Hitit İlahiyat Dergisi (Jun 2023)

Meşşāī Gelenekten İsmailîliğe Sudûr Teorisi: Ebū Naṣr el-Fārābī ve Ḥamīdu’d-Dīn el-Kirmānī Bağlamında Bir Değerlendirme

  • Muzaffer Tan,
  • Eyüp Şahin

DOI
https://doi.org/10.14395/hid.1252001
Journal volume & issue
Vol. 22, no. 1
pp. 199 – 228

Abstract

Read online

Yaratmanın mahiyetine dair ileri sürülen pek çok teorinin temel amacı, Tanrı-evren arasındaki ilişkiyi açıklamaya yöneliktir. Aristoteles (öl. M.Ö. 322) ile birlikte geliştirilen kozmolojinin Batlamyus (öl. 168) tarafından yapılan ilavelere dayanan modele göre, Tanrı ile evren arasındaki ilişki, yaratmaya dayalı değil, bilakis Tanrı’nın evrene sınırlı bir etkisiyledir. Plotinus (öl. 270) ile birlikte bu kez, her şeyin Tanrı’dan sudûr (emanation) ettiğine dair, eski referansları dikkate alsa da temelde radikal bir biçimde ondan ayrışan yeni bir modele geçilmiştir. Oluşun (yaratmanın) sudûr şeklinde Bir’den taşması sonucu meydana geldiğini savunan Plotinus en başından beri bilinen kozmolojinin sınırları içerisinde kalarak varlıkların oluşunun da, zorunlu olarak Birden çıktığını düşündü. Plotinus teorisini, Tanrı veya Bir’den sudûr eden ve akıl olarak adlandırdığı kategorileri, Aristoteles ve Batlamyus kozmolojileri ile de birleştirerek, her birinin Ay üstü âlemde bir küreye (sphere) tekabül ettiği var sayımına dayandırdı. Fārābī’nin (öl. 339/950) bir taraftan sudûr nazariyesini metafiziğinin en önemli bileşenlerinden biri yapmışken, diğer taraftan kozmik düzenin zirvesinde bulunan el-Evveli, Plotinus’un Bir’i (tō hen) veya Proklos (öl. 485)’un İlk’inin (tō proton) aksine, varlığın ve düşüncenin ötesinde tasarlaması, teorinin gelişimi açısından son derece önemlidir. Onun düşüncesinde bir taraftan, el-Evvelden ikinciye doğru ve böylece on birinci akla kadar devam eden sudûr gerçekleşirken, diğer taraftan on birinciden onuncuya doğru ve böylece İlk’e kadar devam eden bir akletme süreci gerçekleşmektedir. Bu çift kutuplu anlayışta sudûr süreci aşağıya doğru iken, akletme süreci yukarıya doğru gerçekleşmektedir. Her ne kadar Fārābī el-Medīnetu’l-Fāḍile’de açıkça dile getirmese de ikinci varlığın İlk’ten sudûr etmesi Tanrı’nın kendi zâtını akletmesi ile aynı anda, ezelî bir formda ve zorunlu olarak vuku bulmaktadır. Öte yandan Fārābī’nin sudûr teorisi, Plotinus tarafından ortaya konan Bir, Akıl ve Nefs’ten oluşan üç hipostaz anlayışından ayrışmaktadır. İslam felsefe geleneğinin Fārābī sonrasında İsmailî bir düşünür olan Ebū Yaʻḳūb es-Sicistānī (öl. 393/1003) bir taraftan -makalede bu etkinin Fārābī kanalıyla olduğu varsayılarak- Yeni Eflatuncu fikirlerin bazı unsurlarına sahip olurken, diğer taraftan Kur’an kaynaklı yaratma fikrinin de göz ardı edilmemesi gerektiğini düşünmüştür. Birin aşkınlığı ve hiyerarşiye dayalı fikirleri İslam öğretisiyle oldukça uyumlu bir görüntü arz ederken, onun sudûr sistemi ayrıca, İsmailî teolojinin şiddetle reddettiği, tabiat ve yaratılanlarda Tanrı’nın bir tür katılımını daima kabul etmiştir. Bu nedenle, Sicistānī özü itibariyle Plotinus’un üç hipostazını muhafaza eden, Tanrı’yı gerçekliğin dışında konumlandıran ve böylece onu sadece yaratma işlevi ile sınırlayan bir sudûr anlayışı ortaya koymaktadır. Hamīdu’d-Dīn el-Kirmānī’nin (öl. 411/1020) sistemi ise genel olarak sudûrcu olmakla birlikte, ilk varlığın (Küllî Akl) ortaya çıkışında Fārābī’den farklılaşır. Buna göre Küllî Akıl Tanrı tarafından yoktan (ibdāʿ) yaratılmıştır. Bu noktada İsmailî seleflerine bağlı kalmayı tercih eder. Bunun dışında Kirmānī terminolojik bakımdan Fārābī’den farklı kavramlar kullanmış olsa da onun sudûr sistemine bağlı kalır. Bu makale, sudûr teorisinin Plotinusçu formülasyonunun Fārābī yorumu üzerinden İsmailî bir düşünür olan Kirmānī ile paralellikler ve ayrımlar bakımından bir karşılaştırma yapmayı amaçlamaktadır.

Keywords