Kader (Dec 2024)

Seyfeddin Âmidî’ye Hatalı İsnat: Kadîm Eser Muhtâr Fâile Dayanır mı?

  • Kübra Sümeyye Bahçi

DOI
https://doi.org/10.18317/kaderdergi.1544490
Journal volume & issue
Vol. 22, no. 2
pp. 293 – 311

Abstract

Read online

Bu makale, Adudüddin Îcî’nin Kitābü’l-Mevāḳıf adlı eserinde Seyfeddin Âmidî’ye hatalı bir şekilde isnat ettiği, kadîm eserin muhtâr fâile dayanabileceği görüşünü ele almaktadır. Îcî, kelâmcılar ile Meşşâî filozoflar arasında, mūcib bi’z-zāt tanrı düşüncesinin zorunlu olarak âlemin kıdemini, fâil-i muhtâr tanrı düşüncesinin ise zorunlu olarak âlemin hudûsunu gerektirdiği konusunda fikir birliği olduğunu iddia eder. Ancak Îcî, Âmidî’nin bu konuda aykırı bir görüş savunduğunu ve kadîm âlemin muhtâr bir Tanrı’ya dayanabileceğini ileri sürdüğünü belirtir. Makale, Îcî’nin bu iddiasının yanlış olduğunu, Âmidî’nin böyle bir görüş savunmadığını ve fakat bu hatalı isnadın sonraki şerhlerde aktarıldığını göstermektedir. Îcî, Âmidî’nin kasıtla yaratmada eserin müessiri öncelemesinin zamansal değil, îcâb yoluyla yaratmadaki gibi zâtî öncelik tarzında olabileceğini düşündüğünü iddia etmektedir. Yaratıcı ile eser arasında zâtî öncelik-sonralık ilişkisi ise, kadîm bir eserin kasıtla yaratan bir müessirin eseri olabileceğini vurgulamaktadır. Âmidî’nin böyle bir görüşü savunup savunmadığını tespit etmek amacıyla, onun kasıtla yaratma ile îcâb yoluyla yaratma arasındaki temel farklardan biri olan, kastın vuku bulması için maksûdun yokluğunun şart olduğu ilkesini sürdürüp sürdürmediği soruşturuldu. Nitekim, maksûdun yokluğunun kastın bir şartı olduğu ilkesine göre, kasıtla yaratan bir fâilin kastettiği eserin, sadece zâtî değil, zamansal olarak da öncelik-sonralık ilişkisi içinde bulunması gerekir. Ancak Adudüddin Îcî’ye göre, Âmidî tam da bunun aksini mümkün görmüştür. Makale, Âmidî’nin bu ilkeyi koruduğunun gösterilmesi halinde, böyle bir görüşle itham edilemeyeceğini savunur. Bununla birlikte, Îcî’nin isnadına dayanak olabilecek bir başka noktaya işaret edilmektedir. Âmidî, âlemin yaratılmadan önceki yokluğunun ezelî bir maksûd olup olmadığı sorusunu gündeme getirmektedir. Bu çalışma, bu meselenin gündeme getirildiği pasaja dair bir yorum sunarak, Îcî’nin hatalı bir isnatta bulunduğuna dair gerekçeler sunmaktadır. Ayrıca makale, bu hatalı isnadın müteahhir dönem kelâm-felsefe ilişkisi bağlamındaki serencamını takip etmektedir. Burada temsil gücü yüksek müteahhir dönem kelâm eserlerinden verilen örneklerde, Âmidî’ye isnadın temelde Îcî’nin Kitābü’l-Mevāḳıf adlı eserindeki ifadelerinin aktarılması ve yorumlanmasından ibaret olduğu görülebilir. Bu çalışmada, Cürcânî’nin, Âmidî’nin pseudo-görüşünü destekleyen kişilerin bulunduğuna işaret ederken, aslında ön plana çıkması gereken kişinin Âmidî değil, muhtâr ve mûcibi uzlaştıran Nasîrüddin Tûsî olması gerektiği iddia edilmektedir. Tûsî, İbn Sînâ’nın bazı ifadelerinden esinlenip mūcib bi’z-zāt kavramını genişleterek, Zorunlu Varlık’ın “dilemeseydi, yapmazdı” anlamında muhtâr olduğunu ama dilemediği bir durumun gerçekleşmediği için eserinin kadîm olduğunu savunmuştur. Bu uzlaştırıcı yaklaşıma, İbn Kemâlpaşa gibi düşünürler tarafından mûcib nazariyesine dinî meşruiyet kazandırmak suretiyle atıfta bulunulmuştur. Pseudo-Âmidî ve Tûsî’nin uzlaştırıcı müdahalelerinin bir izdüşümü de Molla Câmî’nin ed-Durretü’l-fâḫire’sinde nazarî tasavvufun yaratma teorisi olarak formüle edilmesidir. Molla Câmî, sûfîlerin Pseudo-Âmidî’ye dayanarak muhtâr olup da eseri kadîm olan bir yaratma nazariyesini benimsediklerini iddia eder.

Keywords