Cumhuriyet İlahiyat Dergisi (Dec 2020)

Endülüslü Şair İbn Hânî’nin Şiirlerinde Şiîlik Yansımaları

  • Faruk Çiftçi,
  • Harun Özel

DOI
https://doi.org/10.18505/cuid.776563
Journal volume & issue
Vol. 24, no. 3
pp. 1381 – 1406

Abstract

Read online

Hz. Peygamber’in vefatından sonra, sahabe arasında Müslümanların başına kimin geçeceği konusunda yoğun tartışmalar yaşanmıştır. Ashabtan bir grup, hilafetin Hz. Ali (öl. 40/661) ve onun soyundan gelenlerin hakkı olduğunu savunmuştur. Hz. Ali ve çocuklarını destekleyen siyâsî taraftarlık şeklinde ortaya çıkan bu hareket, zamanla Şîa adında bir mezhep hüviyetine bürünmüş, ardından da bir takım fırkalara ayrılmak suretiyle İslâm coğrafyasının farklı yerlerine dağılmıştır. Bu fırkalardan biri de adını İsmail b. Cafer es-Sâdık’tan (öl. 138/755) alan İsmâiliyye fırkasıdır. İsmâiliyye fırkası, Ubeydullâh el-Mehdî (öl. 322/934) liderliğinde dâîler aracılığıyla kendi nazarlarında, Hz. Ali ve soyunun hakkı olan hilafeti gasbetmiş olan Emevî ve Abbasîlere karşı mücadelesini gizli olarak sürdürmüştür. Berberîlerin desteğiyle Kuzey Afrika’da Fâtımîler adında ilk devletlerini oluşturduktan sonra faaliyetlerini açıktan yürüten İsmâilîler, Berka’dan Atlas Okyanusu’na kadar olan bölgeyi ele geçirmişlerdir. Fatımî Devleti, kuruluşundan itibaren sadece coğrâfî bir bölgeye sahip olma davası gütmekten ziyade Şîa çizgisi üzerinde yürümeyi amaç edinmiş bir mezhep devletidir. Bu yönüyle Abbâsî ve Emevî devletlerinden tamamen farklılık gösteren Fatımîler, hicri III. asrın sonlarından itibaren dâîleri aracılığıyla buradaki propaganda faaliyetlerini artırarak doğudan Mısır, Kuzeyden Endülüs Emevî hilafetini ele geçirmek için yoğun çaba göstermişlerdir. Bu çaba sonucunda ve III. Halife Muiz’in başarılı siyaseti sayesinde Mısır’ı fethetmeye muvaffak olmuşlardır. Mısır’ın fethedilmesinde dâîlerin rolu oldukça büyüktür. Fakat Endülüs’te Sünnî-Mâlikî mezhebi kökleştiği için aynı başarıyı burada gösterememişler, sınırlı sayıda taraftar edinebilmişlerdir. Bununla birlikte bazı ünlü fikir ve edebiyat adamlarını kendi saflarına çekmeyi başarmışlardır. Şüphesiz Fâtımî dâîlerin, Endülüs’teki propaganda faaliyetlerinin en önemli kazanımlarından biri İbn Hânî el-Endelusî’dir (öl. 362/973). Şiî olduğundan dolayı Endülüs’ten ayrılmak zorunda kalan İbn Hânî, Mağrib’e geçerek Fâtımî yönetimine bağlı Mesîle şehrinin valilerinin himayesine girmiştir. Şairin, bu valiler hakkında söylediği şiirler, kısa sürede şöhretini yaymış ve Fatımîlerin başkenti Kayrevan’a kadar tanınmasını sağlamıştır. Câhiliye döneminden beri halife ve emirlerin çoğunun, devlet sınırları içinde yönetimini sağlamlaştırmak, dışarıda ise nüfuzunu yaymak için başvurduğu yöntemlerden biri, sarayda kendilerini ve devlet politikalarını öven, diğer bir ifadeyle reklamlarını yapan şairlere yer vermeleridir. Bu amaçla Halife Muiz’in, şöhretini duyar duymaz el-Mansûriyye’de bulunan sarayına davet ettiği şairlerden biri de İbn Hânî’dir. 350/962 yılında Muiz’in huzuruna çıkan İbn Hânî, kısa sürede Ebü’l-Kâsım el-Fezârî el-Kayrevânî ve Ali b. Muhammed el-İyâdî et-Tûnisî gibi saray şairlerini geçerek Mağrib’in Mütenebbisi diye isimlendirilmiştir. Zamanla Muiz’in en samimi dostlarından biri haline gelen İbn Hânî, halifeden gördüğü değer ve cömertlik karşısında bütün yaratıcı potansiyelini Muiz’in hilafetini savunmak ve İsmâiliyye fırkasının mesajlarını halka iletmek için harcamıştır. Böylece, doğuda ve batıda yayılmacı politika izleyen Fâtımîlerin en güçlü savunucusu ve propagandacısı haline gelen şair, daha önce klasik tarzda söylediği methiyelerine bir yenilik kazandırmış, Fâtımî imamlarını özellikle de hâmisi olan Muiz’i insanüstü sıfatlarla yücelten şiirleri sayesinde büyük bir itibar görmüştür. Doğal olarak Muiz’in izlediği başarılı siyasetin ve şairin savunuculuğunu yaptığı Şiî-İsmâiliyye fırkasının öğreti ve terimlerinin kasidelerine belirgin yansımaları olmuştur. Ayrıca Ehl-i beyt davası ve onların uğradığı haksızlıklar, şairin gönül dünyasını derinden etkilemiş, şair de kendisine gözdağı veren hiçbir tehlikeye aldırış etmeden bu haksızlıkları şiirlerinde dile getirmekten çekinmemiştir. Fâtımî akidesini ve Fâtımî imamda bulunması gereken sıfatları araştıranlar için yazılı ilk kaynak olduğu söylenen bu kasideler, büyük öneme sahiptir. Zira Fatımîler, imamın masum olduğuna, zahir ve batını bildiğine, kıyamet günü kendi dostlarına şefaatçi olacağına inanmaktadırlar. Hatta İmamı beşer üstü bir varlık görüp ona Allah’ın ruhu kılacak kutsiyet ve celallik atfetmektedirler. Dahası hayatın varlık sebebi kılmaktadırlar. Bu ve bununla ilişkili manalar, İbn Hâni’nin şiirlerinde oldukça fazla olup bu şiirler Kuzey Afrika sınırlarını aşıp Endülüs’ten Bağdat’a kadar uzanan geniş bir bölgeye yayılarak İsmâiliyye doktrininin tanınmasını sağlamıştır. Bu çalışma, giriş ve iki bölümden oluşmaktadır. Giriş’te kısaca Şiî-İsmâiliyye fırkasının tarihçesinden, birinci bölümde İbn Hânî’nin hayatı ve şairlik yeteneğinden, ikinci bölümde propagandasını yaptığı Şiî-İsmâiliyye inancının kasidelerine yansımalarından bahsedilecek ve bu şiirlerin tahliline yer verilecektir. Yine Şiî edebiyatına derin etkileri olan Kerbelâ ile alakalı târihî ve siyâsî değeri olan şiirlerin analiz ve değerlendirilmesi yapılacaktır.

Keywords