Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi (Sep 2023)

Endülüslü Bir Usulcü; İmâm Şâtıbî’nin Tasavvufa ve Bazı Tasavvufî Meselelere Bakışı

  • Ahmet Az

DOI
https://doi.org/10.35415/sirnakifd.1253433
Journal volume & issue
no. 32
pp. 394 – 416

Abstract

Read online

Endülüs’te Hicrî VIII yüzyılda yetişen meşhur âlimlerden biri olan Şâtıbî, genelde fıkıh, fıkıh usulü ve makâsıd teorisi (İslâm hukuk felsefesi) yönüyle tanınsa da o aslında çok yönlü bir âlimdir. Bu büyük mütefekkir, yaşadığı dönemde sonradan ortaya çıkan bozuk dinî telakkilere karşı çıktığı için bidat ehli fırkaların sert tepkisiyle karşılaşmış, hatta bazı zamanlar Ehl-i sünnet karşıtı olmakla dahi suçlanmıştır. Onun, fıkıh usulü ve şeriatın zahiri hükümleri açısından değerlendirmeye aldığı olgulardan birisi de tasavvuf ve kendilerini mutasavvıf olarak tanıtan bazı çevrelerin sözde tasavvufî telakkileridir. Tasavvufun ve tasavvufî düşüncenin İslâm’ın temel dinamikleriyle ve şeriatın istinbât yöntemiyle bağdaşmayan yaklaşımlarını ciddi şekilde eleştiren Şâtıbî, bu tür bozuk anlayışların, sonradan gelen bidat ehli fırkalar tarafından tasavvufa sokuşturulduğunu ifade etmekte ve bunların, şeriat ehlinin maksadını anlamaktan aciz cahiller grubu olduklarını belirterek, bu tür uygulamaları selef-i sâlihin zamanında bulunmayan sonradan uydurulmuş bidatler kategorisinde değerlendirmektedir. Aslında Şâtıbî, tasavvufu bir bütün olarak reddetmemektedir. Onun şiddetle karşı çıktığı husus, şerî bir temele dayanmayan, şerî usullere ters düştüğü halde tasavvuf adı altında keşf ve ilhâma dayandırılan birtakım bâtıni telakki ve uygulamalardır. Bu yüzden fıkıh usulü açısından önemli bir konuma sahip olan el-Muvâfakât ve el-İ’tisâm adlı eserlerinde tasavvufa dair detaylı bilgiler vermekte ve selef tasavvuf anlayışının mahiyeti hakkında ancak tasavvuf klasiklerinde bulabileceğimiz birçok meseleye işaret etmektedir. Ayrıca yaşadığı dönemde ciddi tartışmalara konu olan manevî yolculukta mürşidin gerekliliği mevzusuna da değinen Şâtıbî, dönemin meşhur âlim ve sûfîlerine mektuplar yazarak, gerek talim yönünden gerekse terbiye açısından mürşidin gerekliliği meselesine açıklık getirmiştir. Tasavvufun tanımını yaparken Ebü’l-Kâsım en-Nasrâbâdî’den alıntı yapan Şâtıbî, tasavvufu: “Kitâp ve sünnete iltizâm, bidatleri ve hevâ-i nefsi terk, bu taifenin büyüklerine hürmet, insanları (eksiklik ve kusurlarında) mazur görmek, evrâda devam etmek, ruhsatlara ve tevillere tevessül etmekten uzak olmaktır, şeklinde tanımlar. Şâtıbî, bu tariften yola çıkarak tasavvuf ehlinin, şer-i şerife bağlılıkta ve bidatlerden uzak olma konusunda son derece hassas kimseler olduğunu ifade etmektedir. Bununla birlikte o, sûfilerin ruhsatlarla amel etme konusundaki menfi tutumlarını tenkit etmekte ve bunun, nefsin rahata ve kolaycılığa kaçmasını engellemek için ehl-i tarik tarafından geliştirilen bir metod olduğuna dikkat çekerek, ruhsatları tamamen terk etmenin selefin din anlayışıyla bağdaşmadığını ifade etmektedir. Şer-i şerîfe ittiba noktasında sûfileri mütesâhil olmakla itham edenleri ise Şâtıbî cehaletle suçlamakta ve sünnete mugayir olan her düşünceyi onlara atılmış bir iftira olarak değerlendirmektedir. Tevekkül ve esbâba tevessül konusunda ise Şâtıbî, esbaba tevessülün daha üstün olduğunu savunarak, tevekkülün de aslında bir tür manevî sebep olabileceğini belirtmekte ve esbâba tevessülün mutlak tevekkülden daha üstün olduğunu ifade etmektedir. Gaybî bilgilerle amel, sûfilerin masumiyeti, şeyhleri tazimde aşırıya kaçma cehrî zikir, tevâcüd, semâ ve raks gibi birçok tasavvufî konuya değinen Şatıbî, böylece tasavvuf literatürüne olan vukufîyetini de ortaya koymaktadır. Binaenaleyh, bu çalışmada, bir usulcü ve makâsıd teorisyeni olarak Şâtıbî’nin yaşadığı dönemde tasavvufa ve tasavvufî bazı meselelere yaklaşımı tespit edilecek, böylece o dönemde Endülüs’ün dinî, fikrî ve tasavvufî anlayışına da bir nebze ışık tutulacaktır.

Keywords