Hitit İlahiyat Dergisi (Jun 2024)

Tabiî İlimlerin Arapça Sesbilim Geleneğine Etkisi: Cühdü'l-mukill Örneği

  • Nazife Nihal İnce

DOI
https://doi.org/10.14395/hid.1415613
Journal volume & issue
Vol. 23, no. 1
pp. 520 – 537

Abstract

Read online

Bu çalışmada Arapça sesbilim geleneğinin tabiî ilimlerden etkilenmesi bir geç dönem tecvit kitabı olan Cühdü'l-mukill özelinde araştırılmıştır. Sesbilim, konuşma seslerini dilbilim konusu olarak inceleyen alandır. Konuşma sesleri belirli bir dilin teamüllerini yansıtması bakımından dil ilimlerinin; fiziki tabiatı bakımından ise tabiî ilimlerin konusu olabilmektedir. Seslerin bu yönü göz önüne alındığında, iki alanın birbirini etkilemesi mümkün görünmektedir. Bu doğrultuda, araştırmamızda geçmişe dönük varsayılan bu etki doküman analizi yöntemiyle incelenmiştir. Tabiiyyât müktesebatının Arapça sesbilim geleneğine etkisi; ses olgusuna ilişkin tasavvurda veya kavramlarda kendini göstereceğinden söz konusu iki husus araştırmanın odağını teşkil etmiştir. Cühdü'l-mukill öncesi tabiiyyât kaynakları ile sesbilim geleneğinin kaynaklarında yer alan konuşma seslerine ilişkin bahisler ise çalışmanın evrenini oluşturmaktadır. Ses tasavvuruna ilişkin yorum ve kavramlardan oluşan araştırma verileri, disiplin geleneğindeki yeri dikkate alınarak değerlendirilmiştir. Araştırma verilerinin değerlendirilmesine zemin olan iki hususa da temas edilmiştir, bunlar: Arapça sesbilim geleneği ve tecvit ilminin içeriğidir. Arapça Sesbilim alanı, tarihte müstakil bir disiplin olarak ortaya çıkmamıştır ancak oldukça gelişmiş bir müktesebatı olan ve birden fazla disiplinin kesiştiği bir gelenek meydana getirmiştir. Arapça sesbilim geleneğini omuzlayan başlıca disiplinlerden biri tecvit ilmidir. Tecvit konularının tamamına yakını konuşma sesleri ve bu seslerin niteliklerini irdeleyen bahislerdir. Tilavet icrasıyla yakından ilgili olması hasebiyle de konuşma seslerini ele alışı uygulamaya dönük olmuştur ve bu nedenle tabiî ilimlerden etkilenme olasılığı daha yüksektir. Bir tecvit eseri olan Cühdü’l-mukill, tecvit literatüründe birtakım yenilikler üretmiş bir eserdir. Yeniliklerin bir kısmının ses tasavvuruna ilişkin olması onu tabiiyyâtın etkisini araştırmaya elverişli bir örnek yapmıştır. Nitekim Cühdü’l-mukill, tabiiyyât konusunu ele alan eserlerden olan Şerhu’l-mevâkif’’i referansları arasına almış, dahası bazı ses olaylarını açıklama konusunda doğrudan etkilenmiştir. Eserin genelindeki etkilenme durumunu araştırmak ve örtük etkilenmeleri ortaya çıkarmak üzere iki noktaya odaklanılmıştır. Bunalar ses tasavvurunu yansıtan yorumlar ve kullanılan kavramlardır. Ses tasavvuruyla bağlantılı hususların başında ses üretim süreleri gelmektedir. Diğer tecvit eserlerinden farklı olarak Cühdü’l-mukill’de ses üretim süreleri derecelendirilmiştir. Eserde yer verilen ses dereceleri çok açık bir şekilde tabiiyyâttan transfer edilmiştir. Buna mukabil tabiiyyâtın başlıca ses tasnifi olan ünlü-ünsüz ayrımı ve bu ayrımın sonuçları Cühdü’l-mukill’de net değildir. Şu var ki ünlü-ünsüz ayrımı konusunda tabiiyyâtın etkisi kelimelere dökülmemiş olsa da kavramların kullanılmasında hissedilmektedir. Tecvit literatüründen miras alınan ve tabiiyyâtın etkisiyle ortaya çıktığı düşünülen ses-nefes ayrımı da Cühdü’l-mukill’de açıkça kullanılmaktadır. Özetle ses olgusuna ilişkin tasavvurları yansıtan ses üretim süresinin tartışmasız olarak tabiiyyâttan transfer edildiği, ünlü-ünsüz ve ses-nefes ayrımında ise tabiiyyât etkisinin örtük veya dolaylı olduğu görülmüştür. Eserde tabiiyyâttın etkisi ses niteliklerini ifade eden terimlerde de görülmektedir. Bu terimlerin başında ânî-zamânî ikilisi gelmektedir. Ses üretim süresiyle ilgili olan bu iki terimin kullanıldığı ilk tecvit eseridir Cühdü’l-mukill. Eserde söz konusu terimler sadece transfer edilmemiş aynı zamanda tecvit müktesebatındaki şiddet-rihvet ikilisiyle de uzlaştırılmıştır. Ünlü-ünsüz ayrımını açıkça göremediğimiz eserde uzun ünlülerden vâv ve yâ seslerinin isimlendirilmesinde titiz davranıldığı dikkat çekmektedir. Eserde bu iki ses, itinayla, vâv-ı meddiyye ve yâ-ı meddiyye terimleriyle ifade edilmiştir. Öyle anlaşılıyor ki yazar ünlü-ünsüz ayrımına vakıftır ancak bilinçli bir şekilde tabiiyyâtın kullandığı sâmit-musavvit terimlerinden kaçınmıştır. Neticede uzun ve kısa ünlüleri ünlü olma ortak paydasında birleştiren bir kavram kullanmak yerine kısalara hareke, uzun olanlara ise med sıfatıyla birlikte birleşik bir ad tercih edilmiştir. Çalışmanın en dikkat çekici bulgusu, tabiiyyâtın önemsediği ünlü-ünsüz ayrımı ve bunları ifade eden sâmit-musavvit terimlerinin Cühdü’l-mukill’de kullanılmamış olmasıdır.