Cumhuriyet İlahiyat Dergisi (Dec 2019)

Suûd es-Sen’ûsî’nin Sâku’l-Bâmbû Romanında Aidiyetsizlik Bunalımı

  • Adnan Arslan

DOI
https://doi.org/10.18505/cuid.528677
Journal volume & issue
Vol. 23, no. 2
pp. 993 – 1008

Abstract

Read online

İnsanın hadsiz ihtiyaçları içerisinde bir kısmı kaçınılmaz olma bakımından diğerlerinden çok daha önceliklidir. Aciz ve zayıf olarak yaratılmış insan tabiatının kaçınılması mümkün olmayan bu ihtiyaçlarından birisi de onun herhangi bir mercie ait olma (aidiyet) ihtiyacıdır. Adı ne olursa olsun; din, millet, vatan, bayrak vb. tüm bunlar insanın varoluşu ile beraber gelen aidiyet duygusunun yansımalarıdır. Bu makale Kuveytli roman yazarı Suûd Sen’ûsî’nin Sâku’l-bâmbû romanında Kuveyt’e ev hizmetçisi olarak gelen Filipinli bir kadının, ev sahibesinin oğlu ile nikâhlı ama gizli bir ilişkiden dünyaya gelen bir çocuğun bunalımlarını nasıl yansıttığını ele alacaktır. Çocuk fiziki yapısı ile Araplara benzediği için Filipinler’de kendini yabancı hissederken, pasaportunu taşıdığı Kuveyt’e yıllar sonra geri döndüğünde de bu kez Filipinli olmasından dolayı akrabaları tarafından dışlanmıştır. Roman, Filipin-Kuveyt ve Hristiyan-Müslüman aidiyetleri arasındaki belirsizlikten dolayı bulantılı ruh hali taşıyan Jose karakteri özelinden Güney Doğu Asya’dan Körfez ülkelerine rızık telaşı için gelen işçilerin sosyoekonomik sorunlarına dikkat çekmeye çalışmaktadır. Girişte Körfez ülkelerinde nüfusun yarısından fazlasını teşkil eden yabancı işçilerin bu ülkelere geliş hikâyesine göz atılacaktır. Daha sonrasında ise kısaca romanın özeti verilecek ve ana teması olan “aidiyetsizlik bunalımı” tahlil edilecektir. Özet: Suriye ve Mısır 1973 yılında daha önceki savaşlarda kaybettikleri topraklarını ve uluslararası sahnede rencide olan itibarlarını geri almak için İsrail’e karadan ve havadan saldırı başlatmıştır. Bu saldırı karşısında İsrail’in zor durumda kalacağını anlayan başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere bazı batılı ülkeler İsrail’e her türlü askeri yardımı göstermiştir. Bu yardımlar sayesinde Suriye ve Mısır orduları hedefledikleri amaçlarına ulaşamamıştır. Batılı ülkelerin İsrail’e göstermiş oldukları bu tutum elinde büyük miktarda petrol rezervi bulunan başta Suudi yönetimi olmak üzere diğer körfez ülkelerinin tepkisini çekmiştir. Ellerinde askeri olarak pek güçlü bir seçenek bulunmayan körfez ülkeleri ellerindeki petrolü ilk defa politik bir koz olarak kullanmayı denemişlerdir. Petrol ihraç eden bu ülkeler tepki olarak petrol üretimlerini azaltmışlardır. Bunun bir sonucu olarak ham petrol fiyatları yükselmiş ve sanayileşmiş ve dolayısıyla da petrole bağımlı hale gelmiş batılı ülkelerin ekonomisi bu karardan olumsuz etkilenmiştir. Buna karşılık olarak Körfez Ülkeleri petrol fiyatlarının üç dört kat yükselmesinden dolayı ani ve devasa bir servete kavuşmuştur. Elde ettikleri bu serveti pek çok alanda kalkınmaya yönlendiren Körfez Ülkeleri yabancı iş gücüne ihtiyaç duymuştur. Eğitim, sağlık, şehircilik vb. alanlarda ihtiyaç duyulan kalifiye eleman ihtiyacı ilk etapta Mısır, Suriye, Sudan gibi diğer Arap ülkelerinden karşılanmıştır. Ancak yıllar ilerledikçe petrol fiyatlarında gerileme yaşanmış ve dolayısıyla da petrol gelirleri azalmıştır. Bu azalma sadece petrole dayalı ekonomileri olan Körfez Ülkelerini daha ucuz iş gücü aramaya sevk etmiştir. İlk başta Arap ülkelerinden sağlanan yabancı istihdam, yönünü ekonomik olarak çok zayıf durumda olan Uzak Doğu Asya ülkelerine çevirmiştir. Başta Filipinler olmak üzere Endonezya, Bangladeş ve Malezya gibi ülkelerden çok düşük ücretle işçi hizmet sektöründe çalışmak için Körfez Ülkelerine göç etmiştir. Çok düşük ücretlerle çalıştırılan bu kesim haksızlıklara ve ayrımcılıklara maruz kalmıştır. Sosyal haklardan mahrum bırakılan Uzak Doğu Asya kökenli yabancı iş gücünün karşı karşıya kaldığı haksızlıklar zaman içerisinde pek çok acı verici hikâyelerin de konusu olmuştur. Hayatı