Cumhuriyet İlahiyat Dergisi (Dec 2023)

Furkân Sûresinin 30. Âyetine Dair Müfessirlerin Yaklaşımları Ve Hz. Peygamber’in Allah’a Münâcâtının Makâsidî Tefsir Açısından Yorumu

  • Zakir Demir

DOI
https://doi.org/10.18505/cuid.1326410
Journal volume & issue
Vol. 27, no. 2
pp. 592 – 618

Abstract

Read online

Kur’ân’ın nüzûl dönemi muhataplarından yapmış olduğu iktibâslardan biri, Furkân sûresinin 30. âyetinde Hz. Muhammed’in sözü olarak nakledilmektedir. Bu âyetin tamamında konuşanın Hz. Peygamber olduğu ve kavminin Kur’ân’a karşı ilgisiz olmasını Allah’a şikâyet ettiği görülmektedir. Bu çalışmada söz konusu âyette geçen ve anahtar kelime konumunda olan mehcûr kelimesinin anlam alanı, semantik yapısı, âyete nüzûl dönemi ve sonrasında yüklenilen manaların izi sürülmektedir. Keza rivâyet ve dirâyet tefsirleri kronolojik olarak incelenerek, müfessirlerin ilgili âyete ilişkin yaptıkları yorumlar ve değerlendirmeler ele alınarak tarihsel süreçte bu âyete dair semantik kırılma noktaları, değişim ve dönüşümler gösterilmeye çalışılmaktadır. Son olarak tefsir tarihinde söz konusu âyeti makâsıdî tefsir ve gâî ilke açısından yorumlayan müfessirlerin yaklaşımları saptanmaktadır. Bu doğrultuda serdedilen yaklaşımlar önce deskriptif bir üslupla aktarılmakta, akabinde bunlar analitik bir bakış açısıyla irdelenmektedir. Bu çalışmada ulaştığımız bulgular ve sonuçlar şöyledir: Katâde b. Di‘âme, Zemahşerî, İbn Atiyye, Fahreddin er-Râzî ve Ebû Zeyd es-Se‘âlibî olmak üzere müfessirlerin büyük çoğunluğunun da belirttiği gibi bu âyet hem lafız hem de mana bakımından Hz. Peygamber’e ait bir sözdür. Bu sözün ona aidiyeti bağlamında bir ihtilafın olduğu saptanmamıştır. Furkân sûresinde nakledilen bu söze göre Kureyşli müşrikler, Hz. Muhammed’e ve getirdiği ilâhî direktiflere yersiz itirazlarda bulunmuşlardır. Kur’ân’a olan bu tutumları karşısında gönlü daralan Hz. Peygamber de onları Allah’a şikâyet etmiştir. Bi‘setin onuncu senesinde Mekke’de dile getirilen Kur’ân’a hakaret etme, onu terk etme, içindeki izlekleri yalanlama durumunun, nüzûl dönemi sonrası inananları da kapsadığı söylenebilir. Buna göre Kur’ân ahkâmının gereğini yerine getirmeme, ilahiyat konularında Kur’ân’ın hakem olmasını kabul etmeme ve âyetleri üzerinde düşünmeme olgusunun, sonraki dönem muhataplar için de geçerli olduğu düşünülebilir. Bu bağlamda tefsir tarihinde ilgili âyeti gâî ilke açısından yorumlayan müfessirlerin farklı yaklaşımlar serdettikleri saptanmıştır. Zemahşerî, Râzî, Ebû’l-Berekât en-Nesefî, Bikâ‘î, Kemâlpaşazâde, Şeyhzâde ve Muhammed Tâhir İbn Âşûr’un Hz. Peygamber’in bu şikâyetini azapla ilişkilendirerek yorumladıkları görülmüştür. Dolayısıyla onlara göre bahis konusu âyet ile Kureyşliler örnekliğinde tüm muhataplar için tehdit hedeflenmiştir. Diğer taraftan İbn Kayyim el-Cevziyye, Ebû’l-Fidâ İbn Kesîr, İsmâil Hakkı Bursevî ve Seyyid Kutub’un ise ilgili âyeti Kur’ân’ı terk etmenin yolları açısından tahlil ederek âyeti hem nüzûl hem de nüzûl sonrası muhatapları kapsayacak tarzda makâsıdî tefsir açısından yorumlamaya çalıştıkları tespit edilmiştir. Özetle denilebilir ki Kur’ân’ı anlama ve yorumlamaya çalışmamak veya onu sosyal hayattan, hukuktan, kazanma ve harcama anlayışlarından uzaklaştırmak, bu tür konularda ona başvurmamak ya da Kur’ân’a göre bir hayat yaşamaktan vazgeçmek, Müslümanlar açısından onu terk etmenin yollarından bazıları olmaktadır.

Keywords