Marife Dini Araştırmalar Dergisi (Jun 2023)

Haberlerin Tearuzu Durumunda Mâlikî Usûlcülerin Benimsedikleri Tercih Kaideleri (Bâcî’nin İhkâmu’l-Fusûl Adlı Eseri Örneği)

  • Furkan Çakır

DOI
https://doi.org/10.33420/marife.1262315
Journal volume & issue
Vol. 23, no. 1
pp. 275 – 294

Abstract

Read online

Hz. Peygamber’in (s.a.v.) sözlerini, fiillerini ve tasdik ettiği hâdiseleri bizlere aktaran ashâbın ardından, bunların Kutlu Elçi’ye (s.a.v.) aidiyetiyle ilgili birtakım tartışmalar ortaya çıkmıştır. Bu tartışmaları ortadan kaldırmaya çalışan İslâm bilginleri bazı prensipler geliştirerek bunlardan hangilerinin hakikatte Resûl-i Ekrem’e (s.a.v.) ait olduğunu tespit etmeye çalışmışlardır. Bunu yaparken haberi epistemolojik açıdan da incelemişlerdir. Ancak aynı seviyede yer aldığı için aralarında hiyerarşik ilişki bulunmayan ve birbiriyle çelişen haberlerin hükmü konusunda farklı görüşler beyan etmişlerdir. Hadisçiler bu konudaki düşüncelerini ihtilâfu’l-hadîs, muhtelif’ul-hadîs ve müşkilü’l-hadîs adını verdikleri müstakil bir literatür altında incelerken; fıkıhçılar daha çok usûl eserlerinde tearuz, muaraza, mumânea ve teâdül gibi başlıkları altında konuya dair görüşlerini zikretmişlerdir. İmam Şafiî (ö. 204/820), tearuz ve ihtilaf kavramlarına sıkça yer vermesi, el-Ümm adlı eserinin son bölümünü ihtilâfü’l-hadîs konusuna hasretmesi ve er-Risâle’de bu ilmin esaslarını belirlemesiyle bu literatürün kurucusu kabul edilebilir. Bilindiği üzere kaleme alınan eserler dönemin ilmî, sosyal ve siyasî atmosferinden vareste kalamazlar. Bu doğrultuda ilgili literatürün karşıt fikirlere yönelik reddiyelere dönüşmesinin İbn Kuteybe’nin (ö. 276/889) eliyle gerçekleştiğini söylemek mümkündür. Nitekim İbn Kuteybe pek çoğu Mu‘tezile’nin eleştirilerine konu olan hadisler arasında çelişki olmadığını göstermek üzere Te’vîl’ü Muhtelifi’l-Hadîs isimli eseri kaleme almıştır. Bu bağlamda ilgili literatür birbiriyle tearuz ettiği zannedilen rivayetler arasındaki çelişkiyi ortadan kaldıran bir ilim dalı olmasının yanında, karşıt fikirlerin birbiriyle mücadelesinin bir ürünü olarak da karşımıza çıkmaktadır.Bu çalışmada Mâlikî mezhebinin ilk sistematik usûl müelliflerinden Bâcî’nin (ö. 474/1081) tearuz ve tercih kaideleri örnek metinler üzerinden tetkik edilmiştir. Mâlikî düşüncenin ehl-i hadis ile ehl-i rey arasında daha çok rey ekolüne yakınlık gösterdiğine ve fıkıhçıların rivayetlerin senetleriyle meşgul olmadığına yönelik iddialar tearuz ve tercih kriterleri özelinde tartışılmıştır.Bu kapsamda Bâcî’nin tearuzu sadece haberlere hasretmediği ve illet bahsini de içine alan bir kavram olarak anlamlandırdığı tespit edilmiştir. Çalışmamızda illetle ilgili bahislere temas edilmemiş, konu, haber nazariyesi çerçevesinde tetkik edilmiştir. Bâcî’nin zâhiren birbiriyle çelişen haberleri cem‘ etmenin mümkün olmadığı görüşünü savunarak tearuz ve tercihin senet ve metinde ortaya çıkacağını iddia ettiği gözlemlenmiştir. Bu doğrultuda Bâcî senetle ilgili tercih kriterlerinde zabt ve hıfz yönünden daha üstün ve daha çok, olayın içinde, rivayetlerinde çelişki olmayan ve hadis sahasında daha araştırmacı ve düzenli râvilerin rivâyetlerinin tercih edilmesi gerektiği iddia etmiştir. Buna ilave olarak daha meşhur ve yaygın olan, semâyla tahammül edilen, Medine ehlinin ameline uygun, senedi ızdıraptan sâlim olan rivâyetlerin de tercih edilmesi gerektiğini ileri sürmüştür. Ayrıca daha çok hadisçilerin üzerinde durduğu merfûnun mevkufa ve müsnedin mürsele tercih edilmesi meselelerini de senetle ilgili tercih kriterleri altında tetkik etmiştir. Bâcî’nin senetle ilgili tercih kriterlerine metinle ilgili tercih kriterleri kadar önem atfetmesi, fakihlerin rivayetlerin senetleriyle ilgilenmediğine dair galat-ı meşhuru da tashih edeceği için oldukça önemlidir. Bâcî, metinle ilgili tercih kriterlerinde ızdırap ve ihtilaftan sâlim, söylendiği alanda delalet ettiği mantuğa muvafık, tevile ihtiyaç duymayarak müstakil bir anlam ifade eden, tahsis içermeyen, içerdiği hükmün maksadın belirlenmesine yardımcı olan, hükme tesir eden, sebebe bağlı nakledilmeyen, üzerine hüküm bina edilen, farklı ibare ve lafızlarla çeşitli anlamlara gelecek şekilde nakledilen ve sahâbeye yakışmayan davranışlar içeren haberlerin tercih edilmemesi gerektiğini öne sürmüştür. Tüm bunların yanında birbiriyle çelişen haberlerden herhangi birinin tercih edilememesi durumunda, ikisinin de tercih edilebileceğini de iddia etmiştir.Araştırma sonucunda fakihlerin kendine mahsus donanımları ve rivayet malzemesini işleyebilme kabiliyetine sahip olduğu gerçeği yeniden gün yüzüne çıkarılmıştır. Ayrıca tearuz ve tercih literatürünün fakihlerin kendi aralarındaki fikir ayrılıklarının da bir sonucu olarak karşıt fikirlerin birbiriyle mücadelesinin bir ürününe dönüştüğü tespit edilmiştir. Bu bakımdan tearuz ve tercih bahislerinin ilmî açıdan olduğu gibi sosyo-kültürel ve siyasi açıdan da oldukça büyük bir önemi haiz olduğu görülmüştür

Keywords