Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi (Jun 2021)

Allah-Kul İlişkisi Bağlamında Yüce Allah’ın Kulu Zikri

  • Sami Kılınçlı

DOI
https://doi.org/10.35415/sirnakifd.869486
Journal volume & issue
no. 26
pp. 286 – 311

Abstract

Read online

Kur’an’da pek çok konu anlatılmakla birlikte en temel meselelerden biri de Allah-kul ilişkisidir. Kur’an’da insanın farklı ibadet ve salih amellerle Allah Teâlâ ile sıcak, canlı ve samimi ile bir ilişki kurduğu anlatılmaktadır. Allah ile ilişkide özel bir yeri olan zikir pek çok âyette emredilmekte ve her an zikir halinde olanlar övülmektedir. Kur’an’da kulun Allah’ı zikri anlatıldığı gibi el-Bakara Sûresi 152 ve el-Ankebût Sûresi 45. âyetlerde Allah’ın kulu zikrinden bahsedilmektedir. Kur’an tefsir ekollerince farklı şekillerde tefsir ve te’vil edilmiştir. Bu ekollerden biri de işârî te’vil anlayışıdır. Bu usûle bağlı müfessirler kalbe, ibadetlere ve nefis tezkiyesine dair anlatılanları seyr-i sülûk çerçevesinde tecrübe ettiklerini, bu tecrübenin bilgide derinleşme meydana getirdiğini, bu şekilde daha derûnî bilgilere ulaştıklarını, tefsirlerinde klasik bilgilerin yanı sıra bu bilgileri de dikkate aldıklarını kaydetmektedirler. Bu açıklamalara karşılık sûfî te’villerin sıhhati ve bağlayıcılığı gibi hususlar tarih boyunca tartışılmış, işârî yorumların kabul edilmesi için bazı kriterler oluşturulmuştur. Allah’ın kulunu zikri konusu müfessirlerin tefsir metotlarına ve temel konulardaki algı farklılıklarına göre farklı yorumlara sahne olmuştur. el-Bakara Sûresi 152. âyetteki “Siz beni zikredin ki ben de sizi zikredeyim” cümlesindeki Allah’ın kulunu zikri İbn Abbas (öl. 68/687-88), Kuşeyrî (öl. 465/1072), Kurtubî (öl. 671/1273), Elmalılı (1872-1942) ve Seyyid Kutup (1906-1966) gibi müfessirlerce âyetin mantukuna ve hadislerde anlatılan bilgilere uygun şekilde Allah’ın zâkir kulunu zikrettiği şeklinde açıklanmıştır. Aynı ifade Hasan-ı Basrî (öl. 110/728), Taberî (öl. 310/923), Vâhidî (öl. 468/1076) ve İbn Âşûr (1879-1973) gibi müfessirler tarafından tenzih temelli Allah tasavvurunun da etkisiyle Allah’ın kulunu sevap, rahmet ve mağfiretle zikri olarak açıklanmıştır. Bu yorumun Allah’ın kulunu zikrinin anlam dairesine girmekle birlikte âyet ve hadislerde anlatılan asıl bilgiyi gölgelediği, Allah ile kulu arasındaki sıcak ve canlı ilişkiyi mesafeli ve soğuk bir hale geldiği konusunda da ihtilafın bulunduğu; İbn Abbas, Hasan-ı Basrî, Mukâtil (öl. 150/767), Taberî, Sülemî (öl. 412/1022), Kuşeyrî, İbn Kesîr (öl. 774/1373) ve Bikâî (öl. 885/1480) gibi müfessirlerin Allah’ın kulunu zikri olarak açıkladıkları görülmektedir. Aynı ifadeyi Ferrâ (öl. 207/822), Zemahşerî, Begavî (öl.516/1122), Râzî, İbn Âşûr, (1883-1971), Merâgî (öl. 1883-1952) ve Mevdûdî (1903-1979) gibi âlimler kulun Allah’ı zikri şekilde açıklamıştır. Âyet dikkatli bir şekilde ele alındığında âyette namazın önemi ve insanı kötülüklerden arındırdığı anlatıldıktan sonra “وَلَذِكْرُ اللّٰهِ اَكْبَرُۜ” buyrularak kulun namaz ve ibadeti ile Allah’ın kulu zikri arasında bir kıyaslama yapıldığı, Allah Teâlâ’nın “Ey kullarım! Sizin namaz kılıp ibadet etmeniz önemli olmakla birlikte asıl kendi katımda sizi zikretmem daha değerlidir” buyurduğu görülmektedir. Ancak bağlama yeterince dikkat edilmemesi, kelâmî algıların etkisi ve modern dönemde bazı tefsirlerde etkisi görülen akılcılık ve tasavvufi yaklaşımlara eleştiri gibi hususların âyetin asıl anlamının görülmesini engellediği, dolayısıyla âyet ve hadislerde anlatılan ve ulaşılması gerekli hedef olan gösterilen sıcak ve canlı Allah kul ilişkisinin eksik anlaşılmasına sebep olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca sıhhat ve bağlayıcılığı konusunda tartışmaların bulunduğu işârî yorumların naslarda anlatılan bilgilerle aynı doğrultuda olduğu ve konuya dair derinlikli bilgiler ihtiva ettiği de görülmektedir.

Keywords