Cumhuriyet İlahiyat Dergisi (Jun 2019)
Sahabe Şiirlerinde Medine’ye Hicret
Abstract
Allah Resûlü (s.a.v.), haksızlıkların ve çarpık inanç biçimlerinin hüküm sürdüğü Mekke ortamında dünyaya gelir ve kırk yaşına bastığında Yüce Allah tarafından peygamberlikle görevlendirilir. İslâm’ın açıktan tebliğ edilmesi yolunda Yüce Allah tarafından ilâhî buyruk gelince Allah Resûlü, Mekke halkını alenen İslâm’a davet etmeye başlar. Ne var ki ataların inancından vazgeçmek müşriklere ağır geldiğinden İslâm daveti putperestler arasında kabul görmez. Müşrikler, İslâm davasından vaz geçilmesi için Allah Resûlü’ne ve inananlara çeşitli baskılar uygularlar. Müslümanlara uygulanan baskılar tahammül sınırını aşınca Yüce Allah tarafından önce Habeşistan’a ardından Medine’ye hicret için izin verilir. Böylece sahabeden bazıları aralıklarla önce Habeşistan’a ardından Medine’ye hicret ederler. Günümüze ulaşan kaynaklarda sahabe şairler, Medine’ye hicret sırasında yaşanan hadiseleri ve hadiseler karşısında hissettikleri duygu yoğunluğunu beyitlere yansıtmaktadırlar. İlgili şiirlerde sahabe şairler, daha çok Allah Resûlü tarafından Medine’ye hicret edilmesi yolunda yapılan tavsiyeye uymuş olmalarıyla övünmekte ve Medine’de İslâm Dini’nin güçleneceğini umduklarına işaret etmektedirler. İlgili şiirler şiir tekniği açısından Câhiliye dönemindeki uzun şiir geleneğinin aksine maktalar halindedir ve hadiseler karşısında anlık duyguları beyitlere yansıtmaya ağırlık vermektedir. Özet: İslâm’ın açıktan tebliğ edilmesi yolunda vahiy gelince Allah Resûlü Mekke halkını alenen İslâm’a davet eder. Ne var ki ata mirası çarpık inançları bırakmak putperestlere ağır geldiğinden putperestler Allah Resûlü’ne ve inanlara baskı uygulamaya koyulurlar. Putperestler tarafından uygulanan baskılar tahammül sınırını aşınca Allah Resûlü önce geçici süreyle Habeşistan’a hicret edilmesi yolunda sahabeye tavsiyede bulunur. Himayeye muhtaç bazı Müslümanlar Allah Resûlü’nün tavsiyesine uyarlar ve Habeşistan’a hicret ederler. Bu sırada Allah Resûlü amcası Ebû Tâlib’in himayesi altındadır. Ebû Tâlib’in vefatının ardından Allah Resûlü’ne baskılar gün geçtikçe artar. Dahası Allah Resûlü’ne komplo kurarak ortadan kaldırılması için putperestler tarafından plân dahi yapılır. Mekke’de İslâm’ı tebliğ edemeyeceğini anlayan Allah Resûlü, davasını anlatmak amacıyla Tâif’e gider. Ne var ki Allah Resûlü, Tâif’de sert tepkiyle karşılaşır ve Mekke’ye geri dönmek zorunda kalır. Bu sırada Medine halkı, bir yandan Yahudilerle diğer taraftan kendi aralarında uzun yıllar yaşanan savaşlar ve istikrarsızlıklar sebebiyle dağınıklıklarını giderecek bir lider arayışı içerisindedirler. Allah Resûlü Hac mevsiminde Mekke’ye gelen Medineli gruplara da İslâm Dini’ni arz eder. Allah Resûlü’nün aralarındaki dağınıklıkları giderecek özelliklere de sahip olduğunu sezinleyen Medineliler, Akabe denilen bölgede sırasıyla I. Akabe ve II. Akabe adıyla bilinen anlaşmalarla Allah Resûlü’ne biat