Hitit İlahiyat Dergisi (Dec 2021)

İslâm-Osmanlı ve Modern Türk Hukuku'nda Sulh Sözleşmesi ve Alternatif Uyuşmazlık Çözüm Yollarına Mukayeseli Bir Bakış

  • Ahmet Akman

DOI
https://doi.org/10.14395/hid.953936
Journal volume & issue
Vol. 20, no. 2
pp. 1029 – 1056

Abstract

Read online

Sulh sözleşmesi, kişiler arasında ihtilafların çözümünde dava yoluna nispetle farklı bir yaklaşımı ifade eder. Dava süreci içerisinde sulhun gerçekleşmesi bir yargılama hukuku sorunudur. Yargılama dışında da tarafların sulh sözleşmesi yapması mümkün ve bu halde bir maddi hukuk konusunu oluşturur. İslâm hukukunda sulhun izlerini naslarda görmek mümkündür. Sulhun daha hayırlı olduğu ayetinden ihtilafların çözüm yöntemi olarak sulhun öncelendiği anlaşılmaktadır. Hz. Ömer, “Tarafları sulha yönlendirin, çünkü davaların mahkeme kararıyla hükme bağlanması onlar arasında düşmanlık meydana getirir.” demek suretiyle sulhun önemine işaret etmiştir. Sulh sözleşmesi, bir hukuki anlaşmazlığı gidermek için tarafların hak ve davadan bir bedel karşılığında vazgeçmesidir. Mecelle’de tarafların iradeleriyle meydana gelen bir sözleşme olarak düzenlenmiştir. Hukuka bağlı bir devlette yargı ve mahkemelerin varlığı temel bir husustur. Ancak yargı süreçleri bazen taraflara yorucu bir süreç yaşatır. Bu sebeple tarihi süreç boyunca hâkim ve bölgenin ileri gelenleri ile kişinin yakınları, tarafları sulha davet etmişlerdir. Sulhun yaygın oluşu kadı sicillerindeki kayıtlardan anlaşılmaktadır. Özellikle alış veriş, ticaret, aile hukuku ihtilaflarında ve kişi hukukunu ilgilendiren ceza ve haksız fiil davalarında çokça sulha başvurulmuştur.Sulh sözleşmesi kendisine benzeyen bazı hukuki işlemlerle karıştırılabilir. Ancak bunlardan birçok bakımdan farklı özellikleri vardır. Bu çerçevede ibra, feragat, tahkimden bahsedilebilir. Sulh sözleşmesi konu ve bedel bakımından kendisine en çok benzeyen sözleşme hükümlerine tâbidir. Bunlar duruma göre; satış, kira, sarf, âriyet ve hibe olmaktadır. Sulh sözleşmesinin konusu mal, menfaat yahut hak olabilir. Bunların belirli ve sulh yapanın mülkiyetinde olmasının yanı sıra kul hakkını ilgilendiren bir konuya ilişkin olması da gereklidir. Sulhun konusu ve bedeli itibariyla faize düşmemeyi gerekli kılan şartlara uygun olarak peşin veya vadeli olabilir. Sulha konu olan malın menkul ve gayrimenkul olması yahut zimmetteki bir alacak olması mümkündür. Çoğunlukla borçlar hukuku, ayni haklar, aile ve miras alanındaki ihtilaflar sulh konusu olarak ortaya çıkmaktadır. Yargılama esnasında hâkimin sulha yönlendirmesi mümkündür.Hâkim dışında tarafları sulha yönlendiren ve muslihûn adı verilen kişiler vasıtasıyla çözülmüş birçok uyuşmazlıklar vardır. Bunların bağlayıcılığı için mutlaka hâkim kararı gerekli değildir. Muslihûn gerçekte aracı olmakta ve tarafların müzakerelerine ve iradelerinin oluşmasına önemli katkı vermektedir. Bu hâliyle günümüz pozitif hukukundaki ihtiyari arabuluculuk müessesesine de oldukça yakın durmaktadır. Hâkim sulh yoluyla çözüme elverişli bir durum görür veya davanın taraflar arasındaki husumeti artıracağı kanaatinde olursa sulhe yönlendirir. Mahkeme dışı sulh sözleşmesi, sonuçlarını maddi hukuk bakımından doğurur. Sonrasında ortaya çıkabilecek ihtilafların şahitle ispatı mümkündür. Mahiyetleri itibariyle sulhun üç temel çeşidi vardır. İlki, borcun kabulü ile birlikte yapılan sulh sözleşmesidir. Bu, ikrar üzerine sulh olarak adlandırılır. Diğerinde davalının inkârı söz konusudur. Buna inkâr üzerine yapılan sulh sözleşmesi adı verilir. Sonuncusu ise borçlunun sükûtu üzerine gerçekleştirilen sulh sözleşmesidir.Sulh sözleşmesi ile mevcut hukuki ilişki mahiyet değiştirir. Sulha genel başvuru nedenleri arasında mahkemeye başvurma konusunda ve ulaşımda yaşanan problemler, ayrıca yöresel uzlaşı müdahaleleri de sayılabilir. Ayrıca sulhun daha az masraflı ve esnek olduğu da zikre değer faktörlerdir. Mahkeme içi geçerli bir sulh sözleşmesi artık mahkeme ilâmının icra kabiliyetine sahip olur. Tarafların iradeleriyle olmazsa devletin icra makamları marifetiyle hayata geçer. Sulh bedeli üzerinde istihkak ve ayıptan davalının sorumluluğu vardır. Muhayyerlik ihtiva eden sulh sözleşmeleri buna sahip olan tarafın bu hakkını kullanması ile feshi mümkün hâle gelir. Bu şekilde yapılan sulh gerçekte bağlayıcı olmayan bir sözleşme hüviyetindedir. Sulh konusu ve bedelinin gayrimenkul olması hâlinde sulh sözleşmesi ile birlikte yeni kurulan hukuki durum çerçevesinde ön alım hakkı meydana gelir. Mal üzerine yapılmış sulh sözleşmesi mirasçıları da bağlar. Kira sözleşmelerinde ise bu özellik bulunmaz. Türk hukukunda sulhun yanında, arabuluculuk ve uzlaştırmacılık alternatif çözüm yolları olarak kabul edilmiş ve hukuk düzeninde yerlerini almıştır. Arabuluculuk daha çok özel hukuku ilgilendiren uyuşmazlıklarda bir çözüm yolu olmaktadır.

Keywords