Eskiyeni (Sep 2020)

Bakara Sûresi 183-185. Âyetler Çerçevesinde Ramazan ve Orucun İşârî Yorumu

  • Adnan Arslan

DOI
https://doi.org/10.37697/eskiyeni.720019
Journal volume & issue
no. 42
pp. 1007 – 1027

Abstract

Read online

İslam’ın şiârı/sembolü olan ibadetlerden birisi de kuşkusuz Ramazan orucudur. Rama-zan orucunun farziyetini bildiren Bakara sûresi 183/184/185. âyetleri, müfessirler tarafından genel olarak İslam hukuku disiplini çerçevesinde tefsir edilmiş, söz konusu ibadetin fıkhî şartları hadisler eşliğinde belirlenmeye çalışılmıştır. Ahkâm âyeti olarak kabul edilen oruç âyetleri, lügavi/fıkhî açıdan tefsir edildiği gibi tefsir literatüründe işârî tefsir olarak bilinen ekol mensubu müfessirler tarafından da batınî yorumlara tabi tutulmuştur. İşârî tefsirler, âyetlerin lafzî/literal anlamlarından başka hafî/gizli manalara da işaretler taşıdığı düşüncesinden hareketle ortaya çıkmıştır. Bu tefsirlerde Ramazan, oruç, hilalin görülmesi, hastalık ve sefer gibi oruç âyetlerinin ele aldığı konular sûfî eğilimli müfessirler tarafından ilgi çekici bir şekilde tefsir edilmiştir. Bu çalışmada işârî tefsir ekolünün öne çıkan müfessirlerinin söz konusu âyetleri nasıl yorumladıkları incelenmiştir. Benzer yorumlar tefsirlerde tekerrür ettiğinden dolayı daha ziyade özgün bulduğumuz izahlar seçilmiştir. Bu yorumlara göre Ramazan insa-nın ömrüne, hilalin görülmesi Zât-ı ilâhî’nin rü’yetine, hastalık ve sefer hali ise sûfînin seyr-ü sülûku boyunca başına gelen hallere birer işarettir. Fıkıh ilmince belirlenen şeylerden uzak durma anlamındaki bir orucun “avamın orucu” olduğunu ifade edilmiş, havâs denilen kimselerin orucu ise sadece yeme/içme değil tüm yasaklanan şeylerden uzak durmak olduğu üzerinde durulmuştur. Birçok işârî tefsirde tekrarlanan bu yorum-lara göre dilin orucu; yalan, fuhşiyat ve gıybetten uzak durmaktır. Gözün orucu ise gaflet ve şüphe halinde görmemektir. Kulağın orucu ise nehyedilen şeylere karşı kulağı tıkamaktır. Nefsin orucu geleceğe dair ümitleri, hırs ve şehveti dizginlemektir. Kalbin de orucu vardır. Onun orucu dünyanın ziynet ve sevgisine karşı yüz çevirmek-tir. Ruhunki ise ahiretin lezzet ve nimetlerine talip olmamaktır. Sırrın orucu Allah’ın gayrısının vücudunu görmek ve onlara bir vücut vermekten imtina etmesidir. Âyetin zahir manalarının ötesinde derûnî anlamlar taşıyabileceği düşüncesinden hareketle tasavvuf terminolojisine tekabül edecek yorumlamalar yapılmıştır. Hatta oruç tutmamaya bir mazeret olarak belirtilen hastalık ve sefer durumları işârî tefsir-lerde kendilerine karşılık bulmuştur. Bu yorumlara göre kişi, manevi yolculuğunda zaman zaman sekteye ve fütura kapılabilir; şevkini kaybedip beşeriyet muktezası gevşekliklere düşebilir. Hakikat peşinde taharride bulunurken kimi zaman uğradığı makamların ağırlığından yorulup acizlik gösterebilir. Bu takdirde ona düşen, inayet imdadına yetişinceye kadar duçar olduğu fütur haleti karşısında sabır göstermesi ve yolculuğunda bir müddet istirahate çekilmesidir. Kalbi selamete erdiği ve maruz kaldığı marazi haller zeval bulduğunda geçmişte eda edemediği yahut geri kaldığı yolculuğuna sâlik devam edebilir; geçmişin telafisini yapabilir. Müfessirin yapmış olduğu bu yorum aslında sadece tasavvuf erbabı için değil tüm mü’minler açısından da istikamet verici-dir denilebilir. Zira kâmil bir Müslüman olma yolculuğu son nefese kadar devam ede-cek engebeli bir seferdir. Yükseliş ve alçalışlarla, manevi hastalık ve acizliklerle çevrili hakikat yolculuğu elbette tekdüze değildir. O halde yukarıda işaret edildiği gibi mü’min şevk ve zevk üzere ferahlı olduğu vakitlerde nafilelerle meşgul olup fırsatı değerlen-dirmeli, hakikat denizinde küreklere var gücüyle asılmalıdır. Lakin tam aksine, fütur ve manevi hastalıklara maruz kaldığında da yese kapılmamalı, inayet yardımına yeti-şip şifa buluncaya kadar farzlara kanaat etmelidir.

Keywords