İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi (Jun 2024)

Şehit Kavramının Kapsamına Dair Bir Tartışma: Muhyiddîn el-Acemî’nin Risâle fî Bâbi’ş-şehîd min Şerhi’l-Vikāye’si, Hüsâm Çelebi’nin Cevâb-ı Hüsâm Çelebi fî Bâbi’ş-şehîd’i ve Risâle fî Bâbi’ş-şehîd İsimli Müellifi Meçhul Bir Eser (Tahkik ve Muhteva Tanıtımı)

  • Emine Nurefşan Dinç

DOI
https://doi.org/10.59777/ihad.1363200
Journal volume & issue
no. 43
pp. 211 – 268

Abstract

Read online

Burhâneddin el-Mergīnânî (ö. 593/1197) tarafından yazılmış olan Hidâye, Hanefî fıkhının temel kaynaklarındandır. Eser yazıldığı dönemden itibaren büyük bir ilgiyle karşılaşmış, asırlarca medreselerde ders kitabı olarak okutulmuş ve üzerine birçok çalışma kaleme alınmıştır. Hanefî fıkhının dört temel metninden biri olan Vikāyetü’r-rivâye bu çalışmalardandır ve Burhânüşşerîa el-Mahbûbî (ö. 730/1329-30) tarafından Hidâye’den ihtisarla telif edilmiştir. Bu eser üzerine de Sadrüşşerîa Ubeydullah el-Mahbûbî (ö. 747/1346) tarafından bir şerh çalışması yapılmış, birçok mesele derinlemesine tahlil edilerek tenkide tabi tutulmuştur. Bu meselelerden biri de şehit kavramının tanımına dairdir. Tanımın kapsamı hakkında detaylı mütalaalar yapılmıştır. Mantık ilminde geniş bir şekilde ele alınmış olan tanım konusuna fıkıh ilminde de büyük önem verilmiştir. Tanımların “efrâdını câmî ağyârını mânî” olacak şekilde yapılması esas kabul edilmiş, tanımlanan kavramın kapsamının tam olarak tespit edilebilmesi için tanımda geçen her bir kaydın dikkatle seçilmesi gerektiği bir ilke olarak benimsenmiştir. Zira fıkıhtaki kavramların kapsamlarının tespiti dünyevî ahkâmın uygulanması açısından önem arz etmektedir. Bu bakımdan Sadrüşşerîa, müşrikler, isyancılar ve yol kesiciler tarafından öldürücü olmayan aletle katledilen kimseleri dışarıda bıraktığı gerekçesiyle Hidâye ve Vikāye’deki “şehit” tanımlarında geçen bazı kayıtlara itiraz etmiştir. Bu şekilde katledilen kimseleri de kapsamına alacak şekilde şehit kavramı için yeni bir tanım ortaya koymuştur. Ayrıca şehirde öldürücü olmayan bir aletle katledilenlerin şehit kapsamına girip giremeyeceği meselesini Hidâye ile Burhâneddin İbn Mâze (ö. 616/1219) tarafından yazılmış olan ez-Zahîratu’l-Burhâniyye’nin ibarelerini karşılaştırarak ele almıştır.Osmanlı döneminde Muhyiddîn Muhammed b. Ali el-Edirnevî el-Acemî, Hüsâmüddîn Hüseyin b. Abdurrahmân (ö. 926/1520) ile bu âlimlerle aynı ya da yakın dönemde yaşamış olmakla birlikte ismi tespit edilemeyen bir müellif de bu konuya dair birer risale yazarak tartışmaya dâhil olmuşlardır. IX. ve X. (XV ve XVI.) asırda yaşamış olan Muhyiddîn el-Acemî, Sahn-ı Seman’da müderrislik ve Edirne’de kadılık yapmıştır. Muhyiddîn el-Acemî, Risâle fî Bâbi’ş-şehîd min Şerhi’l-Vikāye isimli eserinde Mergīnânî’nin tanımı ile Sadrüşşerîa’nın itirazlarını tahlil ve tenkide tabi tutarak tercihini delilleriyle ortaya koymuştur. Muhyiddîn el-Acemî’nin bu eseri de aynı dönemde yaşamış olup kendisi gibi Sahn-ı Semân medreselerinde müderris, Edirne ve Bursa’da kadı olarak görev yapmış bulunan Hüsâm Çelebi tarafından yazılan Cevâb-ı Hüsâm Çelebi fî Bâbi’ş-şehîd’de tenkide tabi tutulmuştur. İsmi tespit edilemeyen diğer Osmanlı âlimi de Muhyiddin el-Acemî ile Hüsâm Çelebi’nin risalelerini değerlendirmek üzere Risâle fî Bâbi’ş-şehîd‘i kaleme almıştır.Bu çalışma ile mahtût olan her üç risalenin de tahkikli neşirleri ile muhteva tanıtımları gerçekleştirilmiştir. Yazma Eser Kütüphanelerinde Risâle fî Bâbi’ş-şehîd min Şerhi’l-Vikāye’nin yedi, Cevâb-ı Hüsâm Çelebi’nin üç, Risâle fî Babi’ş-şehîd’in ise tek nüshası tespit edilmiştir. Risâle fî Bâbi’ş-şehîd min Şerhi’l-Vikāye’nin beş, Cevâb-ı Hüsâm Çelebi’nin ise üç nüshası esas alınarak tahkikli neşirleri yapılmıştır. Tahkikte İslâm Araştırmaları Merkezi’nin Tahkikli Neşir Kılavuzu’nda yer alan ilkeler uygulanmıştır. Başka nüshası tespit edilemediği için Risâle fî Babi’ş-şehîd’in sadece neşri gerçekleştirilmiştir.Çalışma üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde Muhyiddin el-Acemî ile Hüsâm Çelebi’nin hayatları ve eserleri hakkında bilgi verilmiştir. İkinci bölüm risalelerin nüshaları ile tahkikte izlenen yönteme dair malumatı ihtiva etmektedir. Üçüncü bölümde ise risaleler ile kaynakları arasındaki irtibat ve eserler arasında cereyan etmiş olan tartışmalar ele alınmıştır. Bu bölümde eserler ile kaynakları arasındaki irtibat ortaya konulurken Osmanlı ilim geleneği ile şerh ve hâşiye çalışmalarının işlevleri hakkında genel bilgi verilmiştir. Eserlerdeki tartışmalar konunun Hidâye’deki akışına uygun olarak mütalaa edilmiş ve değerlendirilmiştir. Arapça olarak kaleme alınmış üç risalenin tahkikli neşirleri ise son bölümdedir. Bu kısımda ilk olarak Risâle fî Bâbi’ş-şehîd min Şerhi’l-Vikāye, sonrasında Cevâb-ı Hüsâm Çelebi’nin tahkikli neşirlerine yer verilmiştir. Risâle fî Bâbi’ş-şehîd’in metni ise üçüncü sıradadır.