Cumhuriyet İlahiyat Dergisi (Dec 2017)
İbn Miskeveyh’de Estetiğin Tezâhürleri
Abstract
Öz: XI. yüzyılda yaşamış olan İbn Miskeveyh’in (ö. 421/1030) sistemli olarak estetik ve sanat felsefesinin temel konularını ele aldığı söylenemez. Ancak o, estetik deneyim ve güzellik konusunu bir problem olarak ele alır, estetik deneyimin temel karakterlerini ise birlikle ilişkili görür. Birlik ilâhî olanın özelliğidir, cismanî âlemdeki uyum, oran ve ritimden maksat bu birliğe yaklaşmaktır. Ona göre güzellik nesnel bir kavramdır ve güzel olan, nefs-tabiat-madde üçgeninde belirlenir. Bir şeyi güzel yapan, ilâhî olanı yansıtan nefs ile onu alma yeteneği olan maddenin yeterliliği arasındaki uyumdur. Sanatçı nefse uygun olanı madde üzerine işlediği zaman tamlık ortaya çıkar. Tamlık ise teorik ile pratik arasındaki ilişkinin ürünüdür, iki alan bir birini tamamlar. İbn Miskeveyh eserlerinde, müzik ve şiiri de ele alır, o, müziği ilâhî olanı almaya en yakın deneyim olarak görür. Müzik vasıtasıyla elde edilen deneyim diğer sanatlara oranla nefsi daha fazla etkiler. Ona göre müzik, birlik ve kozmik düzenle irtibatlıdır. Şiire karşı ise mesafelidir, zira onda nefsi tahrik etmek için tertiplenmiş hilelerin kullanıldığına dikkat çeker. Özet: Bu çalışmanın amacı İbn Miskeveyh (ö. 421/1030) düşüncesinde estetik deneyim ve güzellik kavramını incelemektir. O estetik deneyim ve güzellik konusunu bir problem olarak ele alır. İki tür güzellik algısından bahseder birincisi ârızî ve cüzi güzellik, diğeri küllî güzellik algısıdır. Ârızî ve cüz’î olan bireyseldir, objektif bir ölçütü yoktur. İkincisi ki asıl güzellik olarak işlenen küllî güzellik algısıdır. Ona göre, insanlara sûretlerin güzel görülmesinin sebebi azalardaki tamlık ve parçalar arasındaki münâsebettir. Onun estetik deneyimle ilgili bakışı, dört faklı yönüyle ortaya çıkmaktadır. Birincisi, nefs-tabiat-madde üçgeninde tabiatın ön planda olduğu, tabiatın madde ile nefs arasında estetik oranın belirlenmesinde etkili olduğu boyut. Bu boyutta sanatçının müdahalesi, etkisi yoktur. Güzellik, birlik, uyum, neftsen alınan modele ve maddenin yeteneğine göre belirlenir. Ortaya çıkan ürün, nefsi ne kadar çok temsil ediyorsa, algılayan üzerindeki etkisi o kadar fazla olur. Bu etki güzellik, kusur, çirkinlik şeklinde ortaya çıkan ve görsel olarak algılanan nesneler üzerindeki etkidir. İkinci boyut, nefs-tabiat-madde üçgeninde tabiat ile maddenin arasında sanatçı yer alır ve burada sanatçı daha çok etkindir. Sanatçı sanatını icra ederken madde üzerinde tasarrufta bulunur. Sanatçının ürününün estetik formu, ilk etapta tabiatın ve dolayısıyla nefsin sûretlerinin temsîlidir. Sanatçı yapıtında nefsin sûretlerini ne kadar çok temsil ve taklit ederse elde edilen ürün o kadar estetik olur. Sanatçı sanatından zevk duyar, hoşnut olur, nadir hissedilen duyguları tadar.Diğer boyut, tabiatın etkilerinden uzak kalınarak elde edilen estetik deneyim ki bu sadece müziğe hastır. Ona göre müzikten duyulan haz diğerlerine oranla daha etkilidir ve ilâhî âlemde elde edilen hazlara benzer. Ruhen ilâhî olanı almaya yetkin insan, müziğin