Hitit İlahiyat Dergisi (Apr 2024)

İslâm Mâneviyat Akımlarına İsim Arayışları Coğrafyalar Üzerinden İzlenebilir mi? -Oluşum Aşamasında İlk Sûfîlerin Coğrafya Tasvirleri İçeren Sözlerine Fakr-Fütüvvet-Sûfiyye Üçgeninde Bir Tahlil Denemesi-

  • Zafer Erginli

DOI
https://doi.org/10.14395/hid.1412932
Journal volume & issue
Vol. 23, no. Din ve Coğrafya
pp. 104 – 139

Abstract

Read online

Tasavvuf tarihinde hicrî ikinci ve üçüncü/milâdî sekizinci ve dokuzuncu yüzyıllar oluşum dönemi olarak kabul edilir. Bu dönemde şekillenmiş olan mâneviyat coğrafyaları denilince en çok akla gelen iki coğrafya Bağdat ve Horasan’dır. Oysa o dönemde başka coğrafyalarda da mâneviyat akımlarının varlığı bilinmektedir. Klasik kaynaklarda ilk zâhid ve sûfîlerin belli coğrafyalardaki mâneviyat hayatı hakkında tasvirler içeren kısa sözlerine rastlanır. Bunlardan Horasan’da Şakik Belhî’nin yaptığı tasvir fakr, Bağdat’ta Cüneyd-i Bağdâdî’nin yaptığı tasvir fütüvvet, Urmiye’de İbn Yezdanyâr’ın yaptığı tasvir ise sûfiyye kavramını merkeze alır. Şakīk’ın tasviri Şam, Bağdat, Basra, Horasan ve Mısır; Cüneyd’in tasviri Şam, Irak ve Horasan, İbn Yezdânyâr’ın tasviri ise Horasan, Basra, Bağdat ve Mısır coğrafyalarına hâkim olan mâneviyat akım ve anlayışlarını yansıtır. Bu sözler birinci ağızlardan ortaya konulan ifadeler olmaları bakımından büyük değer taşır. Birbiriyle çağdaş olmayan bu kişiler farklı coğrafyalarda oluşan görüşleri temsil ederler.Bu çalışma tasavvuf teriminin hicrî üçüncü/milâdî dokuzuncu yüzyıldan itibaren diğer isimler altında şekillenen mâneviyat akımlarını içine alarak, onları tek başlık altında topladığı ön kabulüne dayanmakta ve bu ön kabulün coğrafyalar üzerinden doğrulanmasını yahut yanlışlanmasını hedeflemektedir. Bu doğrulama yahut yanlışmanın gerçekleştirilebilmesi için söz konusu ifadelerdeki tasvirler, kaynaklar ve ilgili çalışmalar ışığında eş zamanlı ve art zamanlı olarak incelenecektir. Şu ana kadar yapılan çalışmalar bu birinci ağızlardan yapılan coğrafya tasvirlerini öne çıkarmadıkları gibi, bu coğrafyaları topluca ele almaktan çok, tek bir coğrafyayı merkeze alan mevziî nitelikler taşımaktadır. Bu açıdan çalışma mukayeseli bir inceleme olacaktır. Yine de ilgili coğrafyaların temel niteliklerinin tespitinde bu literatüre başvurulacaktır. Kaynaklarda rastlanan veriler birinci ağızlardan çıkmış sözler ışığında tahlil edilecek, bir tasavvuf tarihi ortaya konulmaktan çok, tasavvuf tarihlerinde göz önüne alınması gereken coğrafî görünümlerin temel çizgileri görülmeye çalışılacaktır. Bu yönüyle tasavvuf düşüncesinin oluşum ve gelişim aşamasında temel mâneviyat akımlarına ait ana niteliklerin tespiti çalışmanın temel muhtevâ özelliği olacaktır.Çalışmada tasavvuf terimi yerine mâneviyat teriminin üst bir kavram olarak tercih edilme sebebi, henüz tasavvuf isminin yaygınlık kazanmadığı bir dönemi incelerken anakronik bakış hatasına düşmeyi engellemektir. Bu tercihin de makaledeki temel kabule uygun olduğu düşünülmektedir. Bu bakış açısı Afîfî, Chabbi ve Sviri gibi araştırmacıların çıkarımlarıyla, bunlara dayanan Melchert ve Karamustafa gibi araştırmacıların ortaya koydukları sonuçlarla desteklenebilir. Bu perspektif döneme en yakın tasavvuf kaynakları ile tasavvuf dışı kaynaklardan hareketle incelenecektir.Çalışmada düşünce ve kültür ağırlıklı olarak mukayeseli tarihî metot, yer yer temel terimlerin analizleri ve mukayeseli metin analizlerine başvurulacaktır. Mukayeseli tarihî metodun coğrafyalardaki mâneviyat akımlarının tarihî ve coğrafî çerçevesini çizmeye, tasavvuf kaynaklarına dayalı mukayeseli terim analizlerinin kullanılan temel terimlerin mâneviyat akımları içerisinde anlaşılma biçimlerini çözümlemeye katkı sağlaması beklenmektedir.Araştırmada ulaşılan sonuçlar arasında şunlar yer almaktadır: Hicrî ikinci/milâdî sekizinci yüzyılda mâneviyat akımları fakr adı altında toplanmaktadır ve ahlâk ve mâneviyat akımlarına isim olarak fakr teriminin bir süre daha sürdürüldüğü anlaşılan bölgelerden biri Şam’dır. Hicrî üçüncü/milâdî dokuzuncu yüzyılda, Bağdat öne çıkmış ve bu merkezde gelişen sûfîlik önce fakr akımını kendi potası içerisinde eritmiş, daha sonra da Horasan melâmet akımıyla kaynaşmıştır.Çalışma sözü edilen dönemdeki mâneviyat akımlarının temel niteliklerini ilk temsilcilerinin dilinden ortaya koyması yönüyle, sonraki araştırmalar için bir hareket noktası sunabilir. Ulaşılan sonuçlar sözü geçen merkezlerdeki mâneviyat akımlarının sûfîlik içerisinde erimeden önceki temel niteliklerinin ortaya konulmasına dair çalışmalara başlangıç oluşturabilir, ortaya çıkacak perspektif eş zamanlı ve art zamanlı olarak genişletilebilir. Sözü edilen akımların sonraki dönemlerdeki yansımalarından başka müstakil araştırmalara öncülük yapabilir.