Cumhuriyet İlahiyat Dergisi (Jun 2021)

Dildeki Anlam Genişlemelerinin Bazı Kur’ânî Kavramların Anlaşılmasına Etkisi: Mustaz‘af Kelimesi Örneği

  • Ali Öge,
  • İshak Doğan

DOI
https://doi.org/10.18505/cuid.864987
Journal volume & issue
Vol. 25, no. 1
pp. 495 – 516

Abstract

Read online

Yapısı gereği dil, zamanın ve olayların farklılaşmasıyla değişime açık bir özelliktedir. İnsanlar arası iletişimde büyük bir öneme sahip olan dilin, medeniyetlerini Kur’ân’a göre şekillendiren müslümanlar için önemi ise çok daha ayrıcalıklıdır. Çünkü bu vasatta söz konusu olan dil, sadece beşerî ilişkileri tamamlayan bir öge değil, vahiy aracılığıyla insanlarla iletişim kuran, yüce yaratıcıya ait ilâhi özellikte din dilidir. Toplumsal bir olgu olarak değerlendirilen dilin, anlam genişlemesi, anlam daralması veya anlam bozulmalarıyla sürekli olarak değişime açık olması normaldir. İnsan zihninin gelişimiyle orantılı olarak dilin de değişimi mümkündür. Ancak söz konusu olan ‘din dili’ ise, o dinin safiyetini koruması için içerdiği kavramların herhangi bir anlam genişlemesi ya da tahrife uğramaması, taşıdığı evrensel mesajlar açısından son derece önemlidir. Kur’ân kelimelerinde meydana gelecek değişimin onun yorumlanmasına dolayısıyla dinî yaşantıya etki edeceği de muhakkaktır. Vahyin sabit ve değişmez, zamanın ve anlayışın değişken olduğu bir âlemde bizim için önemli olan, Kur’ân’ı anlama çabamızda kavramlara verilen ilk ve aslî mana ile ne kadar uyum içerisinde olduğumuzdur. Bu makalede, vahyin nüzulüyle birlikte günümüze dek hemen hemen tüm müfessirlerin anlamı üzerinde ittifak ettiği mustaz‘af kavramının özellikle son yüzyılda uğradığı siyasî anlam genişlemesi tahlil edilmiştir. Kur’ân’da dört âyette geçen ve hadislerde çok az yer alan mustaz‘af kavramı, temel olarak inancını yaşamak için hicret etme imkânı bulamayan, inkârcılar ve zalimler tarafından zulme uğrayan, ibadet hakkı elinden alınan kesimleri temsil eder. Temelde ‘zayıf bırakılan, küçümsenen ve ezilen’ anlamını taşıyan mustaz‘af kavramı, İslam ile birlikte dinî bir muhteva kazanmış ve bunu korumuştur. Kavram, günümüze kadar Sünnî dünyada dar anlamda kullanılmış ve herhangi bir anlam gelişmesine uğramazken, Şiî dünyada kendisine geniş bir yer bulmuş ve yeni anlam genişlemelerine uğramıştır. Şiîler, Hulefa-i Raşidîn döneminden sonra siyasî iktidarlar tarafından gördükleri muamele karşısında kendilerini mağdur kabul edip mustaz‘af olarak isimlendirmiş ve buradan bir mağduriyet edebiyatı çıkarmışlardır. Şiî âlimlerin kimi zaman küfür ve şirke düşmeyen, kimi zaman da Şiîlik mezhebine tabi olmadığı halde Allah’a ve Rasûlü’ne inanan kimseler için kullandığı bu kavram, modern dönem sonrasında dünya siyasetinin değişimiyle birlikte yeni anlam genişlemelerine müsait hâle getirilmiştir. 19. yüzyılda komünizmin ‘sosyal adalet’ ve ‘eşitlik’ söylemleri tüm dünyayı etkilediği kadar İslam dünyasını da etkilemiştir. İslam dünyasında ‘sol’ merkezli birçok siyasî parti kurulmasının yanı sıra çağdaş Müslüman düşünürler de bundan etkilenmiş, bir süre sonra İslamî birçok değer sol tandanslı değerlendirilmeye başlanmıştır. Özellikle 1979’daki İran İslam Devriminin öncesinde proleterya ve burjuva çatışması, müstekbir ve mustaz‘af olarak değerlendirilmiş, ihmâl edilen kitlelerin bu yeni söylemle İslam’a kazandırılacağı umulmuştur. Emperyalist ve kapitalist bir karakter taşıyan, üçüncü dünya ülkelerinin zenginliklerine göz diken ve onlara karşı her tür kötülüğü yapanlar müstekbir; zayıf bırakılan, sömürülen, kaynakları ellerinden alınanlar ise mustaz‘af kabul edilmiştir. Yine Müslümanların iradelerine aykırı şekilde iktidara gelen diktatörler müstekbir, halk kitleleri ise mustaz‘af olarak değerlendirilmiştir. Tarihi ya da dinî bir metni herhangi bir ideoloji üzerinden okumak mümkündür. Ancak burada göz ardı edilmemesi gereken gerçek, Kur’ân’daki her kelime ve kavramın indiği vasatta ve kültürde taşıdığı anlamın kaybedilmesi durumunda, zaman içerisinde din dilinin ve dolayısıyla dine ait tüm değerlerin buharlaşıp yok olacağıdır.

Keywords