etkisiyle dünyalık zevklerin ötesine geçer. Ancak tam tersi bazı tınılarda vardır ki insanı olumsuz yönde etkiler, insan nefsi rahatsız olur.Dördüncüsü, madde boyutudur. Estetik deneyim yaşanmasına imkân veren ilkelerin kaynağı her ne kadar ilâhî âlemde olsa maddenin de bu deneyim üzerinde etkisi vardır. Yani bu deneyimin oluşmasında maddenin, nesften alınan sûreti alma yeteneğinin tam olması gerekir. O bu konuyu mum ile mühür örneği vererek izah eder. Buna göre eğer mum sûreti tam olarak alacak yetkinlikte değilse, örneğin kuru, yaş, katı ya da erimişse, mühür, sûret vermeye yetkin olsa da madde, almaya yetkin değilse, madde o sûreti alamaz. Dolayısıyla kusurdan uzak olması gerekir.O, bir şeyi güzel görmemizin sebebini, o şeyde mevcut olan, uyum, renkler ve ölçülerdeki dengeye, ahenk, i‘tidâl, harmoni, ritim ve düzene bağlamaktadır. Her sanatsal deneyim için bu ölçütler farklıdır. Denge, i‘tidâl görsel deneyimle, harmoni ve ritim müzikle, sertlik, yumuşaklık, gürlük sesle ilgiliyken ölçü ve vezin ise edebiyatla ilgilidir. Bu sayılan niteliklerin hepsi sûretlerin kendisinden alındığı modele uygun olduğunda ortaya çıkar. Yani nefs, tabiat, sanatçı ve madde arasında oran sağlanmalıdır. Birlik varsa orana ihtiyaç duyulmaz, birliğin olmadığı yerde ise bu birliği yakalayan oranlara gerek vardır. Bunlara ilaveten onun birlik vurgusu, İslâm’ın Tevhîd öğretisininin tezâhürü olmakla birlikte Yeni Eflatuncu etkileri de yansıtır gözükmektedir. O edebî sanatlarda da birliğin bulunması gerektiğine dikkat çeker, şiir ve edebiyatta yazı, tek bir ölçüye sahip olmalı, bitene kadar buna riayet etmeli. Ona göre edebî sanatlarda düzen oluşturulursa, yani mekânı boş yere doldurmayan ve manaya uygun kelimeler yan yana konursa dinleyenlere sevimsiz gelmez.Ona göre, sanatın icrasında alıştırma, deneyim varsa o zaman sanat olur, sadece ilim ve mârifete bakılıp sürekli olarak çalışma ve alıştırmalarla desteklenmezse, sanattaki maharetten bahsedilemez. Ona göre sanatçı demek aynı zamanda sanatında mâhir olan demektir. Dolayısıyla teorik ve pratik alanın uyumu en mükemmelin ortaya çıkmasını sağlarken, mükemmelliğe götürecek rotayı ise o şeyin tabiatındaki gaye belirler. O, müziğin nefsleri etkilemesini, birlik ve harmonik oranla açıklar. Ona göre mûsikî ile âlemin düzeni arasında önemli ilişkiler vardır. İlahi düzen ve uyum Yüce Yaratıcı’nın feyzidir. Nihai amaç olan bu ilahi düzene ulaşmak için çabalayan yalnızca akıl sahibi olan insandır. Bu görüşüyle İhvân-ı Safâ’nın temsil ettiği geleneğe yakın durur. O, eserlerinde şiirlere yer vermesine rağmen, şiirin sadece olumlu yönlerine değil ve olumsuz etkisine de dikkat çeker. O şiiri reddetmez, tarihi bilgilerle desteklenmiş iyi alışkanlıklar kazanmayı konu alan şiirlerin çocuklara öğretilmesi gerektiğine dikkat çeker. Bayağı şiirlerden, konusu aşk ve âşıklar olan şiirlerden onların uzak durmalarını ve bu şiiri yazanların ince ruhlu kimseler olduğu düşüncesinden uzak tutulması gerektiğine işaret eder. Bu yönüyle Plâtoncu bakışı yansıtır fakat İbn Miskeveyh’in şiire yönelik kaygıları salt ahlakidir.
Keywords