Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi (Jun 2023)

Osmanlı Taşrasında Yetim Olmak: Nevşehir Örneği (1874-1926)

  • Murat Öntuğ,
  • Serkan Erdoğan

DOI
https://doi.org/10.35415/sirnakifd.1258010
Journal volume & issue
no. 30
pp. 360 – 384

Abstract

Read online

Kâinatı yaratan ve idare eden Yüce Allah, yeryüzünün düzen ve dirliğini korumak, kollamak ve muhafaza etmek için “sünnetullah” doktrinin gereği insanoğlunu; Âdem ve Havvâ’dan yaratmıştır. Bu yaratılışın başlangıcı olduğu gibi sonu da vardır, bu da namütenahi olmayan ecel, yani ölümdür. Ebedi ve ezeli olmayan ölümün ise ne zaman, nerede ve nasıl olacağını başta Peygamberler olmak üzere Allah’tan başka kimse bilemez ve bilemeyecektir. Ölümlerden geriye, hayata tutunmak için baba ve ana desteğini kaybeden yetim ve öksüzler kalmaktadır. İslâm dinînin yüce öğütleri, bu husus üzerinde durmakta, hayatın her alanında sosyal dayanışma ve yardımlaşma üzerine sıklıkla vurgu yapmakta ve buna özen göstermektedir. Kur’ān ve Sünnet ile yetimin yaşam alanı içerisinde sahip olduğu veya olmadığı haklarının korunması ve kollanmasını titizlikle konu edinmiş, faziletli ve erdemli bir yaşam sürmesi için birtakım şartlar ve esaslar çıkarılmıştır. Böylelikle yetimin korunması, barınması, kefâleti ve malının ihsan üzere değerlendirilmesi hedeflenmiştir. Kur’an'da on iki sûrede, toplam yirmi üç yerde yetimin hakkının gasp edilmemesi ve ona zulmedilmemesi gerektiği belirtilmiştir. Dünyaya kimsesiz olarak gelen İslâm Peygamberi, yetim hak ve hukukunun muhafaza edilmesi hususunda insanlığın fıtratında var olan insani duygulara seslenerek önleyici, rağbet edici emir ve yasaklar getirmiştir. Bu yasak ve teşvikler Osmanlı’da devam etmiş ve yetimler, reşit olana kadar vasî gözetimi ve hayırseverlerin ve devlet kurumlarının desteği ile maddî-manevî korunmuştur. Nitekim Osmanlı toplumunda birçok vakıf, yetimhâne ve bilumûm kurumlar yetimlere dönük çok çeşitli hizmetler sunmuş; hatta zaman içerisinde yetim çocukların sayılarının artması ile onlara yönelik müstakil müesseseler tesis edilmiştir. İşbu müesseseler yetim çocukların sağlıklı bir şekilde yetiştirilmesi, topluma faydalı birer fert haline getirilmesi ve ihtiyaçlarının karşılanması adına önemli bir görev üstlenmiştir. Osmanlı tarihinde genel olarak “Eytâm Sandıkları” olarak adlandırılan bu kurumlar yetimlerin haklarını da korumuş ve modern manada bir “fon” gibi hareket ederek onların atalarından kalan menkul ve gayrimenkul emtialarını muhafaza etmiştir. Buna kanıt olarak da bu ayet gösterilmiştir: “Evlilik çağına gelinceye kadar yetimleri (gözetip) deneyin, eğer onlarda akılca bir olgunlaşma görürseniz hemen mallarını kendilerine verin”. Ayette söz konusu "evlilik çağı" lafzından ergenlik çağının gerekliği açıkça görülmüş ve yetimin mental ve fiziksel olarak rüştünü ispat etmesi istenmiştir. Her ne kadar İslâmî bir bağlamla ilişkilendirilmiş ve şeriatla doğrudan bir bağları haizmiş gibi gözükse de işbu kurumlar yalnızca Müslüman yetimler ile ilgilenmemiş; aynı zamanda, “Allah’ın Müslüman Devletlere Emaneti” olarak kabul edilen, semavi dinlere mensup yetimler de bu kurumlardan fazlasıyla istifade etmiştir. Bu bağlamda, işbu çalışmanın konusunu oluşturan Nevşehir Kazâsı da sahip olduğu bu özellik hasebiyle seçilmiş; bölgede bulunan Hristiyan yetim sayısının fazlalığı mezkûr müessesenin kapsamını daha iyi anlamak adına farklı bir perspektif sunmuştur. Ezcümle, Osmanlı yetimlerini esas alan bu çalışmada, Nevşehir Kazâsına ait, 1874-1926 yıllarını kapsayan mahkeme kayıtları ve vilâyet salnâmeleri incelenerek Eytâm Sandığı kurumunun yetimler üzerindeki etkisi ve onların haklarının korunmasındaki rolü hem bölgesel olarak hem de Çanakkale ve Eskişehir-Sivrihisar gibi taşra bölgeleriyle karşılaştırılarak umûmî manada irdelenmeye çalışılmıştır.

Keywords