ULUM (Aug 2019)

Şīʿa’da Metin Tenkidi (Doktora Tezi)

  • Peyman Ünügür

Journal volume & issue
Vol. 2, no. 1
pp. 203 – 208

Abstract

Read online

Hicrî II. asrın sonlarında imamların sözlerinin aṣl adı verilen küçük hadis mecmualarına kaydedilmesi ile başlayan ve günümüze kadar yaklaşık on iki asır boyunca devam eden Şīʿī/İmâmî hadis faaliyetleri sonucunda oldukça geniş ve kendine has bir literatür teşekkül etmiştir. Şīʿī hadis anlayışının kendine has özelliklerinden biri, rivayetlerin kabul ya da reddinde kullanılan temel yöntemlerden biri olan isnad tenkidinin, hicrî yedinci asır gibi oldukça geç bir dönemde daha sistemli bir şekilde uygulanmaya başlanması ve ancak bu asırdan sonra rivayetlerin değerlendirilmesinde merkezî bir konum kazanmış olmasıdır. Diğer bir ifadeyle, Şīʿī hadis tarihinin uzun bir döneminde, rivayetlerin değerlendirilmesinde râvîler ve senede dair hususlardan daha ziyade metne dair kıstaslar belirleyici olmuştur. Metne dair kriterlerin belirleyici rolü Şīʿa hadis tarihi boyunca çeşitli düzeylerde devam etmiş, son bir asırlık süreçte de en etkin konumuna ulaşmıştır. Rivayetlerin metnine dair kıstasların rivayetlerin değerlendirilmesindeki belirleyiciliği ve bu alanda kapsamlı bir çalışma yapılmamış olması, “Şīʿa’da Metin Tenkidi”konusunu araştırmaya değer kılmaktadır. Ayrıca nihaî aşamada İslâmî gelenekte metin tenkidinin tam olarak ne ifade ettiğinin anlaşılabilmesi ve ortaya konabilmesinin yolu, birçok meselede olduğu gibi, konuyu sadece Ehlu’s-Sunne merkezli değil bütün mezhep/ekolleri kuşatıcı bir yaklaşımla ele almaktan geçmektedir. Bu bağlamda Şīʿa’da Metin Tenkidi (Doktora tezi, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Temel İslam Bilimleri, Ankara, Türkiye, 2017) adlı tezimizde Şīʿī hadis tarihi boyunca metin tenkidi bağlamında ortaya çıkan farklı yaklaşım ve uygulamalar incelenmiştir. İsnâaşeriyye/İmâmiyye’nin kendi içerisindeki sistematik gelişimini tamamlamasından önceki dönemde özellikle hicrî II. ve III. asırlardaki belirsizlikler, Ali taraftarlığını esas alan ġulātgruplarının ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Bu gruplar zamanla görüşlerini yaymak ve taraftar toplamak için, fikirleri doğrultusunda uydurdukları ve Şīʿī imamlara nispet ettikleri rivayetleri işlevsel bir araç olarak kullanmışlardır. Bu tür rivayetlerin Şīʿa içerisinde yaygınlık kazanmaya başlaması, aşırı fikirlere karşı bir refleksin oluşumunu da beraberinde getirmiştir. Tezin birinci bölümünde, III. hicrî asırda yaşayan Şīʿī kelamcıların ġulātkaynaklı rivayetlere yönelik tenkitleri ve erken dönem Aḫbārīliğinin temsilcisi olan Kum Ekolü alimleri tarafından ġuluviçerikli rivayetlerin ayıklanması bağlamında atılan adımlar, İsnâaşeriyye’nin bir ekol olarak ortaya koyduğu ilk metin tenkidi uygulamaları olarak incelenmiştir. Hicrî III. asırda yaşayan ve ilk Şīʿī kelamcılar arasında kabul edilen el-Faḍl b. Şāẕān (ö. 260/873-4) ve İbn Ḳıbbe (ö. 319/931) gibi ulemanın metin