Sufiyye (Dec 2023)

Siyâset, Melâmet ve Şehâdet Döngüsünde Bir Şeyh: İsmâil Mâşûkî

  • Melek Karacan

DOI
https://doi.org/10.46231/sufiyye.1382963
Journal volume & issue
no. 15
pp. 139 – 168

Abstract

Read online

Bayrâmî-Melâmî kutbu kabul edilen ve Pîr Ali Aksarâyî’nin oğlu olan İsmâil Mâşûkî XVI. yüzyıl Osmanlı coğrafyasının yetiştirdiği önemli sûfîlerden biridir. 1508 senesinde Aksaray’da doğan şeyh, ömrünü aşk-ı ilâhîye adamasından ötürü “Mâşûkî”, babasının şeyh olması hasebiyle “Çelebi”, irşâd faaliyetine çok genç yaşta başladığı için de “Oğlan Şeyh” olarak anılmaktadır. İrşad için gittiği İstanbul’da büyük camilerde irad ettiği tesirli ve ateşli vaazlarla halkı kendine meftun bırakan Mâşûkî, kısa bir zaman içinde daha çok çiftçi ve köylülere hitap eden bir taşra tarîkatını entelektüel bir şehir tarîkatı seviyesine yükseltecek kadar taraftar toplamıştır. Ancak cezbe, muhabbet ve vahdet-i vücûd ağırlıklı söylemleri, ilmî ve siyâsî otoritelerin dikkatini ve gazabını celb edince, Şeyhülislâm Çivizâde’nin fetvasıyla mülhid ve zındık ilan edilip, katline hükmedilmiş ve h. 945/ 1539 yılında da on iki mürîdiyle birlikte At Meydanı’nda idam edilmiştir. Mâşûkî’nin idamına gerekçe oluşturan suçlamaların ne olduğuna dair elimizde yalnızca yapılan muhâkemenin 20 Zilhicce 945 tarihli zabıt metni bulunmaktadır. Bu metinde Mâşûkî’nin de hâzır bulunduğu celsede şahitlerin beyanına göre kaydedilmiş ithamlar yer almaktadır. Ancak mecliste bulunmasına rağmen şeyhin bu ithâmlara kabul cihetinden mi yoksa itiraz cihetinden mi yaklaştığına dair ise hiçbir kayda rastlanmamaktadır. Dolayısıyla Mâşûkî aleyhinde süregelen ilhâd ve zendeka iddialarının sıhhatine en azından bu belge özelinde ulaşmak imkânsız görünmektedir. Bu sebeple araştırma sorularımızdan ikisine karşılık gelen Mâşûkî’nin “nasıl anlaşıldığı” ve “âkıbetinin ne olduğu” meselesinin iç yüzünü kavrayabilmek için dönemin dînî, siyâsî ve sosyal arkaplanına inmek, Osmanlı resmî ideolojisine bakmak bu noktada önem kazanmaktadır. Araştırmanın son sorusu olan Mâşûkî’nin gerçekte ne dediğini ise Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki bir mecmûada bulunan Mâşûkî’ye ait mesnevî ve gazellerde bulmaktayız. Onun nasıl anlaşıldığından ziyade gerçekte ne dediğini ortaya çıkarmak bakımından önemli bir kaynak olan bu manzumlar dikkate alındığında Mâşûkî’nin söyleminden, tasavvufî düşüncenin temel unsurlarından olan vahdet-i vücûd düşüncesinin tekrarından başka bir mânânın çıkmadığı fark edilmektedir. Bu çalışma Mâşûkî’nin ne dediği, nasıl anlaşıldığı ve akıbetinin ne olduğuna dair üç soruyu ters kurguyla cevaplandırmaya matuftur.

Keywords