle Batı’da yayınlanan kimi araştırmalarda İslam ile transhümanizm arasında bir yakınlık kurulabileceği düşüncesine neden olmuştur. Oysa dikkatli bir şekilde incelendiğinde, transhümanizmin hedeflerinin Allah’ın rahmeti ve cennetten kovulan İblis’in insanoğluyla sürdürdüğü mücadelede kullandığı argümanların dışında yer almadığı görülür. Bu açıdan transhümanizm köken itibariyle yeni olmayıp sadece bu şeytanî mücadelenin güncellenmiş şeklini taşımaktadır. Diğer yandan insanı kusurlu olup tamamlanması gereken bir varlık olarak gören transhümanistlerin, aynı nakıs varlıktan mükemmel bir oluşum beklemeleri de kendi içinde bir paradoks taşımaktadır. İslam’a göre insan ve kâinat mükemmel şekilde yaratılmıştır, yaratma vasfı da Allah’a aittir. İnsanı ve dünyayı dönüştürüp fıtratı bozma eğiliminde olan transhümanizm ise, insanı kusurlu bir varlık olarak gördüğünden, mevcut ve gelişen teknolojileri kullanarak inanları post-insana dönüştürmek, insan yaşamını uzatmak ve ölümsüzlüğü keşfetmenin peşindedir. Bu düşüncenin temelini ise, ölümsüzlük, öjeni ve beden üzerinde sınırsız tasarruf hakkını gündeme getirerek, tıbbî ve bilimsel gelişmeler ışığında bunun gerçekleşebileceği oluşturmaktadır. Henüz İslam dünyasında yeterince gündem bulmayan transhümanizm konusu, özellikle Allah’ın kadir-i mutlak ve yaratıcı olması ile kader inancına karşı muhtemel tehlikeler içermektedir. Bu araştırmada transhümanizmin kısa bir tarihçesi, vaatleri ve hedeflerinin ardından ortaya koyduğu ölümsüzlük, öjeni ve Allah’ın yarattığını değiştirme olarak kabul ettiğimiz beden üzerindeki kalıcı modifikasyonlara Kur’an ve sünnette yer alan ilkelerle cevap verilmiştir. İslam’da ölümsüzlük düşüncesi olmadığı gibi bu düşünce, âhiret inancıyla da çelişir. Diğer yandan müslümanın dünyada uzun yaşamak gibi bir hedefi değil ömrünü salih amellerle bereketli şekilde tamamlamak gibi bir hedefi olabilir. İnsan neslinin ıslahına (öjeni) gelince, İslam’da hayırlı neslin varlığı genlere ya da DNA’lara müdahale ile gerçekleştirilmez. Hayırlı neslin varlığı, dindar eşlerin seçimi ve eşlerin ilişki sırasında bile şeytandan Allah’a sığınmaları ile gerçekleşir. Transhümanizm ise, genler ve insan bedeni üstündeki modifikasyonlarla daha zeki, daha üstün ve biyolojik açıdan daha güçlü bir bedeni kurgulayabilmenin peşindedir. Araştırmada, bu hedeflerin yeni olmayıp Nisa sûresinin 119. âyetinde, şeytanın insanoğluna yönelik mücadelesini açıkladığı, “Onları mutlaka saptıracağım, mutlaka onları kuruntulara sokacağım. Ve onlara emredeceğim de (putlara adak için) hayvanların kulaklarını yaracaklar. Yine onlara emredeceğim de Allah’ın yarattığını değiştirecekler” âyetinde yer aldığı gösterilmiştir. Özellikle insan bedeni üzerinde yapılan kalıcı değişiklikler, müfessirlerin görüşleri ile açıklanmıştır. Disiplinler arası bir özellik taşıyan bu konu, Kur’an, hadis ve tefsir bağlamında değerlendirilmeye çalışılmıştır.

Keywords