Kader (Jun 2022)

Ebû Hanîfe’nin İmanda Eşitlik Görüşü ve Sosyal Hayata Yansıması

  • Murat Akın

DOI
https://doi.org/10.18317/kaderdergi.1084663
Journal volume & issue
Vol. 20, no. 1
pp. 263 – 280

Abstract

Read online

Ebû Hanîfe (ö. 150/767), tarihi süreç itibariyle ilk dönemde kelâm ilminin temel konularını ele almış ve bu konularda bid'at gördüğü fırkalar karşısında tercih ettiği görüşleri beyan etmiştir. Daha sonra kelamcılar, belirlenen bu görüşleri değişen şartlara ve zamana göre farklı argümanlarla temellendirmeye çalışmışlardır. Şüphesiz kelâm ilmi açısından Ebû Hanîfe’nin söylediği ve daha sonraki nesillere aktardığı konular içerisinde en önemlilerinden birisi de imanla ilgili olanlardır. Zira iman, inananın yaratıcısıyla kurduğu en sıkı ve köklü bir bağdır. Birey bu bağ vesilesiyle dünyasını ve ahiretini şekillendirir. Diğer taraftan iman, içerisinde şüpheyi barındırmayıp kesinlik taşıyan bir olgudur. Bu yönüyle kişi kesin bir şekilde iman ettikten sonra inananlarla aynı kategoriye dâhil olup Kur’ân’ın ifadesiyle mümin veya Müslüman olarak isimlendirilmektedir. Zira hangi ırktan veya renkten olursa olsun aynı esaslara inandığından aynı ismi almaktadır. Müslümanların kendi içerisinde farklılaştıkları ve doğal olarak görüş ayrılıklarının arttığı bir dönemde yaşayan Ebû Hanîfe, İslâm’ın temel ilkelerine vurgu yaparak imanı ortak payda kabul etmektedir. Ebû Hanîfe bunu “imanda müsâvât/eşitlik” olarak belirtmektedir. İmanın mahiyeti ile ilgili konulardaki farklılaşmanın bir neticesi olarak tartışılan imanda eşitlik meselesi, amelin imandan sayılıp sayılmamasına göre şekillenmektedir. Ebû Hanîfe, ameli imanın bir cüz’ü olarak değerlendirmediğinden imanda eşitliği savunmuş olmaktadır. Bu görüş, daha sonraları Mâtürîdî geleneğinde birçok âlim tarafından da devam ettirilmiştir. Hanefî-Mâtürîdî geleneğinde imanda tasdik ve kesinlik gibi konuların yanı sıra imanda eşitlik meselesi de Ebû Hanîfe’nin fikirlerine dayalı olarak şekillendiği görülmektedir. İmanda eşitlik kabul edildiğinde bir kimsenin diğerinin imanını sorgulaması ve kendi imanının diğerinden daha üstün olduğunu söylemesi engellenmektedir. Çünkü bunu bilebilecek olan sadece Allah’tır. Diğer taraftan imanda eşitlik anlayışı ile dış görünüşün ve şekilciliğin, kişinin dini hayatında belirleyici olmasının önüne geçilmiş olmaktadır. Böylelikle iman eden kişi, iman ettiği halde amelinde eksiklik olan din kardeşini tekfir etmemeli ve dışlamamalıdır. Bu durum sosyal hayatta birlik ve beraberliğin sağlanmasında önemli bir etken olmaktadır. Ebû Hanîfe’nin imanda eşitlik görüşü çağdaş paradigmalara göre okunduğunda onun bugüne hitap eden insan sevgisi, hoşgörüsü ve ümmetin birliğine yaptığı vurgusu açıklıkla müşahede edilmektedir. Dolayısıyla teolojik bir meselenin toplumsal hayata yansımasının da ön plana çıkarıldığı düşünülmektedir. Bu çalışma, Ebû Hanîfe’ye nispet edilen ve günümüze ulaşan risalelerden hareketle imanla ilgili konular içerisinde “imanda eşitlik” meselesini ve bunun sosyal hayata yansımasını incelenmeyi hedeflemektedir.

Keywords