tenkidi kapsamında değerlendirilebilecek kayda değer bir eleştirel yaklaşım sergiledikleri anlaşılmaktadır. Bu bağlamda onlar Şīʿī itikadına atfedilen birtakım yanlış kabullerin ġālīiçerikli rivayetlerden kaynaklandığını savunmuş ve bunları eleştirmişlerdir. Kum Ekolünün ġulāta karşı tavizsiz tutumu, Şīʿa tarafından ġuluviçerikli rivayetlerin ayıklanmış olmasının ve el-Kutubu’l-Erbaʿa’da bu tarz rivayetlerin yer almamasının dayanağı olarak sunulmaktadır. Gerçekten de Kum Ekolü alimlerinin aşırı fikirlerin uç noktasını temsil eden “Allah’tan başkasına ulûhiyet atfı” gibi konulardaki rivayetlere karşı muhtevayı esas alan bir ayıklama yöntemi kullanmış oldukları anlaşılmaktadır. Zira ġulātın bu uç görüşleri rivayet formunda Şīʿī kaynaklarda yer almamaktadır. Bu durum muhtevaya dayalı bir yaklaşımın varlığını gösterse de metoda dair herhangi bir verinin bulunmaması sebebiyle, metin tenkidi kriterlerini ya da tenkidin keyfiyetini tespit etmek mümkün değildir. Ayrıca bu çabalar ile ġālīiçerikli rivayetlerin tamamen ayıklanarak temel hadis kaynaklarına dahil olmasının önüne geçildiği de iddia edilemez. Zira imâmet meselesine sıra geldiğinde ġuluviçerikli rivayetlere yönelik muhteva tenkidi aynı titizlikle sürdürülememiştir. Bu durum imâmet anlayışının Şīʿa’yı Şīʿa yapan en temel unsur olmasıyla ilişkilidir. Bunun bir sonucu olarak Şīʿa’nın imâmet konusundaki ġuluviçerikli rivayetlere karşı objektif bir tutum sergilemesi güçleşmiş ve imamların üstünlükleri ile ilgili konulardaki ġuluviçerikli rivayetler –büyük ölçüde- muhteva tenkidinin kapsamı dışında kalmıştır. İkinci bölümde hicrî V. asır ile XI. asır arasındaki süreçte etkin olan Bağdat, Hille ve Cebel-i Âmil (Lübnan) Uṣūlī ekollerinin metin tenkidine dair yaklaşım ve uygulamaları ele alınmıştır. Bunlardan birincisi olan Bağdat Ekolü’nün en önemli temsilcileri Şeyh el-Mufīd (ö. 413/1022), Şerif el-Murtaḍā (ö. 436/1044) ve Ebū Cafer eṭ-Ṭūsī’dir (ö. 460/1067). Söz konusu alimlerin eserlerinden yola çıkılarak, Bağdat Ekolü’nün etkin olduğu dönemde metne dair hususların, rivayetlerin değerlendirilmesinde, kabul ya da reddinde temel belirleyici faktör olduğu ortaya konmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda söz konusu Uṣūlī alimlerce kullanılan kilit kavram ‘ḳarīne’dir. Buna göre haber-i vahidler, Kur’an’a, Sünnet’e, akla, icma’ya ve amelî şöhrete uygunluk ḳarīnelerinden biri veya birkaçına sahip oldukları ölçüde muteberdir. Mezkur kıstaslara muhalif olan rivayetlerin ise reddedileceği en azından teorik olarak ortaya konmuştur. Diğer yandan, Bağdat dönemi alimlerince senedin rolünün tamamen bir kenara bırakıldığı söylenemez. Bilhassa eṭ-Ṭūsī tarafından, ihtilaf halindeki rivayetlerin tercihinde isnadın ön plana çıkarıldığı müşahede edilmektedir. Kanaatimizce Uṣūlī alimlerin metin tenkidini merkeze almalarında, rivayetlerin naklediliş keyfiyeti dolayısıyla senedleri noktasında ciddi endişelere sahip olmaları etkili olmuştur.Hicrî VII. asırda