Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi (Jun 2018)

Vahşet Tiyatrosu ve Şiddetin Politiği: Edward Bond Örneği

  • Önder Çakırtaş

DOI
https://doi.org/10.32600/huefd.433753
Journal volume & issue
Vol. 35, no. 1
pp. 10 – 19

Abstract

Read online

Her dönem ve coğrafyada insanlığın maruz kaldığı önemli sorunlardan biri kişilerarası ve toplumlararası şiddettir. Şiddetin varlığı toplumların sosyokültürel yapısına bağlı olarak değişkenlik gösterse de, şiddet unsurları sözlü, yazılı, psikolojik ve fiziksel olabilir. Şiddetin yol açtığı tahripler, travmalar, kayıplar, psikozlar, depresif ve takıntılı davranışlar insanın bedeninde ve ruhunda çokça etkiler bıraksa da, şiddetin oluşumundaki etkenler de son derece önemlidir. Savaşlar, göçler, ırkçı ve aşağılayıcı söylemler, tacizler, tecavüzler, işkenceler, suçlar, kişilik bozuklukları, şizofren veya sapkın kimlikler vb. şiddetin kişisel veya toplumsal nedenlerindendir.Uzun yıllar madde bağımlısı olan, şiddetin maddi ve manevi yönleriyle mücadele eden ve on iki yıl boyunca çeşitli sağlık kurumlarında tedavi gören Antonin Artaud, şiddetin pratiğini barındıran vahşet tiyatrosunu tanıtırken, metin ve performans arasındaki ayırımı pratiğe dönüştürür ve sahnenin insan bedeninin her organını ayrıştırıcı güce sahip olan bir gerçeklik olduğunu iddia eder. İniltilerin, çığlıkların, bağrışların, acı(n)ma hissinin duyular aracılığıyla bütün organları çevreleyebileceğini; ses, ışık, soluk ve dilin birer somut karakter olarak sahnede maddeleşmesi gerekliliğini savunur. Artaud merkezli bir yaklaşımla tiyatro, insan hal ve hareketlerinin ve ayrıca his ve ruhunun sahnede somutlaşmış halidir. Tiyatro, katarsisin seyircilerce izlenilen yerden yaşanılmasından öte sahnede yaşanmışlığıdır.Artaud ile yakın dönemlerde yaşamış Edward Bond da çeşitli oyunlarında bu tiyatro kuramının izleklerini seyirciyle buluşturur ve vahşet tiyatrosunun unsurlarını kullanarak şiddetin insan yaşamının sıradan bir parçası haline geldiğini örnekler. Özellikle Saved (Kurtulmuş) (1965) adlı oyununda şiddetin insan yaşantısının politik bir yansıması olduğunu, var olmanın ideolojisi içinde şiddetin hüküm sürdüğünü, kişilerin hayatta kalmak için ilkel insandan modern insana bir metamorfoz sürecinden geçtiği halde şiddetin bir güç unsuru olarak ontolojik bir yapı olarak temellendirildiğini yansılar.

Keywords