ederler. Böylece Medine kenti hicret yolcularını karşılamaya ve İslâm Dini’nin güç kazanarak dünyaya açılacağı bir üs bölgesi halini almaya hazır hale gelir. Yüce Allah tarafından önce sahabeye sonra da Allah Resûlü’ne Medine’ye hicret izni verilir ve Allah Resûlü’nün Medine’ye hicret etmesiyle birlikte İslâm tarihinde yeni bir çığır açılır. Medine’ye hicret hadisesi İslâm Dini’nin erken dönemine tekabül ettiğinden günümüze ulaşan kaynaklarda sahabenin Medine’ye hicretini yansıtan şiir metinleri sayıca azdır. Ulaşılabilen kaynaklarda yer alan ilgili metinlerden üçü Ebû Ahmed b. Cahş’a, dördüncüsü Buceyd b. ‘İmrân el-Huzâ‘î’ye ve sonuncusu kimliği meçhul bir şaire ait olmak üzere toplam beş maktadan ibarettir. Hicretle bağlantısı bulunması sebebiyle Mekkeli müşrik şair ‘Utbe b. Rabî‘a’ya ait bir dizeye de konu içerisinde yer verilmiştir. İlgili şiir metinlerinde sahabe şairlerin Medine’ye hicret edilmesi yolunda Allah Resûlü tarafından yapılan tavsiyeye uymuş olmaları sebebiyle övündükleri ve hicret hareketinin ilk anlarından itibaren meydana gelen gelişmeler karşısında yaşadıkları duygu yoğunluğunu dizelere yansıtmaya çalıştıkları görülmektedir. İslâm davetinin güçlenmesi amacıyla Medine’ye hicret etmede kararlı olan şair Ebû Ahmed, hak yolda yürümenin verdiği öz güveni dizelere yansıtmaktadır. Ebû Ahmed, Medine’ye hicret edeceğine dair Allah Resûlü’ne söz vermiştir ve sözüne sadıktır. Ebû Ahmed, eşi Ümmü Ahmed’in Medine’ye hicret etmeleri durumunda müşrikler tarafından kendilerine zarar verilebileceği yolundaki endişelerini gidermeye çalışmakta ve bâtıl karşısında hakkın güçlenmesi amacıyla Medine’ye hicret ettiklerine vurgu yapmaktadır. Kuşkusuz Ümmü Ahmed’in bu bağlamdaki endişeleri Mekke’de Müslümanlara uygulanan yıldırma, baskı ve işkence politikalarının boyutları hakkında ipuçları vermektedir. Ebû Ahmed ve beraberindekiler Allah Resûlü’nün tavsiyeleri doğrultusunda Medine’ye hicret ettiklerinden Yüce Allah tarafından beklentilerinin karşılanacağına olan inancı tamdır. Bu bakımdan şair doğup büyüdüğü ve iç dünyasını süsleyen hatıraların şekil aldığı Mekke ortamından ayrılmaması için kendisine telkinde bulunan kadın erkek nice dostun tavsiyelerine kulak asmamaktadır. Şair Câhiliye ruhu yerine İslâm kardeşliğinin önemine de işaret etmektedir. Nitekim şair kabile asabiyeti sebebiyle geçmişte yaşanan düşmanlıkların sona erdirilmesi için çağrıda bulunmuş ve etrafındaki kimseleri çağrıya uymaları yolunda ikna etmiştir. Bu bakımdan şair, Allah için hicret edenleri bekleyen nimetlere aile bireylerinin de kavuşacak olmaları sebebiyle huzur içerisindedir. Şaire göre küfrü yeğleyen ve Müslümanlara karşı cephe alan müşrikler Allah’ın gazabını hak etmişlerdir. Müslümanlarla kan bağları olsa bile küfrü yeğleyen ve Müslümanlara karşı cephe alan müşrikler hüsrandadırlar. Şair diğer şiir metninde de yine Medine’ye hicret edeceklerine dair Allah Resûlü’ne verdikleri sözü yerine getirmiş olmaları sebebiyle