Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi (Jun 2021)

Kutsalın Tezahürü ve Mekânın Etkisi Bakımından İslâm Öncesi Arap Yarımadasındaki Kâbe/Beytler?

  • Hakan Temir

DOI
https://doi.org/10.35415/sirnakifd.904737
Journal volume & issue
no. 26
pp. 120 – 149

Abstract

Read online

Arap Yarımadası’ndaki Mekke şehrinde bulunan Kâbe, inanç sahipleri için dinî bir mekân olmanın yanında mimarî açıdan da önem arz eden yapıdır. Kareye yakın planı, dört köşeli duruşu ve üstü kapalı mekân özelliğiyle sıradan bir yapı gibi gözükse de en az dört bin yıllık tarihiyle asırların tecrübesini taşımaktadır. Kur’an-ı Kerîm’in yeryüzünün ilk evi/ibadet mahalli olarak nitelendirdiği mekân, geçmişindeki gizemi de barındırır. İslâm Tarihi kaynaklarının bir kısmında inşa tarihi ilk insan Hz. Âdem’e kadar götürülse de buradaki veriler doğrulanması mümkün olmayan İsrâili kökenli rivayetler olduğundan konu hakkında kesin bir ifade kullanmak veya bilimsel bir duruş sergilemek zordur. İlahî emir nihayetinde kurulduğu bilinen mekânın tarihi Hz. Âdem neslinden gelen Hz. İbrahim ile netleşmeye başlar. Eşi ve oğlunu Mekke vadisine yerleştiren Hz. İbrahim oğlu inşaat işlerinde kendisine yardım edecek bir devreye ulaştığında Kâbe’nin duvarlarını yükseltmeye başlamışlardır. Kâbe inşasında daha önceki temel üzerine bir bina ettiği düşünülen Hz. İbrahim’in binayı inşa ederken herhangi bir yapıdan etkilenmiş olabileceği zor bir ihtimal olsa da Iraklı araştırmacılar onun Zigguratlardan esinlenerek böyle bir yapı inşa ettiklerini düşünürler. Şehrin merkezine kurularak sadelik ve tevazuyu simgeleyen bu yapının Zigguratlarla ilişkisi gerek mimari gerekse de inanç, ibadet ve ritüel bakımından kurulamamaktadır. Mekân üretiminde bir etkilenmenin söz konusu olmadığı bu ilahi mabet, diğer taraftan taklit edilebilirliği ve dinî simgesiyle Arap Kabilelerini etkilemiştir. Putperestliğe yönelen Araplar kutsalın içerisinde yaşamayı tahayyül ettiklerinde yaşadıkları bölgelerde Kâbe’ye benzer tarzda yapılar inşa etmişlerdir. Başkalarının hükmü altında yaşamak yerine, yarımadanın farklı noktalarında kendi soylarından gelen fertlerle özgürce yaşamayı tercih eden Araplar, siyasî alanda elde ettikleri özgürlükleri dini alana da taşımışlardır. Başkalarının inandığı bir ilaha inanıp kendi kimliklerinden soyutlanmak yerine kendilerinin belirlediği, kabilenin tarihiyle bağlantılı olan ve kendi tercihleriyle şekillenen bir dinî figür etrafında toplanmayı yeğleyen kabileler aradıkları ortamı putperestlikte bulmuşlardır. Sınırsız sayıda ilah edinmeye fırsat veren putperestlik kabilelerin kendilerine ait putları seçmelerine imkân tanımıştır. İlah edinecekleri putları belirleyen kabileler, onları yaşadıkları bölgelere veya yakınlara yerleştirmişler ve bir müddet sonra onlara bir ev yapmayı düşünmüşlerdir. Onlar kutsal mekân üretiminde aşina oldukları Kâbe’yi rol model almışladır. Kâbe merkezli mekân üretimi sonucunda İslâmî kaynaklarda adı “Kâbe” veya “Beyt” ile başlayan birçok yapı türemişlerdir. Bunlar Kâbe’yi prototip kabul ederken sadece mimarî açıdan etkilenmemiş, inanç, ibadet ve ritüel açısından da iktibaslarda bulunmuşlardır. Şekilsel benzerlik kare yapının benzerini kurmakla başlamış ve sonrasında Kâbe’nin müştemilatındaki basamak, kapı, tavan ve örtüye varana kadar en ince ayrıntılarına kadar kopya edilebilmiştir. İbadet açısından kurban, tıraş, tavaf, ihram ve hediye gibi değerler belirlenerek buraya hac veya umre maksadıyla gelenlere tavizsiz bir şekilde uygulatılmıştır. Bunun en bilindik örneklerinden bazıları Lât, Büssâ ve Menât putlarının bulunduğu sunaklardır. Mevcut bilgilerden anlaşıldığı kadarıyla Kâbe’nin diğer yapılar üzerindeki etkisi çok bariz bir şekilde kendisini ele vermektedir. Ancak İslâm ile putperest mabetlerinin yıkılması, tahrip edilmesi veya üzerlerine yeni binaların inşa edilmesiyle haklarındaki bilgiler yeterli miktarda günümüze ulaşmamıştır. Bu eksiklikle birlikte Kâbe’nin mekân üretiminde örnek bir bina olduğunu söylemek rahatlıkla mümkündür.

Keywords