Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi (Jun 2021)

İslâm Ceza Muhakemesinde Baskı ve Şiddet Yoluyla Elde Edilen İtirafın İspat Değeri

  • Üzeyir Köse

DOI
https://doi.org/10.35415/sirnakifd.904926
Journal volume & issue
no. 26
pp. 381 – 404

Abstract

Read online

Ceza muhakemesinde temel amaç, hukuka aykırı bir fiilin failinin ortaya çıkarılmasıdır. Diğer bir ifadeyle ceza muhakemesinin amacı deliller vasıtasıyla gerçeğe ulaşmaktır. Ancak İslâm ceza muhakemesinde maddi gerçeği araştırma ve ortaya çıkarma mutlak bir amaç değildir. Özellikle kamu haklarını ihlal eden suçların ifşa edilmesi pek istenmez. Ayrıca sanığa ceza verilebilmesi için suçun şüpheden uzak bir şekilde ispat edilmesi gerekir. Temel ispat vasıtalarından biri olan itiraf, kişinin işlemiş olduğu suçu haber vermesi ya da kendisine yöneltilen suçlamayı kabul etmesi demektir. Herhangi bir baskı ve zorlama olmaksızın elde edilen itiraf, ispat vasıtaları arasında ilk sırada yer alır. İsnat edilen suçu itiraf ettirmek ya da maddi delillere ulaşmak maksadıyla sanığa baskı ve şiddet uygulamanın hükmü ve bu şekilde elde edilen itirafın ispat değeri ise fakihler arasında tartışma konusudur. Fakihlerin çoğunluğuna göre daha önce suça karışmamış ve toplumda iyi haliyle bilinen sanığa baskı ve şiddet uygulanması caiz görülmediği gibi bu şekilde elde edilen itiraf da muhakemede delil olarak kullanılamaz. Sanığın adam öldürme, hırsızlık, gasp vb. suçlardan sabıkalı olması ve itham edilen suçu işlemiş olabileceğine dair kuvvetli karinelerin mevcudiyeti durumunda ise bazı fakihler, sanığın baskı ve şiddet yoluyla itirafa zorlanmasını caiz kabul etmişlerdir. Nitekim hırsızlıkla tanınmış bir kimsenin yine aynı suçu işlediği yönünde güçlü karineler bulunmakla birlikte sanığın suçlamayı kabul etmediği durumlarda ikrarda bulunması için hapis ya da baskı araçlarının kullanılabileceği ifade edilmektedir. Bu kanaatte olanların temel gerekçeleri, sanıkların baskı ve şiddet olmaksızın suçu kabullenmemeleridir. Gazzâlî’nin de içinde bulunduğu birtakım fakihler ise daha önce suça karışmış kimselerin önyargıyla suçlu kabul edilip itirafa zorlanmasına karşı çıkmışlardır. Bunlara göre sanığın isnat edilen suçu işleme ihtimali olduğu gibi suçsuz olma ihtimali de vardır. Suçsuz birinin baskı ve şiddete maruz bırakılması yerine suçlunun şiddet görmemesi tercih edilmelidir. İnsanlara haksız yere eziyet edilmesini yasaklayan ayetlerin yanında İslâm’ın insana vermiş olduğu değer bunu gerektirmektedir. Diğer taraftan suç objektif delillerle ispat edilmedikçe, devlet başkanı da olsa, şüphe sebebiyle kimsenin cezalandırma yetkisi olmadığını ifade eden rivayetler bulunmaktadır. İslâm ceza muhakemesinde şahitlik ve ikrar gibi ispat vasıtalarının yanında maddi deliller de kullanılmaktadır. Çalınan malın sanığın yanında ya da evinde bulunması hırsızlık suçunun ispatında; cinayet silahı ise kısas davalarında maddi delil olarak kullanılmaya müsaittir. Fakihlerin genel kanaati, sanığa baskı ve şiddet uygulayarak maddi delil elde etme çabasının caiz olmadığı yönündedir. Bununla birlikte özellikle hırsızlık suçlarında çalınan malın yerini ve varsa suç ortaklarını öğrenmek maksadıyla sanığa baskı yapılabileceğini kabul eden fakihler bulunmaktadır. Baskı ve şiddet sonucu sanık, suçunu itiraf edip çaldığı malı ortaya çıkarırsa suçun aslî cezası uygulanacaktır. Ancak bu ceza baskıyla elde edilen itirafa dayanmayıp, hırsızlığı ortaya koyan maddi delile dayanmaktadır. Osmanlı kanunnamelerinde de benzer anlayışa rastlamak mümkündür. Bazı fakihlerin ve Osmanlı kanunnamelerinin açmış olduğu bu aralık, sonraki dönemlerde genişlemiş ve kimi zaman ilgili konuda sabıkası olmayan kişiler de haksız yere baskı ve işkenceye maruz kalmışlardır. 19. yüzyıldan itibaren ise çeşitli belgelerde işkenceye müsamaha edilmeyeceği hükme bağlanmış, baskı ve şiddet sonucu elde edilmiş itiraflar mahkeme tarafından geçersiz sayılarak suçun tespitinin ve suçluların cezalandırılmasının yasal bir zemine oturtulması anlayışı benimsenmiştir.

Keywords