Turkish History Education Journal (May 2016)
SUNUŞ
Abstract
Hocam Prof. Dr. Salih Özbaran aynı zamanda akademik kişiliğin ne olması gerektiğine ilişkin de yaptıklarıyla/eyledikleriyle bize örnek oldu. Özbaran’ın bakışı sanırım akademisyenlerin her zaman yetinmeme ve daha iyisine ulaşma noktasında eleştirel bir pozisyonda olması gerektiği düşüncesiydi; akademik meselelerde ve ülkeyle/dünyayla ilgili konularda. O’na göre, bu konularda güç/iktidar sahipleriyle aramızda hep bir mesafe olmalıdır akademik bağımsızlık adına. Nitekim bu bağımsız olma çabasının sonucudur ki dekanlığı dönemini de bitiremeden sona erdi. Ben de biliyordum ki “idare etmek” ve “yönetmek” çok da hocaya göre değildi; çünkü ilkeleri vardı ve bu ilkeleri ezdirmeye çok da kişiliği uygun değildi. Bu anlamda demokrat olamayan, tekilci ve ego temelli güç ve otorite ile hep sorunu oldu hocanın; çünkü sorguluyordu ve itaati sevmiyordu. Nitekim bir yayınevinden tarih ders kitabı yazma teklifi geldiğinde de reddediyordu teklifi. Çünkü yazacağı ders kitabını “denetleyecek” sistematiğin onu nasıl bir kalıba sokmak isteyeceğini biliyordu. Bunu başta çok da anlayamamıştım açıkçası. Ama daha sonra tarih/sosyal bilgiler ders kitabı yazarlarını konu alan çalışmam için gerçekleştirdiğim mülakatlarda daha iyi anlamıştım durumu; tüm tarih/sosyal bilgiler ders kitabı yazarları şablonlarla daraltılmış alanlardan, akademik anlamda nefes alamamaktan şikâyetçi idi.