Hitit İlahiyat Dergisi (Dec 2022)

Dinsel Bağlamıyla İbn Hazm’ın Mantık Felsefesi

  • Muhammet Nasih Ece

DOI
https://doi.org/10.14395/hid.1151091
Journal volume & issue
Vol. 21, no. 2
pp. 1239 – 1264

Abstract

Read online

Aristoteles mantığı, Arapçaya tercüme edildikten sonra, İslam dünyasında filozofların katkılarıyla kayda değer bir konuma sahip oldu. Filozofların aksine, İslam bilimleriyle ilgilenenlerce uzun bir süre yabancı unsur olarak göz ardı edildi. İslam bilimleriyle ilgilenenler içinde mantığa yönelik ilk ciddi farkındalığın, Endülüslü düşünür İbn Hazm’dan geldiği söylenebilir. O, Aristoteles mantığını tüm bilgilerin kendisiyle sistem kazandığı bir yöntem olarak gördü. Ancak kendisine gelen süreçte mantığa yaklaşım biçimlerini çeşitli nedenlerle yetersiz ve kusurlu buldu. İbn Hazm’ın problemli gördüğü mantığın bu formu, din âlimlerinin ve halkın istifade edebileceği bir durumda değildi. O, bu nedenle herkesin anlayabileceği bir din diliyle ve fıkhî örneklerle Aristoteles mantığını yeniden yazmaya çalıştı. Bu anlamda onun çabası, mantık adına yeni şeyler ortaya koymak şeklinde olmayıp, Aristoteles’in mantığını dinî bilincin yakınlık hissettiği bir tarz ve örneklemle sunmak olmuştur. Bu çalışmada, onun mantık bilimine dair düşünceleri incelenmekte ve değerlendirmektedir. Öncelikle, mantık felsefesi başlığı altında onun mantık bilimine dair genel yaklaşımı serimlenmiştir. Bu çerçevede İbn Hazm, İslam filozoflarının mantık metinlerinden yararlansa da doğrudan Aristoteles metinleri üzerinden mantığı düşünmeye çalışmaktadır. Bu doğrultuda İbn Hazm, Aristoteles gibi mantığı tamamen bir yöntem bilim olarak düşünmektedir. Bu nedenle mantığın başka bilimlere fayda sağlamaktan başka bir işlevi de bulunmamaktadır. Mantığın amacı, insanı hatadan koruyarak, bilgilerinin kanıtlayıcı olmasını sağlamaktır. İbn Hazm’ın mantık anlayışında en dikkat çekici hususların başında, mantığın dinî bilimler için de gerekli bir yöntem olduğunu kanıtlamaya çalışması gelmektedir. Bunun için de o, öncelikle dinsel bir çatışmanın olmadığını, aksine her türden bilgi gibi İslami bilimler için de mantığın çok gerekli olduğunu izah etmeye çalışmaktadır. Her bilim adamı gibi dinî bilimlerle ilgilenenler de mantığı bilmek zorundadır. Aksi durumda İslam âlimlerinin, Kur’an’ı ve Peygamber’in sözlerini doğru bir şekilde anlamaları mümkün olmayacaktır. Bu nedenle İslam’ın iki temel kaynağından hüküm çıkaran âlimlerin, mantık bilgisine sahip olmadan, verecekleri fetvalara da güvenilmez. Mantık hakkında bu şekilde düşünen İbn Hazm, böylelikle mantığa dinsel bir meşruiyet sağlayarak ona toplumsal bir yer açmış olmaktadır. Fikirsel düzeyde dinsel meşruiyet ile birlikte, mantığın sunumunda dindar kesimin aşina olduğu bir dil de inşa edilmektedir. Din dili olarak ifade ettiğimiz bu yaklaşım, mantık biliminin ilke, kavram ve yöntemleriyle dinî meselelerin çözülmesi, sunumu ve örneklendirilmesi şeklinde kendini göstermektedir. Bu çerçevede özellikle fıkhî örneklere başvurulması dikkat çekicidir. İbn Hazm’ın çok yoğun olarak kullandığı dinî örnek ve problemlerden bir kısmı bu çalışmada ele alınarak değerlendirmeye tabi tutulmaktadır. Bunlar; bölme mantığı, önerme türlerinin örnekleri, modalitelerin dinî karşılıkları, imkânsızlık teorisi, konu birliği şartı, kıyas şekilleri ve atıf safsatası şeklinde temel konularla incelenmektedir. Varlıkların bölümlenmesinde, maddi dünyada bulunmayan, ama inanılan cin, melek ve cennetteki hizmetçiler gibi varlıklar da hesaba katılmaktadır. Önermenin olumlu, olumsuz, şartlı, ayrık gibi türlerinin örnekleri dinî konulardan seçilmektedir. Zorunlu, mümkün, imkânsız modalitelerine karşılık, dinî mükellefiyetler olan farz, mubah ve haram verilerek, bir çeşit dinî modaliteler oluşturulmaktadır. İmkânsızlık teorisinin türleri oluşturulurken Peygamberlerin mucizeleri ve Allah’ın zatı hesaba katılarak bir tasnif ve açıklama biçimi geliştirilmektedir. İki önerme arasındaki çelişkinin şartlarından birisi de konu birliğinin olmasıdır. İbn Hazm, bu mantıksal kuralın göz ardı edilmesinden dolayı, Mutezile ve Ehl-i Sünnet arasında meydana gelen çatışmayı mantıksal çözümlemeye tabi tutmaktadır. Kıyasın şekil ve modları tamamen fıkhî örneklerden de sunulmaktadır. Müteşabih meselesinde “atıf” harfinin mantıksal boyutuna dair bilgi yetersizliğinden dolayı birçok âlimin hataya düştüğü sonucuna varılmaktadır. Böylelikle İbn Hazm, bu düşüncelerle, mantık bilimine hem dinsel açıdan bir meşruiyet zeminini inşa eder hem de mantığın dinî bilimler için ne kadar işlevsel olduğunu göstermeye çalışmaktadır.

Keywords