Cumhuriyet İlahiyat Dergisi (Jun 2021)

Hanefî Mezhebinde Felslerin Parasal Niteliği ve Akitlere Etkisi

  • Hasan Kayapınar

DOI
https://doi.org/10.18505/cuid.869066
Journal volume & issue
Vol. 25, no. 1
pp. 259 – 274

Abstract

Read online

Ticari hayatın en önemli unsuru olan para tarihi süreçte pek çok ilim dalının dikkatini çekmiştir. Bunun neticesinde muhtelif disiplinler para konusu incelemiş ve onun hakkında bazı kaziyyeler ortaya koymuştur. Para konusu ile ilgilenen alanlardan birisi de hukuk ilmidir. Hukuk, paranın ayn ve diğer paralar karşısındaki konumunu incelemiş, bunlar arasında adalet ve hakkaniyete uygun bir ilişki kurmaya çalışmıştır. Fakihler de paranın hukuki konumu ile ilgilenmişler ve hukuken paranın kavramsal çerçevesini tartışmışlardır. İslam hukukunda altın ve gümüşün semeniyet değeri kabul edilmiş ve bunlar hakkındaki şerʽî hükümler bu kabul üzerine verilmiştir. Ancak tarihi süreç içerisinde pek çok toplum ve devletin kullandığı felslerin hukuki konumu hakkında fikir birliği sağlanamamıştır. Bu konudaki fikir ayrılığı, fürû-i fıkhın pek çok alanında felslerle ilgili görüş ayrılığına sebebiyet vermiştir. Hanefi mezhebinde Ebû Hanîfe (öl. 150/767) ve -bir görüşe göre- Ebû Yûsuf (öl. 182/798) felslerin henüz para vasfının kazanmadığını kabul etmiş, İmam Muhammed (öl. 189/805) ise felslerin para olduğunu ileri sürmüştür. Fürû-i fıkhın pek çok alanında olduğu gibi beyʽ ve karz akitlerinde de bu kabule göre hüküm vermektedirler. Ancak Ebû Yûsuf’un görüşünün detaylarına baktığımızda felslerin bazı akitlere konu olması durumunda bunların geriye dönük parasal değerini kabul ettiği görülmektedir. Şöyle ki günümüzdeki madeni paralarla 1000 tl borç verdiğimizi düşünürsek, borç verilen paraların tedavülden kaldırılması durumunda Ebû Hanîfe borç verilen 1000 lira madeninin ağırlığı kadar geri ödemesinin yapılması gerektiğini ifade etmektedir. Ebû Yûsuf ise 1000 tl ne kadar ağırlıkta olursa olsun 1000 tl kıymetinde geri ödemesinin yapılması gerektiğini söylemektedir. Bu durumda Ebû Yûsuf bu madeni paraların semen yönünü esas almaktadır. Dolayısıyla felsler Hanefî mezhebinde mutlak olarak uruz kabul edildiği görüşünün detaylarında bazı farklılıkların bulunduğu, felslerin semeniyet yönünün de bulunduğu ifade edilebilir. İmam Muhammed felslerle alışverişi özel bir bölümde ele almış ve burada felslerin muhtelif mallar karşısındaki konumunu incelemiştir. Bu bölümde birkaç kez felslerin dinar ve dirhem konumunda olduğunu ifade etmiştir. İmam Muhammed felsleri para olarak değerlendirirken bu görüşünü pratik boyutta da savunmuştur. Şöyle ki paraların önemli özelliklerinden birisi olan tayin ile taayyün etmeme özelliğinin felslerde de mevcut olduğunu, alışverişte gösterilen felslerden başka felslerle ödeme yapılabileceğini kabul etmiştir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus ödeme yapılacak olan felslerin tedavülde olması gerekmektedir. Aynı şekilde şirket, selem vb. konularda felslerin parasal değerini esas alıp buna göre hüküm vermiştir. Hanefi gelenek içinde konu üzerinde tam olarak ittifak sağlanamamıştır. Erken dönem eserlerde Ebû Hanîfe ve Ebû Yûsuf’un görüşü baskın olmakla birlikte daha sonraki eserlerde İmam Muhammed’in görüşünün tercih edildiği görülmektedir. Yakın dönemde hazırlanan Mecelle’de de bu görüş tercih edilmiştir. Ticari hayatta mal asıl olup para, o mala ulaşma aracı olarak kullanılmaktadır. Dolayısıyla değer ölçme aracı olarak kullanılan para hangi madenden yapılırsa yapılsın insanların kabulüne dayandığı için bunun itibarî olarak kabul edildiği göz ardı edilmemelidir. Dolayısıyla toplumun para olarak kullandığı eşyaların parasal özelliği kabul edilmelidir. Nitekim Hanefî mezhebi esas alınarak hazırlanan Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye de felslerin para hükmünde olduğuna karar vermiş ve bazı fürû alanlarında bu yönde kanunlar vazetmiştir. Modern dönemde kaleme alınan bazı çalışmalarda bu yönde görüş bildirilmiştir. Bu çalışmada öncelikle felslerin mahiyeti, İslam tarihindeki kullanımına ilişkin bilgilere yer verilmiştir. Daha sonra Hanefî mezhebinin kurucu imamlarının felsler hakkındaki değerlendirmeleri teorik olarak ele alınmıştır. İlerleyen bölümde ise Hanefî imamlarının bazı fürû alanlarındaki görüş ayrılıkları pratik olarak ele alınmıştır.

Keywords