Marife Dini Araştırmalar Dergisi (Jun 2021)

Modern Çağın Yitik Bir Değeri: Sekînet (Kur’an Merkezli Semantik Bir Analiz)

  • Güven Ağırkaya

DOI
https://doi.org/10.33420/marife.915226

Abstract

Read online

Genel kabule göre insanın yaşadığı tarih İlk Çağ, Orta Çağ, Yeni Çağ ve Yakın Çağ olarak tesmiye edilmektedir. İsimlerle ve değişimi tetikleyen olgularla ilgili farklılıklar olsa da insanlığın ekseriyetini etkileyen yazının icadı, kavimler göçü, Bizans’ın yıkılışı ve İstanbul’un fethi, sanayi devrimi gibi vakıaların etkin olduğu müsellemdir. Uzun zaman aralıklarıyla yaşanan büyük ve etkili olgular bir ayırım olarak benimsenmiş ve tarih çeşitli dönemlere bölünerek incelenmiştir. Bugün bilim adamları yaşadığımız çağla ilgili “Makina Çağı, İnternet Çağı, Bilim Çağı, Bilgisayar Çağı, Uzay Çağı” gibi birçok isim teklif etmekte ancak herhangi bir isim üzerinde ittifak etmemektedirler. Özellikle Sanayi Devrimi’yle başlayan makinalaşma, onu takip eden otomasyon ve bugün hız kesmeden ilerleyen dijital yapay zekâ sistemleriyle tanışan bu çağ, her gün baş döndürücü gelişmeler yaşamaktadır. İnsanlığın tanıştığı hız, yaşadığı çağa bir isim vermeye engel olmaktadır. Çünkü yaşanan gelişme ve olgularla ilgili yeterli bir mütalaa yapmaya fırsat kalmadan yenileri yaşanmakta ve bu döngü sürekli deveran etmektedir. Modern çağ, duyuş, düşünüş ve algılarımızı bir sihirbazın yaşattığı yanılsamadan daha çok etkilemektedir. Bu etkinlik içsel ve ruhsal bir derinlikten değil dikkatimizi ve düşüncelerimizi dağıtarak başarılı olmaktadır. Yaşadığımız çağda insan ruhunu kemiren, aşkın değerleri tüketen, insanı yalnızlaştıran hatta metalaştıran birçok faaliyetin yaşattığı geçici hazlar, insanı onun hayrına olanlardan uzaklaştırmakta ve onu anlam veremediği sayısız kargaşa ve huzursuzluğa sürüklemektedir. Bugün sahip olunan nicelikler insanın nitel alana olan ihtiyaçlarını ya da nitel öğeleri hayatından çıkarmış olmanın boşluğunu doldurmaya yetmemiştir. Bu boşluğun daha çok nicel olanla telafiye çalışılması sadece bir yanılsama olup, bugün insanı nereye varacağını kestiremediği canhıraş bir koşuşturmanın içine atmıştır. Hâlbuki insanın koşuşturmaya olduğu kadar durup biraz sakinleşmeye, nicel varlılara gereksinim duyduğu kadar nitel olana da ihtiyacı vardır. Kur’an birçok nimeti insan için sekîne kavramının türevleriyle ifade etmektedir. Savaşın en çetin zamanlarında müminlerin kalpleri, inen sekîne ile teskin olmuştur. Bunun dışında eş, gece, mesken, peygamberin duası gibi unsurlar insanın sığınacağı ve kendileriyle sükûn bulacağı varlıklar olarak zikredilmiştir. Hz. Peygamber çeşitli ameller sebebiyle müminlere sekîne ineceğini haber vermiştir. Kur’an ve hadis metinlerinde sıkça kullanılan “s-k-n” kökü ve türevlerinin lügavî olarak ilk ifade ettiği anlam soyut veya somut bir ayırım olmasızın ‘sükûn’dur. Sükûn dışındaki anlamlar ilgili metinlerin bağlamından ve nakledilen rivayetlerden elde edilmektedir. Özellikle “s-k-n” kökünün “sekîne” formunun kullanıldığı metinler hem somut hem de soyut bir gerçeklik olarak tevil edilmeyi mümkün kılmaktadır. Sekînenin ne olduğuna dair sahih bir delilin olmaması yapılan yaklaşımları “tevil” olmanın ötesine taşımamaktadır. Ancak şurası bir gerçek ki ister somut ister soyut bir varlık olarak kabul edilsin her iki durumda da kavramın râci olduğu sonuç aynıdır: O da Allah’ın, müminlere karşılaştıkları birtakım zorlu çıkmazlarda ruhsal bir dinginlik, kalbi bir itminan ve içsel bir güven lütfederek onları teskin etmesidir. Dolayısıyla sekîne kavramı her halükarda lügavi anlamına paralel bir anlam taşımaktadır. Bugün “ne olduğunu” sorma fırsatına dahi mahal bırakmayan, nerede duracağı belli olmayan, bireysel ve toplumsal değerleri aşındıran, varacağı hedefi bilmeden insanı büyük bir telaş, kaygı, gerilim ve süratle koşuşturan gelişmeler insan olgusunu nereye savurmaktadır? “Her şeyin zıttıyla kaim olduğu” ilkesiyle bakıldığında insanın ve varlığın ihtiyaç duyacağı fenomenler sadece hız, hareket, gelişme, ilerleme, büyüme ve hükmetme midir? Fiziki kısıtlamaları her gün bertaraf eden insan, sürekli boğuştuğu koşuşturmaca, telaş, korku, kaygı gibi olgularla kendi içsel dinginliğinden, ruhsal huzurundan ve çoğu zaman aradığı sakinlikten uzaklaşmıyor mu? Kur’an, insanın boğuşmak zorunda kaldığı birçok olumsuz durum, korku, kaygı ve gerilim karşısında Allah’ın inananların kalplerine “sekînet” indirdiğini ve çeşitli vesilelerle onları teskin ettiğini haber vermektedir. Bu araştırmada bir tür sükûnu ifade eden “sekînet” kavramı, çağın kaotik ve dinamik durumuyla ilişkilendirilerek semantik bir analizle ele alınmıştır.

Keywords