Atebe (Dec 2021)

Molla Câmî ‘Mevlânâ Peygamber Değil Ama Kitabı Var’ Demiş midir, Mevlânâ’nın Anlayışında Mesnevî Kur’ân’a Benziyor mu?

  • Ladan Amirchoupani

DOI
https://doi.org/10.51575/atebe.1019542
Journal volume & issue
no. 6
pp. 19 – 37

Abstract

Read online

Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî’yi (öl. 1273) sevenler arasında, Abdurrahman Câmî’ye (öl. 1492) atfedilen Mevlânâ ve Mesnevî-i Şerîf’ini öven “Peygamber değildir ama kitabı vardır.” mazmunu ile meşhur olan bir beyit vardır. İran’da daha çok yaygın olan ve Câmî’nin beytiyle aynı anlamı taşıyan ve ilaveleri olan üç beytin ise, Bahâeddin Âmilî (öl. 1622) tarafından yazıldığı bilinmektedir. Bu beyitlerde Mesnevî’ye verilen “Farsça Kur’an” lakabı ve “bazılarını hidayete, bazılarını dalalete götüren” ibaresi dikkat çekmektedir. Bu beyitlerin içerikleri, Muhammed İkbal (öl. 1938) ve Muhammed Hüseyin Şehriyâr (öl. 1988) gibi son asrın bazı büyük şairlerinin, Reynold Nicholson (öl. 1945) ve Annemarie Schimmel (öl. 2003) gibi müsteşrik yazarların eserlerinde de görünmektedir. Hz. Mevlânâ ise kendisini Kur’ân’ın kölesi ve Hz. Muhammed’in (s.a.v) yolunun toprağı olarak tanıtmış ve anılan beyitlerin ima edebileceği gibi hiçbir zaman peygamberlik iddiasında bulunmamıştır. Ârif şair Mesnevî’nin çeşitli yerlerinde Kur’ân’ın vasıflarını, emir ve nehiylerini, evrensel mesajlarını ve ayetlerin üzerinde tefekkür etmenin önemini serdetmiştir. Kur’ân’ı daha iyi ve doğru kavrayabilmek için neler yapılmalıdır açıklamış ve yöntemler sunmuştur. Kur’ân’daki bazı hikâyeleri tekrar anlatmış ve detaylandırarak şerh etmiştir. Hz. Peygamber efendimizin yüce makamını övmüş, başka peygamberlerin hikâyelerini, onlara gösterdiği saygıyla aktarmıştır. Hz. Mevlânâ ve Mesnevî-i Şerîf methiyesi olarak söylenen şiirlerdeki tanımlar, bir taraftan Mesnevî’nin dibacesinde Mevlânâ’nın kendi kaleminden çıkmış “Bu Mesnevî kitabıdır ve dinin asıllarının asıllarının asıllarıdır.” cümlesinden esinlenmiş olabilir. Mevlânâ bu mukaddimede eserini Kur’an sıfatlarıyla tavsif etmiş ve onun Allah tarafından korunduğunu söylemiştir. Mesnevî şârihi olan İsmail Ankaravî’nin, “Mesnevî Kur’ân ve Hadis tefsirlerinden meydana gelmiş mecmau’l-bahreyndir.” ifadesi de bu konuyu izah etmektedir. Mesnevî’de belirgin bir şekilde ayetlerin şerhi veya ayetlere yönelik telmihler geçmektedir. Toplam iki bin iki yüzü aşkın yerde ayetlere atıf mevcuttur. Bu da Mesnevî’nin Kur’ân’ın bir tür tefsiri olabileceğini işaret etmektedir. Başka bir açıdan bakıldığında, Mesnevî ile Kur’ân arasında çeşitli yazılış ve biçim benzerlikleri kurulabilmektedir. Mesnevî’nin de Kur’ân gibi bir emirle başlaması, bir ilham (vahiy) ürünü olması, başlangıcında tüm kitabın özetinin geçmesi, anlatım şeklinin genelde hikâye ve temsillerle olması, suretten manaya geçip anlaşılması için şerh ve tefsire ihtiyaç olması vb. birçok müşabih veçheleri vardır. Bu bakımlardan, Mesnevî peygamber olmayan biri tarafından Farsça Kur’ân’a benzetilmiştir denilebilir. Bu çalışmada önce bu nitelemenin çıkma ve kullanma serüveni takip edilecek, sonra Mevlânâ’nın Kur’ân hakkındaki görüşleri, Mesnevî’de Kur’ân’ın yeri, Kur’ân ve Mesnevî’nin ortak yönleri ele alınarak neden bu büyük şair ve yazarlar tarafından Mesnevî’ye Farsça Kur’ân denildiği açıklanmaya çalışılacaktır.

Keywords