mensubu bulunduğu Ğanm ailesiyle övünmektedir. Şaire göre Ğanm ailesi Allah Resûlü’ne özde bağlıdırlar. Nitekim bir zamanlar Mekke’yi mesken edinen ve yaşamlarını Mekke’de idame ettiren Ğanm ailesi yaşadıkları toprakları Allah için geride bırakmışlar ve İslâm davetinin güçlenmesi amacıyla tekli ve ikişerli gruplar halinde Medine’ye hicret etmişlerdir. Şair Buceyd b. ‘İmrân el-Huzâ‘î de mensubu bulunduğu Ka‘b oğullarında alt kol olan Huzâ‘a kabilesinin Allah Resûlü’nü desteklemesi ve halkından bazı kimselerin Medine’ye hicret etmesi ile dizelerde övünmektedir. Nitekim şaire göre Huzâ‘a kabilesi mensupları Allah Resûlü’nün Medine’ye hicret edilmesi yolunda yapmış olduğu tavsiye üzerine vakit kaybetmeden yola revan olmuşlarıdır. Dahası Mekke’nin fethine götüren sebeplerde kilit rol oynayan Huzâ‘a kabilesi ile Allah Resûlü arasındaki anlaşma sebebiyle Mekke fethedilmiş ve Mekke semalarından şirk bulutları ilelebet temizlenmiştir. Huzâ‘a kabilesi, takdire şayan tutumları sebebiyle Allah Resûlü’nün güç kazanmasına ve bir zamanlar Allah Resûlü’nü Mekke’den çıkmaya zorlayan müşriklere rağmen Mekke’nin fethedilmesine vesile olmuşlardır. Kimliği belirsiz şaire ait dizelerde ise İslâm’ın en sıkıntılı ilk dönemlerinde baskılara maruz kalan, Allah için yurtlarını geride bırakarak Habeşistan’a veya Medine’ye hicret eden ve cennetle müjdelenen sekiz sahabe ismine yer verildiği görülmektedir. Kimliği belirsiz şaire göre hiç kimse yaptığı güzel eylemler sebebiyle dizlerde yer alan sekiz kişinin mertebesine ulaşması imkân dâhilinde değildir. Son şiir metninde ise şair Ebû Ahmed’in Medine’ye hicret ederken geride bıraktığı evinin Ebû Süfyân tarafından el konulması ve satılması karşısında duyduğu hoşnutsuzluğa yer verdiği görülmektedir. Dizelerde şair, Ebû Süfyân tarafından evine haksız yere el konulmasını avcı tarafından ele geçirilen kumrunun kaçmaması için avuç içerisinde sıkı sıkıya tutulmasına benzetmekte ve ölüm ötesi hayatta Ebû Süfyân’dan hakkını alacağına vurgu yapmaktadır. Medine’ye hicret izleri taşıyan şiir metinleri İslâm Dini’nin ruhuna uygun düşecek lafızlar bir kenara bırakıldığında şiir tekniği açısından Câhiliye dönemi şiir maktalarının devamı niteliğindedir. Nitekim şairler yaşadıkları duygu yoğunluğunu uzun soluklu şiirler yerine kısa maktalarda dizelere yansıtmaya çalışmaktadırlar. Yine şairler yaşadıkları duygu yoğunluğunu dinleyicinin algısına yaklaştırmak amacıyla Câhiliye şiirinde sıkça kullanılan istiare, mecaz ve teşbih gibi sanat türleri kullanmaktadırlar. Şairler söz konusu maktaları Câhiliye şiirinde sıkça rastlanan tavîl, mutekârib, basit ve kâmil şiir vezinleri üzerine inşa etmektedirler. Sahabe şairlere ait günümüze ulaşan şiirler hicret sırasında yaşanan olaylara ışık tutması bakımından tarihi birer vesika konumundadır. Yine söz konusu şiirler, Câhiliye dönemi’nden İslâm dönemi’ne geçiş aşamasında eski Arap şiirinin durumu hakkında fikir edinme bağlamında önem arz etmektedir.
Keywords