ve insanı tüm ayrıntıları ile yansıtmayı amaç edinen Modern roman, mağdur ve mazlum bu kesimin hikâyelerini tema edinmiştir. Kuveytli yazar Suûd es-Sen’ûsî’nin 2012 yılında yayımladığı Sâku’l-Bâmbû (Bambu Çubuğu) romanı bu romanlardan biridir. Eser yayımlandıktan kısa bir süre içerisinde Arap dünyasında ilgiye mazhar olmuş ve 2013 yılında Uluslararası Arap Romancıları ödülüne layık görülmüştür. Beş bölüm ve bir “son”dan oluşan romanda her bir bölüm kendi içerisinde 1,2,3… şeklinde başlıklara ayrılmıştır. Orta hacimli kabul edebileceğimiz eserde yazar, Filipinli bir anne ve Kuveytli bir babadan dünyaya gelen Jose’nin dilinden “vatansızlık”ın bunalımını, otobiyografik bir atmosferde aktarmaktadır. Jose’ye ait hatıra ve günlüklerin İbrahim Selâm adında bir çevirmenin Filipin dilinden Arapçaya tercüme edilmiş olarak gösterilmesi hatta eserin girişinde bu çevirmene ait özgeçmiş içeren bir önsözün bulunması eserin gerçekçiliğini artırmak amaçlı olduğu düşüncesini uyandırmaktadır. Filipinlerden çalışmak için Kuveyt’e gelen Josephine, 1985 yılında ülkenin en saygın ailelerinden birinin yanına yerleştirilmiştir. Evin sahibi olan yaşlı kadının Raşit adında bir oğlu bulunmaktadır. Raşit, evlerinde hizmetçi olarak çalışan Josephine’e ilgi duymuş ve onunla ülkemizde “imam nikâhı” olarak bilinen bir nikâhla gizlice evlenmiştir. Zira Kuveyt’te evde hizmetçilik yapan bir yabancı kadınla Kuveytli bir erkeğin evlenmesi ailenin saygınlığına ve şerefine gölge düşürecek büyük bir ayıp kabul edilmektedir. Ev içinde ve dışında ancak gizlilikle bir araya gelebilen çiftin gizledikleri evlilik en nihayetinde aylar sonra ortaya çıkmıştır. Josephine ile birlikte evden kovulan Raşit kendine geçici olarak başka bir ev bulmuştur. Çocuklarının doğması ile birlikte annesinin tavrının değişeceğini düşünen Raşit ve eşi hayal kırıklığına uğramıştır. Daha sonra annesinin asla razı olmayacağını anlayan Raşit en sonunda yaşadığı bu bunalımlı vaziyete direnme gücünü kaybetmiş ve eşini çocuğuyla beraber Filipinler’e geri göndermiştir. Bu gelişmeyle birlikte Jose ya da diğer adıyla İsa’nın, -kurgunun özellikle masaya yatırdığı- “kimlik bunalımı” sorunu çok yönlü olarak ele alınmaktadır. Henüz yaşını doldurmadan Kuveyt’ten annesi ile beraber ayrılan Jose’nin yıllar sonra yirmili yaşlarda tekrar “vatan özlemi” ile Kuveyt’e dönünceye kadar geçen sürede başından geçen “ailevi olumsuzluklar” ve “yerli yerince oturamamış, merciini bulamamış aidiyet duygusunun kendisinde meydana getirdiği bunalımlar” romana ayrıntılı ve derinlikli olarak yansıtılmıştır. İlginç bir rastlantı sonucu Filipinler’de Jose’nin babasının en yakın arkadaşlarından Gassân ile tanışması ile hayalindeki Cennet “Kuveyt”e dönüş gerçekleşmiştir. Filipinler’de kendi yakın çevresinde Kuveytli bir babadan dünyaya geldiği ve sima olarak da Araplara benzediği için “Arabo” olarak anılan “İsa”nın “Jose”ya doğru yolculuğu büyük bir ümitle başlamıştır. Ancak Filipinler’de yaşadığı bunalımın belki de daha fazlası Kuveyt’te kendisini beklemektedir. Zira babası Irak ordusunun Kuveyt’i işgal ettiği yıllarda öldürülmüştür. Babasının annesi her ne kadar torunu “Jose”yi ilk başta sıcak karşılamış olsa da Kuveyt’te yabancılara karşı uygulanan dışlayıcı tavır onu kendi kanından olan torununa karşı olumsuz tavır sergilemesine neden olmuştur. Eser, neredeyse bir asırdır devam eden “Arap toplumu eleştirisi romanları” geleneğinin devamıdır. Gayet anlaşılır dili ve muğlaklıktan uzak sade üslubu ile derin psikolojik analizlerde bulunabilmesi ve epizot sonlarında sorunları çözümsüz bırakarak gerilimi canlı tutması ve bu şekilde sürükleyiciliği sağlaması eserin kurgusal sağlamlığını pekiştirmiştir. Aynı zamanda bir Gayr-i Müslim’in Müslümanlar arasında kendisini nasıl hissettiğini ya da hissedebileceğini göstermesi açısından roman, din psikolojisi ve din sosyolojisi alanında araştırma yapanlar için Arap toplumu içerisinden kurgusal malzeme sunmaktadır.

Keywords