Hille Ekolünün yükselişe geçmesi ile birlikte artan isnad vurgusu, metne dair ḳarīnelerin işlevini azaltmıştır. İsnada yönelik vurgunun artmasında kanaatimizce en etkili faktör, Buveyhîler’in hicrî V. asrın ikinci yarısındaki yıkılışından itibaren Şīʿa’nın Sünnîliği benimseyen iktidarların hakimiyetinde varlığını sürdürmüş olmasıdır. Buveyhîler sonrası, ilmî faaliyetlerinde bir duraklama dönemine giren Şīʿa’nın, aynı süreçte ilmî faaliyetlerinde oldukça üretken bir durumda olan Sünnî anlayıştan etkilenmemiş olması düşünülemez. Dolayısıyla erken dönemlerden itibaren isnad merkezli bir yol izleyen Sünnî hadis usulü anlayışına benzer şekilde, Hille Ekolü ile birlikte Şīʿī hadis usulünde de isnad, merkezî bir konum kazanmıştır. Hille Ekolü ile başlayan isnad merkezli Uṣūlīliğin, Cebel-i Âmil Ekolü alimlerinden bilhassa eş-Şehīdu’s̱-S̱ānī (ö. 965-6/1559) ile birlikte altın çağını yaşadığı anlaşılmaktadır. Bu durum eş-Şehīdu’s̱-S̱ānī’nin hadislerin değerlendirilmesinde benimsediği farklı tutumdan kaynaklanmaktadır. Zira Hille Ekolü’nde isnadın rolü artsa da metin hala önemli bir kıstastır. Şīʿa’nın ilk hadis usulü eserini telif eden eş-Şehīdu’s̱-S̱ānī ise metnin, bir rivayetin değerlendirilmesi, kabul ya da reddindeki rolünü neredeyse tamamen reddetmiştir. Kanaatimizce rivayetlere yönelik temel iki tenkit yönteminden biri olan metin tenkidinin büyük ölçüde işlevsiz hale gelmesi, hicrî XI. asırda yükselme eğiliminde olan ve rivayetlerin herhangi bir şekilde tenkidine karşı çıkan Sistematik Aḫbārīliğin bu yükselişine ivme kazandırmıştır. Üçüncü bölüm, Şīʿa içerisinde ortaya çıkan çağdaş metin tenkidi faaliyetlerine ayrılmıştır. Uṣūlī anlayışın bir yandan klasik çizgisinde yoluna devam ettiği son asırda, çeşitli tarihsel ve sosyolojik faktörlerin etkisiyle metin tenkidi anlayışında kayda değer gelişmeler yaşanmıştır. Bu dönemdeki metin tenkidi faaliyetleri kapsamında, erken dönemlerde bilhassa ġulāttarafından uydurulan ve kaynaklara giren mevḍūʿrivayetler tespit edilmeye ve ayıklanmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda ilk Mevḍūʿāteserlerinin telif edilmiş olması kayda değerdir. Özellikle Hāşim Maʿrūf el-Ḥasenī’nin el-Mevḍūʿāt’ında uydurma rivayetlerin ortaya konulmasında, metin tenkidinin temel yöntem olduğu görülmektedir. Ancak son bir asırlık süreçte bu noktada atılan adımların, Şīʿa içerisinde genel bir kabule mazhar olduğunu söylemek mümkün gözükmemektedir.Üç bölümde ulaştığımız sonuçlar, metin tenkidinin Şīʿī hadis tarihinin hemen her döneminde rivayetlerin kabul ya da reddinde kendisine başvurulan bir değerlendirme yöntemi olduğunu göstermektedir. Ekollerin metin tenkidinin önemine yaptıkları vurgu ve onu bir metod olarak ne ölçüde kullandıkları ise farklılık arz etmektedir. İsnad merkezli Uṣūlīliğin ve Sistematik Aḫbārīliğin hakim olduğu dönemlerde dahi, fıkhî rivayetler bağlamında etkisini kaybetmesine rağmen itikâdî içerikli rivayetlere yönelik metin tenkidi devam etmiştir.

Keywords