ULUM (Jul 2021)

İslam Hukuk Ekollerinin Mina'da Gecelemenin Hükmüne İlişkin Görüşlerin Analitik Bir Değerlendirmesi

  • Yaşar Yiğit

Journal volume & issue
Vol. 4, no. 1
pp. 213 – 229

Abstract

Read online

Tarihsel sürece bakıldığında hemen her din ya da inancın kendine özgü şekil ve şartları muhtevi bir hac şekli olduğu görülür. İslam dininde ise hac; gerekli şartları ve yeterlilikleri taşıyan Müslümanların yerine getirmekle yükümlü olduğu farz bir ibadettir. Hac, gerek birey gerekse İslam toplumları açısından nice hikmet ve güzelliği bünyesinde barındıran bir ibadet biçimidir. İçerisinde dinî, sosyal, kültürel, siyasi ve ekonomik aktiviteleri muhtevi yıllık bir Müslüman/İslam buluşması niteliğindedir. Diğer taraftan hangi açıdan bakılırsa bakılsın hac ibadeti muayyen zamanda, mahdut mekanlarda eda edildiğinden zamansal ve mekânsal tayin ve tahditler nedeniyle edasında doğal olarak türlü zorluk ve meşakkatleri barındıran bir ibadet biçimi olarak dikkat çekmektedir. Neticede bir seferi, muayyen bir zamanı, mahdut bir mekânı iktiza eden hac ibadeti, imkânlar hangi düzeyde olursa olsun sonuçta meşakkat ve zorluktan azade değildir. Mina’da gecelemenin zamanı; Arafat vakfesi öncesinde terviye günü ve Müzdelife vakfesinden sonra bayramın 2, 3 ve 4. günlerinin gecelerinin Mina’da geçirilmesini kapsamaktadır. İslam hukukçuları terviye günü (zilhicce 8) Mina’da gecelemenin sünnet olduğu konusunda görüş birliği içindedir. Buna karşılık fukaha teşrik günlerinin gecelerinde Mina’da gecelemenin hükmü konusunda farklı görüşlere sahiptirler. Şu kadar var ki meşhur İslam hukuk ekollerinin hac ibadeti bağlamında hükmü farklılık gösterse de teşrik günlerinde Mina’da gecelemenin sünnet, müstehap veya vacip olduğu şeklinde bir görüşe sahip olduklarını görüyoruz. İbadetlerin genel manada taabbudi oluşu, onların amaçsal kazanımlarının tahakkukunun aranmasının göz ardı edilmesini gerektirmez. Makâsıd ve amaçlardan uzak bir şekilde sadece ibadeti bazı norm ve mekânlara hapsetmek, İslam’ın ibadetleri emrediş gerekçesine ve gerçekleştirmek istediği amaçlara aykırıdır. Sembolik birçok menâsiki mündemiç hac ibadetinin gereği kapsamında değerlendirilemeyecek hususları tenkîh ve tefrik ibadetin sağlıklı bir zemine oturmasına hem katkı sağlayacak hem de beraberinde söz konusu meşakkat ve zorluğu, risk ve tehlikeyi bertaraf imkânı olacaktır. Dolayısıyla hac ibadetine ilişkin ayetler ve Hz. Peygamber’in teşri nitelikli uygulama ve sözleri haccın ifasında belirleyicidir. Bu zemine oturmayan bir inanç veya eylem ibadet niteliği taşımaz. Ancak Hz. Peygamber’in her söz ve eylemi de âmir bir hüküm olarak telakki edilemez. Hz. Peygamber açıkça bir beyanda bulunmamış veya uygulamasını ibadetin bir parçası olarak ifade etmemiş ise, onun ibadetin ifası bağlamında uğradığı, dinlendiği, yol olarak belirlediği bir mekânı, bir zamanı ibadet anlayışıyla dinî bir hükme bağlamak isabetli değildir. Buradan hareketle Hz. Peygamber’in Arafat öncesi terviye gününün gecesi ve Arafat sonrası teşrik günlerinde Mina’da gecelemesini dinî bağlamda değerlendirebiliriz.

Keywords